Nükleer karşıtı haber ve yazılaranti-nükleer haberEMO: Nükleer kaza riski Türkiye'ye ithal edilmemeli
yazarın tüm yazıları:

EMO: Nükleer kaza riski Türkiye’ye ithal edilmemeli

Yeniçağ podcastını dinleyin

emo-logoNükleer Karşıtı Platform Sekretaryası yürüten Elektrik Mühendisleri Odası’nın 26 Nisan 2014 tarihinde yaptığı açıklama:

Bundan 28 yıl önce bugün (26 Nisan 1986) Çernobil Nükleer Enerji Santralı`nda yaşanan kaza, yıkıcı sonuçları ile tarihe en büyük nükleer kazalardan biri olarak geçti. Kaza sonrası yayılan radyasyona, ilk etapta santral görevlileri başta olmak üzere bölge sakinleri maruz kaldı. Çernobil`den tüm dünyaya yayılan radyasyondan ağırlıklı olarak Karadeniz Bölgesi olmak üzere ülkemiz de etkilendi. Türk Tabipleri Birliği`nin 2006 yılında gerçekleştirdiği çalışmada, Karadeniz Bölgesi`nde kanser görünme sıklığının kazadan 20 yıl sonra dahi diğer bölgelere kıyasla yüksek olduğu tespit edildi.

Çernobil sonrası nükleer santrallara ilişkin alınması gereken güvenlik önlemleri konusunda yoğun çalışmalar yapıldı. Yeni nesil nükleer santralların kurulum, işletme ve maliyetleri oldukça yüksek düzeylere çıktı. Ne yazık ki teknolojik gelişmeler ve nükleer sanayi için sık sık ifade edilen “Nükleer Rönesans” kavramı da kaza riskini ortadan kaldıramadı.

 

Kaza Riski Güncel

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı tarafından yapılan çalışmaya göre, 1987 yılı ile Haziran 2013 arasında geçen dönemde nükleer santrallarda Uluslararası Nükleer ve Radyolojik Olay Ölçeği`ne (INES) göre sınıflanan 611 olay ve kaza bildirildi. Bunların 6`sı kaza (seviye 4 ve üstü) olarak isimlendirilirken, 41`i ciddi olay (seviye 3) olarak sınıflandırıldı. Ekim 2011-Haziran 2013 arasında ise gerçekleşen 23 olaydan birinin 3. seviye, 13`ünün ise 2. seviyede olarak listelendiği kaydedildi. İstatistikler, kaza riskinin tüm çalışmalara rağmen bertaraf edilemediğini göstermektedir. Nükleer santrallar söz konusu olduğunda ne yazık ki diğer santrallar için “arıza” olarak nitelendirilebilecek küçük sorunlar bile hızla “kaza”ya sonrada “felakete dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Çernobil`den 25 yıl sonra en güvenli santrallardan biri olarak kabul edilen Fukuşima`da yaşanan kaza, riskin ne kadar büyük olduğunu tüm dünyaya bir kez daha hatırlattı.

 

Dünyanın Tersine Yolculuk

Atıkların yok edilmesine ilişkin çözülemeyen sorunlar ve yüksek kurulum-söküm maliyetleri nedeniyle tüm dünyada nükleerden uzaklaşıp, yenilenebilir enerji kaynaklarına doğru bir yönelim zaten söz konusu idi, Fukuşima bu yönelimi hızlandırdı. Teknoloji geliştirme konusunda daha ileride olan tüm ülkelerde kendini gösteren nükleerden uzaklaşma yönelimine karşın AKP İktidarı 1950`lerden kalma bir anlayış ile nükleer santrallar kurdurmak istemektedir. Bugün ne yazık ki Çernobil ile kötü bir sicile sahip olan Rus nükleer sanayisi Akkuyu`da çalışma yürütmektedir. Sinop için ise Fukuşima`ya rağmen Japonya devrededir.

Hem teknoloji hem de yakıt açısından dışa bağımlı olan nükleer santralların ülkemize kurulumu, aynı zamanda kaza riskinin Rusya veya Japonya`dan ithal edilmesi anlamına gelmektedir. Türkiye`nin değerlendirilmeyi bekleyen yerli ve yenilenebilir enerji potansiyeli, ihtiyacı uzun yıllar karşılayacak düzeydedir. Nükleere harcanacak kaynak çok geç olmadan başta rüzgar ve güneş olmak üzere yerli ve yenilenebilir kaynakların kullanımına sunulmalıdır. Çernobil`in yıldönümünde, en riskli ve pahalı enerji üretme yöntemi olan nükleer santrallar yerine, Sinop`ta rüzgar, Akkuyu`da ise güneş santralları kurulacağının açıklanmasını bekliyoruz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
299AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin