yaklaşımlarÖzkan YıkıcıNereye doğru gidiyoruz? – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Nereye doğru gidiyoruz? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bir seçim rüzgarına kapıldık gidiyoruz. Tikler, çıkarlar, avanta kapuşaricilik, iyi yağ çekmeler hepsi uçuşuyor. Öylesi seçim rüzgarı ki esintiye karşın yelerin olmadığı garip tabiyat olayı gibi çelişkili! Seçim sandık derken partiler: Parti adını siaysal kor ama işbirlikci ruhu ve ilhak poletikasına uyma sonucu, temel kuralı idolojik olamayan, prokramı “cakceki” dahi aratan ve siaysetsiz siaysetin nasıl olacağının göstergesini ekranda seyretiriyor. Değişimi “ben sen” olmakla körelten, temel konuları konuşmaktan ısrla kaçınan, Türkiyeye “aman dokunma” ile etrafta uçuşan savrulan müdahale ve etkenleri yok sayan bir sürece taklıp gidiyoruz. Daha vahimi vardır: Bu tünele girmeden konuşan, eleştiren ve hatta inanılmaz laflar söyleyen örgüt veya yazarlar sanki aşık ihsaninin 12 Mart mektubunda dediği gibi “Mezarına girmiş birer ölü gibi susmakta” okuyuşu aklıma geliyor. Yaşanan ve seçim poletikası Petrol faciyası dahi katranlaşan deniz resmiyle bile eylimleri ve günmdemleri değiştirmedi. Hatta faciyanın yaktığı yerde enazından olayı yaratan kararları alanlara brakın tepki eleştiri yapmayı, “en büyük bizik” şiyarıyla konvoylarla destek veriyorlardı. Karpazın Karpazı sahiplenmeyip rantla avantayla yağmayla bakma duygularla, inanılmaz kirletmelerin nasıl oluştuğunun tarihsel sayfası petrol faciyasıyla birkez daha yazıldı. Ama ortamımız seçim ve giderek bununda sonuna geldik: Ya sorası?*

Çok değil; Önümüzdeki hafta yeniden seçim rüyasından öteki gerçekle uyanacağız. Şöylesine biraz koltuk dedikoduları ve “ben sen” arayışlarla yeniden ikiyüzlü mevki avanta istemeler arasında yavaş yavaş ençok konuşulması gereken konular can yakmaya başlayacak. Kalınan yerden “paket, özeleştirme, dış sermaye yağması” ve daha nicleleri. Belkide bu süreçte şimdilik ençok telefonla veya koşuşan saraylının canı biraz sıktın: Çünkü tam forumuna girip telefonla sanki köy kahvelerinde veya tavla atarkenki sohbetle oy avına ve dizayinlere oynarken, birileri onut ta Brüksele görüşmeye daha doğrusu temaslarla imaj probagandasına taktı. Vay anam vay! Sanki Eroğlu buişten çok hevesli gibiymiş! Helle Erk oturduğu geçici koltuğu sürekliştirme ve kazara başka görev alma adına inanılmaz resmi söylemlerle “maraştan Kalecik” konularına ilerde çifte sdandartın örnekleri oalrak kulanılmaya aday açıklamalar yaptı. Ama belli olan şudur: Seçim süreci yaşanıyor: Birçok konunun daha sıcak gündeme taşınması, taleplerin dilendirilmesi gerekirken, tam aksi silikleşerek ve sadece kişisel kapuşaricilikle rüşvetlenme yolsuzluk beklentili kısır bir süreçten geçiyoruz. Halbuki başta içeleştiğimiz ve seçim sürecinde resmen raklamcısından inanılmaz konularda görüşmelerle TC gerçeği yine etrafta dolaşıyor. Ama işbirlikci ruhun ve koltuk sevdası nedeniyle nedense kimse bunları söylemiyor. “Ya ansızın gücenip kazara alınacak koltuğu engelerse”!

Böylesi seçimi “demokrasi” diyerek ve artık iyice vıcığı çıkan sandıkla oyu demokrasiyle özdeşleştirine algılarla sarsılırken, Kuzey Kıbrısta bunlar yaşanıyor. Ne yerel yapının nereye gidileceği, nede bölgedeki sıcak altüstler seçim gündemine düşmüyor: Dün iflas eden Lefkoşa belediye gerçeği, Batırılan havayolarından kurşunsuz teslim edilen Ercan havalanı olayı artık probagandada başarı başarısız olarak yoktur. Elektrik parasını ödemeyenlerin borçalrıyla, şimdi hibeleşenler ödemeyenelrin kime finansman sağladıkarı da kıyaslanmıyor; Dinin siyasalaşma kültürleşme gerçeği ile “ilahiyat koleji, camilere dek indirgenen çocuk bakımları, kuran kurslarıve dahası” artık sorun ve yapılacaklar pek vurgulanmıyor. Paketi artık yazmıyorum. Bunu sadece iki “liderin” sözleri yeter: “Biz devam edeceğiz; Reforumalra hız vereceğiz” açıklamalarla ve adı “geçici” olan koltukcuların dahi nasıl “çaktırmadan” ama ayuka çıkan devamıyla zaten adayların hepsinin resmini karşımıza koymaya yeter. Bunlar olmasa Beşir Atalay en yıkımlı dönemi “başarılı isdikrar” adımlarına devam edilecek diye gururla söylermiydi. Söylediği yılarda olanlar Türkiyeye göre başarıdır. Çünkü içsel dinamikler kırılmaya hiçeleştirilmeye taşınırken, inanılmaz yabancı sermaye ile Türkiyeleştirme oldukça başarılı oldu. Havayoları, Ercan havaalanı, otellere inanılmaz avantalar ve daha niceleri….

Kuzey Kıbrısta bunlar olurken Kapitalist kriz ağını daha bir derinden vuruyor. Yunanistanda vurdukça yoksulaşma artarken, yabancı sermaye daha bir elkoyma gücüne kavuşuyordu. Türkiyede ise ekonomideki kırılganlık kendini yeniden kanıtlarken, uyguladığı bölgesel model poeltikası Mısırda, Suriyede ve ırakta Ortadoğu ölçeğinde iflasını haykırıyordu. Ama Erdoğan medyayı ele geçirerek ve sokakta cadı avı yaparak inaılmaz suçlar yaratıp en suçlu koşulu da överken, sanırım bize nelerin daha geleceğinin sinyalinden yangına dönen mesajı oluyordu.

Ortadoğuda ise Suriye gelişmeleriyle Kürt gerçeği, yeni çatışma ayrışmalar da oluşturuyor. Yalnız şu örnek çarpıcı: Türkiye yönetimi Kuzey Suriyede Şeryatcı Elnusra hareketi bayrak çekip etkin olurken, alkışlar desteklerken, bölge Kürt halkı kendini yönetmeye başlayınca tankların sesi ve dilin öfke çıkışıyla karşı duruyordu. Bize aslında Kürt bakış açısının ne olduğunu ve idolojik tercihleri yeniden anlayana anla diyordu.

Özetlediğim bu durumlar bana haklı olarak şu başlığı atırması yanlışmıydı: Nereye doğru gibiyoruz? Bunu Emperyalist güçler veya onların işbirlikcileri durduramaz. Aksine onların çıkarına bölgemizi kana ve bizdeki en çirkin işlerin yapılmasına daha hız vermelerini gegetirecektir. Onutmayın UBP ve CTP deneyimleri çok önemli sonuçlar açığa çıkardı. İdolojisiz ilkesiz ve işbrilikci ruhuyla yapılanan örgütler elbet değişim değil değişimi hangisi yapacak daraltısıyla iş yapacaklardır. Bunu ancak değişimi sistemle özdeşleşen kesimelr ve karşı olanların hakikaten karşı oldukları muhalif oluşumlarla sağlanır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
300AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin