kızıl yeşilSonuç bir Devrimci Genç güzellemesidir... - Barış İnce - Birgün
yazarın tüm yazıları:

Sonuç bir Devrimci Genç güzellemesidir… – Barış İnce – Birgün

Yeniçağ podcastını dinleyin

Bir oğlunu kaybettiğinde “Mı kılitê kou kerd vind”, yani “Dağların anahtarını yitirdim” dedi. O yüzden “oğlumu benden önce değil sonra asın” oldu son isteği… Kabul etmediler. Oğlunu gözünün önünde astılar. Sıra kendisine geldi… “Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir” diye haykırdı serüvenci. Sertçe yürüdü, sehpaya ayağını kendi vurdu. Dersim’den bir ağıt yükseldi… Güvercinler başını göğe çevirdi, göçe kalktı ve daha geri dönmedi. Yıllar geçti, dağların çocuklarının zulmü tükenmedi. “Ölümden öte köy yoktu” onlar için. Çünkü “yalan ve hileler bitmedi” ama sonuç bir Rıza güzellemesiydi.

Şairin çocuklara nasihatiydi, tutamadı çocukları bu nasihati: “Ve din dersleri hocasının resmini yapan kurşunkaleminle yık Mızraklı İlmihalin yeşil sarıklı iskeletini… Sen kendi cennetini kara toprağın üstünde kur. Coğrafya kitabıyla sustur, seni “Hilkati Âdem”le aldatanı.” Bu dünyada kendi cennetini kurup, öte dünyada cennet vaadiyle mazluma cehennemi yaşatanlara veremedi cevabı o çocuklar. Yaramaz olamadı… Din dersi hocasının resmini yapamadı kurşun kalemleriyle… Boyayamadı dünyayı gül rengine… Ama o haklıydı ve sonuç bir Hikmet güzellemesiydi…

İçişleri Bakanı’nın karşısına çıktığında yeşil parkası, botları vardı… Bakan, `Şu pejmürde kılıklı adam Türkiye Halk Kurtuluş Ordusunun kahramanıymış` dedi. `Beğenemedin mi` dedi serüvenci… `Tabii kahramanıyım.` …`Nereye gidiyordun` dedi Bakan, `Devrime` diye yanıtladı. Aradan yıllar geçti. Yeşil parkalıların yerini şişman ve bıyıklılar aldı. Haşmetlilerin karşısında önünü ilikledi şişman. “Nereye gidiyordun” dediler. “Kişisel ikbalime” dedi. Çevresinde kimse kalmamıştı. Serüvenci ise kalplerin en mahrem yerinde asılı kaldı. Çünkü o haklıydı ve sonuç bir Gezmiş güzellemesiydi.

Güneşten ışık yontardı, sert adamdı. “Bu ülke yarı sömürgedir” dedi, “Emperyalizm içeride hem de ülkenin tam göbeğindedir” dedi. İşbirlikçilere savaş açtı, Siyonistlere korku saldı. İdam sehpasındaki yoldaşlarını kurtarmak için bile bile ölüme atladı. Yok edilmek istendi, böylece emperyalizm daha da içeride olacak, dayanışma denen şey ise toprağa gömülecekti. Kerpiç ev kurşunlandı, bombalandı, yakıldı… Serüvenci hep güneşe bakardı… Aradan yıllar geçti… Kör gözler bile gördü ki On’lar haklıydı ve sonuç bir Çayan güzellemesiydi.

Paris Komünü halklarından, Filistin’in küçük generallerine ulaşan bir serüvendi… Yumruklar sıkıldığında gece yıldızlanırdı… Yıldızlar, “Çeltek’te ve iş yerlerinde, Fatsa’da ve Anadolu’nun dört bir yöresinde, Tuzluçayır’da ve tüm gecekondu semtlerinde, ODTÜ’de tüm Üniversitelerde” parlardı. Serüvencinin son sözlerindeydi ama aynı zamanda ilk sözdeydi. Tarih hükmünü vermişti, onlar haklıydı ve sonuç bir Devrimci Yol güzellemesiydi.

Serüvenci ayağa kalktı, üstündeki toprağı silkti, yeniden baktı güneşe… Bir dost eli dokundu, kara bulutlar dağıldı, bulut güneşe güç kattı. Mahalleler, üniversitelere ses verdi, liseler fabrikalara… Serüvenci koştu umutla… Güneş kızıl, bulut turkuazdı… Bir elinde gazete, bir elinde kitap, bir gün fabrikada, bir gün sokakta… “Bir gün” mutlaka… Yıllar değil, belki birkaç yıl geçti… Kalkıp gidesi geldi, ama gülüşünü götürmek istemedi… Çünkü o gülüşün rengi de turkuazdı. Serüvenci umut etmeyi öğretti, öyle ya “gelecek uzun sürse de umut hiç eksilmezdi.”  Umudu tükenenler yitti gitti ama sonuç bir Çeşmecioğlu güzellemesiydi.

Denizlerin çocuklarının sesi gür çıkar. Gücünü Karadeniz’in dalgasından alır. Dev dalgalardan… Hem dev hem de genç… Sokmadılar zalimi yanlarına… Ama zalim affetmedi, serüvenci toprağa karıştı. Çocukları büyüdü topraktan. Akın akın toplandı, Munzur gibi çağladı. Ağıtların arasından bir haykırış yükseldi… Sanki bir “ozan” sesi… Ve serüvenciler atıldı ileriye… Susturmaya çalıştılar, çünkü onlar sustuğunda daha gür çıkacaktı kahkahaları. Her şey ellerinde sandı zalimler ama olmadı. Bir türlü gülemediler rahatça. Serüvenciler haklıydı. Dört duvar arasındaydılar, yoldaşları dışarıdaydı. Bir durdu, bir koştu yoldaşları… Başları dik, akılları içeride… Onlar koştukça hava ne kadar berrak, toprak ne kadar tarçın kokulu… Zalimler ne kadar korkak. Türlü yalan, hile, kumpas… Ama baş etmesi de ne kadar kolay. Çünkü kalplerde hep Rıza, hep Hikmet, hep Çayan… Çünkü sonuç… Sonuç bir Devrimci Genç güzellemesidir.

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin