yaklaşımlarMurat KanatlıSüreci anlayabilen var mı?
yazarın tüm yazıları:

Süreci anlayabilen var mı?

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan son parti değiştirmeler ile bir anda politikanın ne kadar kirlendiği hatırlandı. Ancak YKP’nin kaç zamandır ‘kirlenen siyasetin temizlenmesi gerekir’ diye açıklamalar yapıp, bildiriler yayınlaması hatırlanmadı.

Bir anda herkes Kıbrıs’ın kuzeyinin Türkiye tarafından idare edildiğini hatırlandı ancak YKP’nin “talimatla yönetilmeye hayır” sloganını hatırlayan olmadı, ya da son dönemde hükumetçilik oyununu ‘acentalık işleri’, seçim diye oynan tiyatroyu acenta seçimi diye tanımlaması da hep unutuldu/unutturuldu.

Bir anda CTP liderliği, sağ içindeki transferleri hatırladı, ballandıra ballandıra anlatmaya başladı ama UBP içine yapılan operasyon ile kurulan DP ile flörtlerini unuttu. Operasyon ertesi yapılan 1993 yılındaki seçim gecesi DP ile konvoy yapan CTP değil miydi? Öncesinde kendini açıkça Türkiyeliler partisi diye tanımlayan YDP ile DMP içinde 1990 yılında buluşan CTP değil miydi, bu ittifak ne kadar etikti? Burada etik olmayan iki durum vardı, bizzat TC destekli kurulan (TC Elçisinin bizzat sürecin içinde olduğu) bir parti ile o dönemdeki CTP çizgisi düşünüldüğünde etik değildi. İkincisi de çok fazla hatırlanmaz ama CTP ve YKP rejime karşı mücadelede 1990 yılında birçok noktada uzlaşmalarına rağmen, aniden CTP liderliğinin YKP ile ilişkilerini askıya alması ve TKP ve YDP ile alelacele bir parti kurarak seçime katılması da olayın diğer yönüydü. Yani CTP liderliği siyasi mücadele yerine ya kendi başına ya da birilerinin tavsiyesi ile 1990’da hükümetçilik oynamaya karar verdi ve bunu yaparken TC Elçiliğinin arkasında olduğu bir partiyi de yanına alarak, bu etik miydi? Yani hükümet olmak için ne yaparsan her şey kabul mü?

Hükümette oldukları ya da hükümetçilik oynadıkları dönemlerde Türkiye’den gelen bir tek şeye hayır demeyen CTP maalesef şimdi de bu ilişkileri, politik ayak oyunlarını savunur pozisyona geldi. Hatta ileri gidip BDH ile hükümet kurulamamasını anlatırken, ‘Meclisteki komitelerde çoğunluk olamayacağız’ argümanını kullananlar yeni kurulan yeni oluşumun da grubu olmadığı için gene komitelerde çoğunluk olunamayacağını söylemiyorlar. Bu bile siyasetteki çürümeyi gösterir, bir şeyleri söylermiş gibi yapıp başka bir şey söylemek…

Bu tartışmada kimin nerde durduğu ile ilgili, sağ kesim pek sorun değil, herkes net bilir onları ama sol diye kendini tanımlayanlar?…

Sağ kesim ile ilgili ne yazılsa boş çünkü özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinin çürüme sağ kesimlerinin ‘öz’üne işlemiş bir durum. Milletvekili transferinin en açık yaşandığı 1981 seçimleri ile 1990 seçim öncesi yaşananlar başka söze gerek bırakmaksızın açıkça çürümeyi göstermektedir. Ama özellikle UBP hep süreci aşağılarda çözdü. Muhalif partilerin üyelerini para ile satın aldı, tehdit ederek saf dışı bıraktı, iş, ev verme vaatleri ile kandırdı, hiçbirini yapamazsa TC Elçiliğinin elemanları aracılığı ile ‘ince ayar’ yaptı. Bunca çürümenin bizzat kendisidir UBP ve ondan türeyenlerin bu nedenle şimdiki şikâyetlerine yalnızca gülüp geçmek gerek ama solcu diye kendini tanımlayanların yaptıkları?

BKP Gençlik Kolları Başkanı Abdullah Korkmazhan, Özker Özgür’ün açıklamasını hatırlatıp açıklama yaptı, peki kendi parti genel sekreteri? BKP Genel Sekreteri’nin meclis günlerini hatırlayanlar hangi etikten bahsedebilir ki? Meclis başkanlığı seçimleri sırasında UBP’lilerle flörtü, sırf hükümet olmak için DP’den adam ayartıp, TKP-BÖİ diye bir şey kurmalar, koltuk beklerken “barışçı bir başbakanı devirmem” diye açıklamalar az bir şey mi? Toplumcu Kurtuluş Partisi-Birleşik Özgürlük İttifakı(TKP-BÖİ) ile bugün yaşananın tek farkı arkasında büyüklerin olmaması ama Ahmet Kaşif ve arkadaşları, DP’den ideolojik nedenlerle mi istifa edip önce ÖDP diye bir şey kurdular, sonra TKP ve BKP ile işbirliği yapıp TKP-BÖİ ittifakını oluşturdular. Bu ittifak o kadar uzun erimli oldu ki(!), hükümet olamayacaklarını anladıkları anda dağıldılar!… Kaşif sonra gidip UBP’ye katıldı ama ne TKP, ne de BKP bu konuda tek bir açıklama, özeleştir yapmadı. Madem tokmak başkasında, davulu neçin sırtlamaya çalıştıydı BKP Genel Sekreteri diye Korkmazhan arkadaşa sormak isterim ama vereceği bol etikli ve ahlakli yanıtları bildiğimden pek cevap almak niyetinde değilim… İzzet Beyin meclis günlüklerinde neler yok ki?! Türkiye Cumhuriyetinden kripto ile meclise gelen “Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımasın” kararına da imza atmıştı BKP Genel Sekreteri İzzet İzcan ama şimdilerde hep unutuldu. Bu da sorulması gerekir aslında, İzzet Bey’in ideolojik olarak karşı olduğu bir şeye hangi ‘etik’(!) nedenlerle evet dediği ama neysa…

BDH da çok kızdı, ama onlar da komikti… Genel Sekreterleri Çakıcı her zaman “bizi TKP ile karıştırmayın, biz yeni bir partiyiz” deyip dururdu, bir anda köklerini hatırladı ve “biz bu filmi TKP olarak da görmüştük” dedi. Etik(!) siyaset yaparken, TKP’nin günahlarından kurtulup, TKP tarihini silen ama ne hikmetse başlarında son 20 yıllık TKP başkanını oturtanlar nasıl olur da geçmişi unuturlar bilmem… Unutmak güzeldir eğer geçmişte suç işlemişseniz… 1998 döneminin TC hükümeti TKP’yi acentalık işlerinde iyi kullanmış, işi bitince kapının önüne koymuştu. Dönemin TKP başkanı Akıncı ve Genel Sekreteri Özal Ziya’nın TC’den gelen paketi hükümetçilik oynarken aslanlar gibi savunup “vallahi biz yaptı” demelerini unutanlar o dönemdeki arşivleri karıştırsınlar, ya da sendikaların eylem süreçlerinde sendika temsilcilerini odasından kovan Akıncı’nın tavrını gene o dönemdeki sendika yöneticilerine sorsunlar. Bu acentalık işleri ne amaçla yapılmıştı, etik ve ideolojik nedenlerle mi?

Eskiler geç bunlar derler, mış gibi yapanların açıklamalarını biz biliyoruz, umarız bundan sonra başkaları da öğrenir. Bu koşullarda tek yol siyaseti temizlemektir, kimin daha kirli olduğu tartışmak değil. Şu anda sahnede olanların tümü de TC’nin buradaki acentalık işlerine bulaşmak için ya taraf oldular ya da talip oldular, kimse kimseyi ne kadar çok acentalık yaptığı ile suçlayamaz.

Tüm bu hengâmenin içinde tek kalan YKP’dir…

YKP 1989 yılında Kıbrıs kuzeyindeki TC asker ve sivil bürokrat destekli rejime karşı direniş bayrağını açtı, o yıldan beri bir milim hattından sapmadan yolunda yürümektedir.

YKP her dönemde talimatları anlattı, perdenin gerisinde dönen dolapları söyledi, dümdüz doğruların altını çizdi. Şimdi tavır koyma zamanı bir kez daha sıradan insanlarda, ya bu mücadeleye katılacaklar, ya da başımıza gelecekleri hep beraber çekeceğiz.

YKP bir kez daha kendileri çağırmaktadır, seyirci olup bu ganimet düzeninden bir parça daha alabilir miyim kavgasının kimseyi bir yere götürmeyeceğini anlayanlarla sokakta buluşabilirsek, bu rejim değişecek, yoksa…

 

***

Geçmiş zaman olur söz uçar, yazı kalır

Kim nere gitti, hangi partiden geldi, nereye gitti, bugün herkes bir silsile çıkarıyor. Sağcıların, sağcılarla yaptıklarını zaten bariz. Zaten bugün sağın yarattığı bu çürüme Kıbrıs’ın kuzeyindeki siyaseti bu hale getirdi, ancak acı olan sol diye kendini tanımlayanların durumu…

Bu koşullarda TKP ve BKP’nin ittifaka girdiği Kaşif ve Üstel’e yakından bakmakta yarar var;

[TKP ve BKP ile TKP-BÖİ ittifakına giren o dönemdeki ismi ile Özgür Düşünce Hareketi Milletvekillerinin siyasi haritaları (kaynak meclis kayıtları)

Ahmet Kaşif DMP – YDP – DP (26 Nisan 2004 istifa) – (25 Ağustos 2004) ÖDP – (22 Eylül 2004) UBP

“1990 Genel seçimlerinde Yeni Doğuş Partisi’nden, 1993 Erken Genel Seçimlerinde Demokrat Parti’den Gazi Mağusa milletvekili olarak seçildi ve 1.1.1994-18.1.1995 tarihleri arasında Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı görevinde bulundu. 6 Aralık 1998 Genel Seçimlerinde DP’den milletvekili seçildi. 2001 yılında oluşan UBP-DP Koalisyonu’nda Çalışma, Sosyal Güvenlik-Gençlik ve Spor Bakanı olarak görev yaptı.

14 Aralık 2003 Genel seçimlerinde Demokrat Parti’den Gazi Mağusa milletvekili olarak seçildi. 26 Nisan 2004 tarihinde DP’den istifa edip Özgür Düşünce Hareketi’nde yer aldı.

22 Eylül 2004’de Özgür Düşünce Partisi’nden ayrılıp, Ulusal Birlik Partisi’ne katıldı.”

 

“Ünal Üstel UBP – UDP – DP (26 Nisan 2004 istifa) – (25 Ağustos 2004) ÖDP – UBP

1991 Ara Seçimlerinde ve 1993 Erken Genel Seçimlerinde Ulusal Birlik Partisi’nden Girne Milletvekili seçildi. 1994 yılında Ulusal Birlik Partisi’nden istifa ederek, yeni kurulan Ulusal Doğuş Partisine katıldı ve Ulusal Doğuş Partisi’nin tek milletvekili olarak görevini sürdürdü. Ulusal Doğuş Partisi ile Demokrat Parti’nin birleşmesi sonucunda Demokrat Parti’ye iltihak etti. 6 Aralık 1998 Genel Seçimlerinde DP Girne Milletvekili seçildi. DP- UBP Koalisyonunda Meclis Başkan Yardımcılığı yaptı. 14 Aralık 2003 Genel Seçimlerinde Demokrat Parti’den Girne milletvekili seçildi. 26 Nisan 2004 tarihinde Demokrat Parti’den istifa etti 3 Mayıs 2004‘de oluşan Özgür Düşünce Hareketi’nin kurucularındandır. 24 Mayıs 2004 tarihinde kurulan Toplumcu Kurtuluş partisi – Birleşik Özgürlük İttifakı (TKP-BÖİ) ‘na katıldı.”

 

“(ÖDP) Parti başkanı Salih Coşar yazılı açıklamasında, erken seçimin kaçınılmazlığına dikkat çekti ve bu şartlarda yeni bir parti olarak daha büyük bir partiyle işbirliği ya da birleşmenin en doğal seçenek olduğunu belirtti. Coşar, UBP’nin 5 Ekim tarihli birleşme davetinden memnuniyet duyduğunu da ifade ettikten sonra, şu ifadeleri kullandı:

“Milletvekillerimizin seçim endişesiyle parti değiştirmiş olmasına rağmen partimiz Merkez Yönetim Kurulu’nda yapılan değerlendirmeler neticesinde bu aşamada diğer bir partiye katılımın gerçekleşmemesi yönünde karar alınmıştır…” “

http://www.kibrisgazetesi.com/index.php/cat/2/news/15892/PageName/Ic_Haberler ]

 

Bu kadar hızlı iki vekil ve Ergün Vehbi (ki DMP sürecinde CTP’den koparak diğerleri boykot yaparken milletvekili koltuğuna oturan sonra DP’ye katılan), Kemal Havalı (TKP yöneticisi iken Peyak süreci ile partisinden istifa edip direk DP Genel Sekreterliğine getirilen) gibi isimlerle 2004 yılındaki TKP ve BKP’nin ittifakı da unutulmamalı, bugün yeni oluşturulan Özgürlük ve Reform Partisi ile Özgür Düşünce Partisi mentalite olarak acaba ne kadar farklıydı?

 

Bu arada bugün mecliste olan UBP ve DP’nin de başkanları çapraz geçiş yaptıkları unutmamak gerek yani Özgürgün DP’de başlayan siyaset yaşamını Çetinkaya Spor Kulubü operasyonu ile bugün UBP’de başkan olarak sürdürüyor, Serdar Bey de UBP’de başlayan yaşamını 9’lar operasyonu ile bugün başkan olarak DP’de sürdürmektedir. DP aslında çok ilginç bir parti, parti yöneticisi olmak için başka partide yönetilicilik yapmak şart gibi… Mesela TKP’de siyaset yaşamına başlayan Kemal Havalı, TKP Genel Sekreter Yardımcılığı yapan Kudret Akay, CTP, TKP ve SDP’de yöneticilik yapan Ergün Vehbi, UBP’de siyasi yaşamına başlayıp başkanlığa kadar aday olabilen Ertuğrul Hasipoğlu;

[Ertuğrul Hasipoğlu UBP-YAP-ABP-MBP-DP

“1990 Genel Seçimlerinde Ulusal Birlik Partisi’nden Gazi Mağusa Milletvekili seçildi. 6 Aralık 1998 yılında yapılan Genel Seçimlerde 3.defa olarak Gazi Mağusa Milletvekili seçildi. 5 Ağustos 2002’de UBP’den istifa etti. 22 Kasım 2002’de Yenilikçi Atılım Partisi’ni kurdu ve 24 Ağustos 2003’de ise Adalet ve Barış Partisi olarak parti ismini değiştirerek meclis’te ABP olarak temsil edildi.

20 Şubat 2005 Erken Genel Seçimlerinde Demokrat Parti’den Gazi Mağusa milletvekili seçildi.”

Yüksek Mahkeme Kararından: “Yenilikçi Atılım Partisi, bu davayı açtığı tarihte Cumhuriyet Meclisinde temsil edilmekte idi ve parti üyesi 3 milletvekili bulunuyordu. Ancak daha sonra 24.8.2003 tarihinde parti kurultay yaptı ve gerek ismini gerekse tüzüğünü değiştirdi. Yeni ismi Adalet ve Barış Partisi oldu. Daha sonra Adalet ve Barış Partisi, Ulusal Diriliş Partisi ile birleşerek Milliyetçi Adalet Partisi isimli başka bir parti oluşturdu. Bu Parti de Demokrat Parti isimli başka bir parti ile birleşti. Halen Yenilikçi Atılım Partisi diye bir parti yoktur ve böyle bir partinin Cumhuriyet Meclisinde milletvekili bulunmamaktadır.”

“Ulusal Diriliş Partisi ile Yenilikçi Atılım Partisi’nin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan Adalet ve Barış Partisi (ABP) 14 Aralık seçimleri öncesinde Milliyetçi Adalet Partisi (MAP)’yle de birleşerek Milliyetçi Barış Partisi (MBP) adı altında seçime girdi. MBP seçim sonrasında aldığı yüzde 3.5 oy oranı ile barajı geçmeyi başaramadı. Bu durum sonrasında MAP aldığı bir kararla MBP’den ayrıldı. Bu ayrılığın ardından seçim nedeniyle ismini değiştiren ABP, 28 Şubat 2004 Cumartesi günü olağan üstü genel kurula giderek, yapacağı tüzük değişikliği ile eski adını ve logosunu geri kazanacak.

1 Mayıs’tan sonra sağda büyük arayışlar olacağını ifade eden Hasipoğlu, “Bu arayışların adresi de ABP olacak.”]

Unutmak gerçeği tam olarak görmeyi engeller, hatırlatması bizden…

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
322AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin