yazılariktibasGazze’ye yapılanı sadece ‘savaş’ diye tanımlamak mümkün değil, soykırıma evrilen bir vahşet...
diğer yazılar:

Gazze’ye yapılanı sadece ‘savaş’ diye tanımlamak mümkün değil, soykırıma evrilen bir vahşet yaşanıyor – Murat Sabuncu

Yeniçağ podcastını dinleyin

Orjinal yazının kaynağıt24.com.tr

İsrail hükümetinin şu anda Gazze’de yaptıkları soykırım tanımını karşılar duruma geldi. Batı değerleri, demokrasi, insan hakları gibi tanımların sadece güçlüden yana işlediği bir düzen. Haklı olmanın bile güçle ilişkilendirildiği zamanlar…

Birkaç kere yaşadım bir yere kapatılma duygusunu. Ve şahit de oldum gazeteci olarak. Gazze’de.. Kapatılmanın yanına; gıdadan sağlığa en temel ihtiyaçların yokluğunu koyun, geleceksizliği ekleyin üstüne her an yaşanan-yaşanabilecek saldırılarda bir yakınınızı kaybetme ihtimalinizi… Bırakın bir kurşunla, bir bombayla yaralanmayı, en sıradan bir sağlık hizmetine ya da ilaca ulaşamamayı düşünün…

Elbet kişisel acılar önemli ama insan daha çok sevdiklerini; evladını, eşini, annesini, babasını, kardeşlerini düşünüyor.

Birkaç ‘kapı’ var 2007’den beri abluka altında olan Gazze’ye giriş için. Mısır tarafında Refah, İsrail’de Erez insani geçiş için. Yine İsrail tarafında mal geçişi için Kerem Şalom kapısı. Daha önce açık olan Sufa’dan Nahal Oz’a kapılar kapatılmış durumda. Adı kapı ama çoğu zaman geçişe kapalı alanlar. 2010 yılında Mavi Marmara saldırısından hemen sonra gittim Gazze’ye. Refah kısa süreli açılmıştı. Mısır tarafı hemen geçişime izin vermemişti. Üç gün kapıda yattıktan sonra girebilmiştim içeriye. İsrail’in 27 Aralık 2008-18 Ocak 2009 arasında yaptığı ‘askeri harekatın’ üstünden bir yıldan fazla zaman geçmişti.

Birleşmiş Milletler’in Gazze Komisyonu Başkanı Güney Afrikalı apartheid karşıtı saygın yargıç Richard Goldstone’un 550 sayfalık raporunu okuyarak gitmiştim buraya. Raporda İsrail saldırısıyla 3 bin 354 evin tamamen yıkıldığı bunların 280’inin okul olduğu yazıyordu. Sınırdan girdiğim andan itibaren kalacağım otele gidene kadar yıkılan, oturulamaz hale gelen evlere şahitlik ettim. Yine raporda zaten gıdaya-suya erişimde büyük zorluk çeken halkın hayatını daha da zora sokmak için başta su tesisleri olmak üzere altyapının, ülkedeki tek un değirmeninin bile yok edildiği belgelenmişti. Gazze’de kaldığım sürede bölgedeki balıkçıların denizde ‘açıkta’ balık tutmalarının bile İsrail hücum botları tarafından engellendiğine şahit olmuştum.

Sadece bugün değil 2009’da da hastaneleri camileri İsrail ordusu hedef almıştı. Bir tekrar yaşanıyor yani şu anda. Ancak sivillere, sivil alanlara daha da artan vahşilikte bir saldırı. BM’nin 2009 raporu “İsrail’in ablukayla ve yaptığı operasyonlarla insan hakları hukuku ihlal edilerek Gazze halkına toplu ceza kesme halini” tespit ediyordu. Ayrıca İsrail ordusunun sivilleri hedef alan kasıtlı eylemlerine de vurgu yapıyordu.

16 yıldır abluka altında yaşamaya çalışan siviller, 2009’daki raporda da tespit edildiği gibi o gün de bugün de ‘Gazze’nin halkına toplu cezaya dönüşmüş’ bir süreci yaşıyor. İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog kısa süre önce ‘”Gazze’deki sivillerin Hamas’ın saldırılarından haberlerinin olmadıklarını ya da dahil olmadıklarını söylemenin doğru olmadığını’ belirterek ‘Gazze’yi ele geçiren kötü niyetli rejime karşı ayaklanabilirlerdi” dedi. Yani en üst düzeyde ‘sivilleri de sorumlu tutan bir bakış’.

Bir yandan bomba yağdırmak öte yandan Gazze’de yaşayanları çöle sürme fikri. Araştırmacı gazeteci Seymour Hersh’ün İsrail kaynaklarından edindiği bilgiye göre planlardan biri Gazzelileri Sina Çölü’nde Yermit’te bir alana tehcir etmek.

Netanyahu’nun danışmanı Danny Ayalon bu ‘çölde çadır kentler’ kurma hayalini verdiği söyleşilerde anlattı.

İnsanlık tarihinin en büyük acılarından birine soykırıma, uğramış bir halk Yahudiler. Holokost acısı unutulamaz-unutulmamalı. 9 Aralık 1948’te Birleşmiş Milletler’in ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması’ sözleşmesinde soykırım tanımı şöyle yapılır:

“Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel grubu kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak için; gruba mensup olanların öldürülmesi, bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi, fiziksel varlığın ortadan kaldırılacağı hesaplanarak yaşam şartlarının kasten değiştirilmesi….”

İsrail hükümetinin şu anda Gazze’de yaptıkları bu tanımları karşılar duruma geldi. Batı değerleri, demokrasi, insan hakları gibi tanımların sadece güçlüden yana işlediği bir düzen. Haklı olmanın bile güçle ilişkilendirildiği zamanlar…

Bitirirken…

Hamas’ın İsrail’de sivillere yaptığı saldırılar-öldürmeler asla kabul edilemez. Buna karşı çıkmak da görevimiz. Acılardan acı seçmek zorunda değiliz. Gazzelinin de İsraillinin de canı aynı derece kıymetlidir, kutsaldır. Hükümetler, örgütler gelir geçer. Halklar kalır. Barışın, adaletin, yaşam hakkının; din, dil, ırk, güçlü-güçsüz ayrımı yapmadığı bir dünya için herkes sesini yükseltmeli.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
245AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin