yazılarKıbrıs iktibasSon yazım – Hayati Yaşamsal
diğer yazılar:

Son yazım – Hayati Yaşamsal

Yeniçağ podcastını dinleyin

1955’LERDE KIBRIS’TA BAŞLATILAN RADİKAL İRREDANTİST- MİSAKI MİLLİ ÜLKÜ, “KIBRIS’TA TÜRKLÜK SÖZLEŞMESİ- İLHAK”A GİDEN YOLDA ADALI KIBRISLI TÜRK TOPLUMU’NUN YAŞADIĞI:

HÜMANİST YAKLAŞIM YERİNE MİSANTROPİ,

EMPERYAL ANKARA OTORİTESİ VE İKTİDARLARI KARŞISINDA

BASİRET VE ERDEM YOKSUNLUĞU’NUN TETİKLEDİĞİ

AHLAKİ DEĞERLERİ’NİN ÇÖKÜŞÜ.

Hümanist Yaklaşım, insanın biricikliğine, özgürlüğüne, büyüme potansiyeline inanan, insanın ön yargı ve batıl inançlardan kurtulması durumunda mutluluğun kendiliğinden geleceğini ve bireyin mutluluğundan “ERDEM”e kolaylıkla geçileceğini savunan etik görüştür.

Misantropi, Etnik-dini-Cinsiyet ve Kimlik farklılığı olan İnsanlardan nefret etmek, hepsinin öldürülmesi gerektiğini düşünmek gibi anlamlara geliyor. Çoğu kaynağa göre hümanizmin karşıtıdır.

“Basiret” terim olarak, kalbin hakikatleri görme kabiliyeti olarak tanımlanır. Bedendeki göz eşyanın suretini görür; kalp de eşyanın hakikatini, iç yüzünü görür. Filozoflar bunu “nazarî akıl” olarak isimlendirmiştir.

Erdem; yiğitlik, doğruluk, dürüstlük, bilgi sahibi olmak, güvenilir olmak, kararlılık, cesaret, ölçülü ve dengeli olmak, kendini bilmek gibi doğru, güzel, iyi davranış kalıplarının benimsenmesi ve ona uygun davranılmasıdır.

“BASİRET VE ERDEM YOKSUNLUĞU” hakimiyetindeki HÜMANİST YAKLAŞIM YERİNE MİSANTROPİ, “AHLAKİ DEĞERLERİN ÇÖKÜŞÜ”nün maddi temlini oluşturur.

Kıbrıs’ta İrredantist Caniyane Soykırım Suçları’nın 1955-63, 63-74 ve en acımasızcasının işlendiği 1974 ve sonrası döneminde çoğunluk Adalı insanın nasıl olup da insanlık dışı eylemlerin bir parçası haline geldiğinin, caniyane suçları işleyen bir düzeni hangi saiklerle desteklediğinin ve gözünün önünde cereyan eden korkunç işleri nasıl meşrulaştırdığının cevabını aramamız, zorunlu ve gerekli en mühim toplumsal görevimizdir.

Bu İrredantist Caniyane Soykırım Suçları’nın peşine düşelmeli ve Adalı İnsan’ların caniyane suçları işleyen bir düzeni hangi saiklerle desteklediğini ve gözünün önünde cereyan eden korkunç işleri nasıl meşrulaştırdığını, BASİRET VE ERDEMİ’nin nasıl ve ne için YOKSUNLAŞTIĞI’nı, AHLAKİ DEĞERLERİ’nin hangi maddi temeller ve bireysel Çıkarlar üzerinden ÇÖKTÜĞÜ’nü izah etmeye çalışmalıyız.

Evvela, Adalı Kıbrıslı’lar 1955-74 döneminde İrredantist Hedef’ler peşinde koşmuş Kıbrıslı Rum-Türk toplumlarında çok az bir azınlık dışında her bir birey bir “İrredantist Çarkın Dişlisi” olarak iş görmüştür.

Dev gibi ve muazzam bir emir-kumanda zinciri olan İrredantist Hedef’ler Yunanistan’la Enosis ve karşıtı, Ya Türkiye’ye İlhak Ya da Taksim’le afyonlanmış toplumlardaki her bir kişi, bu mekanizmayı harekete geçiren ve işleten bir dişli olarak görev almıştır.

Burada en hayati husus, İki İrredantist Hedef için oluşturulmuş yapılardaki her dişlinin yerinin doldurulabilir olmasıdır;

İrredantist Hedef’ler yapılarında bir değişikliğe gidilmemiş ama çalışmayan bir dişli sökülüp onun yerine yeni bir dişli veya dişliler takılmıştır.

1974 ve sonrasındaki De-facto Taksim ile Kuzey Kıbrıs’a toplattırılan mensubu olduğum Adalı Kıbrıslı Türk Toplumu’nun tamamına yakını, Adalı Kıbrıslı Rum-Maronit ve Ermeni Toplum ve Topluluk’ların Kuzey Kıbrıs’tan etnik temizliği ile ganimet mallarının-topraklarının yağmalanmasını hedefleyen İrredantist Çarkın, bizzat katılımcısı, mimarı ve mühendisi haline gelmiş olması, karşı Toplum ve Toplululuk”ların Acıları ve Yararlarını anlayabilme, Hak ve Özgürlüklerini Savunabilme Basiret ve Erdemi’nin yoksunlaşmasına vesile olmuş, Adalı Kıbrıslı Ahlaki Değerleri Çökmüştür.

Soruna bu şekilde yaklaşıldığında, İrredantist Hedef “KIBRIS’TA MİSAKI MİLLİ TÜRKLÜK SÖZLEŞMESİ-İLHAK” hedefini bir bütün olarak ayakta tutan Adalı Kıbrıslı Türk Toplumu’nda birçok insanların ‘Ben yapmasam başkaları yapacaktı’, “Dianellos’ta ben olmasam, daha kötüler olacak, bazı olumsuzlukları önleyebilirz”, biçiminde ifade etmeye çalıştıkları aslında “Ahlaki Çöküş’lerine mazeretler aramaktadırlar.

1974 ve sonrasındaki Adalı Kıbrıslı Türk Toplumu’nun tamamına yakınının ganimet malların-toprakların yağmalanmasındaki bencil bireysel çıkarları ile Yerleşimci Kolonize Rejiminde ve Dianellos Bataklığındaki Konformist İkbal garantileyenlerin ve heveslenenlerin tamamına yakınının “Ahlaki Değerleri’nin Çökmesi”ndeki ölçütün “KATILMA” ile, “SORUMLULUK” bağlamında ciddi sonuçlar doğurur.

1974 sonrası kendi köklerinden sökülüp işgal edilmiş K.Kıbrıs’a toplantırılan Adalı Kıbrıslı Türk Toplumu’nda, ortada geçerli Ahlaki Normların Çöktüğü bir vasat ve emsalsiz bir suç ortaklığı vardır;

Bunlar da,

1974 ve sonrasındaki De-facto Taksim ile, ganimet malların-toprakların yağmalanmasındaki bencil bireysel çıkarlar,

Yerleşimci Kolonize Rejiminde ve Dianellos Bataklığındaki Konformist İkbali garantileme.

Bu da “KATILMA”, “SORUMLULUK” ve “SUÇLULUK” tartışmasında çok sert rüzgârları estirir.

Ganimet Malların-toprakların yağmalanmasındaki bencil bireysel çıkarları olanlar ile Yerleşimci Kolonize Rejiminde ve Dianellos Bataklığındaki Konformist İkbali garantileyen ve heveslenelerin tamamına yakını sürekli aynı argümanı öne sürerler:

“Daha kötü şeylerin olmasını engellemek için duruma katlanan insanlarız; bizler, hiç değilse birkaç insana yardım etme olanağına sahip olduk. ‘Ben yapmasam başkaları yapacaktı’, “Dianellos’ta ben olmasam, daha kötüler olacak, bazı olumsuzlukları önleyebiliriz”,

Bu teze sarılanların ağırlıklı bir kısmı, 1974 sonrası oluşturulan Yerleşimci Kolonize İşgal rejimi döneminde kritik Siyasal, Ekonmik, Mali parti ve STÖrgütleri koltuklarında oturanlardır.

Onların uzmanlığı olmadan, Yerleşimci Kolonize Rejiminin sürdürülmesinin olanağı yoktu.

Bu kişilerin Ahlaki Değerlerini Cözümleyen Even-i Şer mantığına göre, “eğer karşımızda birçok kötülük bulunuyorsa, bunlardan küçük olanı seçmek bir zorunluluk, böyle bir tercihi yapmaktan imtina etmek ise bir sorumsuzluktur”.

Oysa Arendt, “kötünün iyisini seçenlerin kötülükten yana karar vermiş olduklarını” belirtir.

“Ehven-i şer denilerek bazı kötülüklerin sineye çekilmesi bilinçli olarak kötülüğün kendisinin kabul ettirilmesinin bir aracı olarak kullanılabiliyor. Burada, insanın kendi değerler sistemine tümüyle ters düşen gelişmeleri fark etmek konusunda BASİRET’inin nasıl bağlandığını görüyoruz.” Diyor Arendt.

İşte tam da Arendt’in dediği gibi, 1974 ve sonrasında işgal edilmiş Kuzey Kıbrıs’ta başlatılan Radikal İrredantist- “Kıbrıs’ta Türklük Sözleşmesi-İLHAK”a giden yolda, yaşanmış kötülüklerin sineye çekilmesi, kötülüğün Sıradanlığının kabul ettirilmesi “BASİRET VE ERDEM YOKSUNLUĞU”na, bu yoksunluk da “AHLAKİ DEĞERLERİN ÇÖKÜŞÜ”ne aracı olmuştur.

Bu Ahlaki Değerlerin Çöküşü, 1974 De-facto Taksim ile Misakı Milli Ülküsü “Kıbrıs’ta Türklük Sözleşmesi- “İlhak”,a giden yolun kapılarını açmış ve burada, Kıbrıslı Türk insanın Adalı Kıbrıslı kültürün oluşturduğu kendi “Ahalki Değerler Sistemi”ne tümüyle ters düşen gelişmeler karşısındaki tavrında, BASİRET’inin ve ERDEM’inin nasıl bağlandığını görüyoruz.

Ganimet Mallar ve topraklar üzerinden bencil bireysel çıkarlar peşinde koşan, Yerleşimci Kolonize Rejim KK-tc’deki Statü Mevki’lerini ve Dianellos Bataklığında bireysel İkbal’i uğruna, BASİRET Ve ERDEM’ini yerin yedi kat altına gömen,

Ahlaki Değerleri’nin çöküşü’nü savaşta galip gelmişin üstün nitelik hakkı sayan,

Beş yüz yıldır beraber yaşadığı insanların YARA’ları ve ACI’ları üzerine MUTLU’luklar kurduğunu sanan,

Yerleşimci Kolonize Rejim KK-tc’yi Devlet (!!) olarak kabul edip, Zorla verilmiş yeni Soyadlı Kimik kartını, pasaport’unu, uluslararası hukuk önünde hiç bir değeri olmayan Mal Tapu Koçan’larını kabul eden, kullanan,

Demografik yapısı isgalci otoriter tarafından dizayn edilmiş nüfus ile seçimlere katılan, aday olan,

Kimisinin “İki egemen Devlet” kimisinin “iki Bölgeli, iki toplumlu Federal Çözüm”lerle, uluslararası anlaşmalarla kurulmuş “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Devlet kimliğini yok edilmesini hedefleyen,

1960 Anayasal “Kıbrıslı Türk Toplumu”nu Toplum olmaktan çoktan çıkarmış, Panoptik hapishane’ KK-tc’de toplanmış “MAHKUMLAR KALABALIĞI”ının içinde azınlıkta olan,

1955’lerden başlayarak Adalı Basiret ve Erdem’leri erozyona uğrayan,

1974 sonrasında Adalı Kıbrıslı Ahalaki Değerleri”ni kalıcı olarak yitiren,

Adalı Kıbrıslı Türk Toplumu’nun önemli bir çoğunluğuna,

ANLATABİLECEĞİM, VEREBİLECEĞİM BİR ŞEYİM KALMADI.

DEĞERLİ DOSTLARIM…………. BU BENİM SON YAZIMDIR….

Amerika’da yeni bir hayat, yeni bir aile kuran değerli Kardeşim, Fikir yoldaşım, Yol arkadaşım Nevzat Adil’in bana gönderdiği mail’de,

“Hayat, bu memleketin ne güneyi, ne Kuzeyi bizim değil artık, ben Kıbrıs’ı unuttum,” dediğini ben yapmacağım,

UNUTMAYACAĞIM….

 

Ve, İsmail Cem’in “Veda” şiirinde dediği gibi,

Masamın üzerinde dünden kalan işler, Tamamlanmamış yazılar, Okunmayı bekleyen kitaplarım var.

Kıbrıs, Türkiye, Yurtdışı Anılarımı ve Kıbrıs’ın ve İnsalığın geleceği ile ilgili ideal’lerimi, Umut’larımı çocuklarıma ve torunlarıma bırakmak için KALEME ALACAĞIM.

BASİRET VE ERDEMİ YOKSUNLAŞMIŞ, AHLAKİ DEĞERLERİ ÇÖKMÜŞ BİR TOPLUM, ÖLMÜŞ BİR TOPLUM’DUR

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin