yazılariktibasDoların hegemonyasına yönelik tehditler - Prabhat Patnaik
diğer yazılar:

Doların hegemonyasına yönelik tehditler – Prabhat Patnaik

Yeniçağ podcastını dinleyin

Orjinal yazının kaynağıpeoplesdemocracy.in
alıntı yapılan kaynakemrekose.substack.com

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, bir süredir pek çok kişi için malum sayılan bir şeyi, yani ABD’nin hasım olduğu ülkelere karşı yaptırım uygulamasının dünyanın rezerv para birimi olan doların hegemonyasını tehlikeye atma riski taşıdığını nihayet itiraf etti. Eğer yaptırımlar sadece bir ya da iki ülkeye uygulansaydı, durum farklı olurdu ama bugünlerde ABD’nin yaptırımları onlarca ülkeyi hedef almak için kullanılıyor ve bu olunca söz konusu ülkeler bir araya gelerek bu yaptırımları atlatmak için alternatif düzenlemeler oluşturma eğiliminde oluyorlar. Bu alternatif düzenlemeler, doların hegemonyası ile karakterize edilen ABD egemenliğindeki dünya düzeninin altını oyma etkisine sahip.

İronik ama şaşırtıcı olmayan bir şekilde (Biden yönetiminin kıdemli bir üyesinden başka ne beklenebilir ki), bu itirafta bulunmasına rağmen Janet Yellen, ABD’nin halihazırda uygulamakta olduğu yaptırımları desteklediğini açıkladı. Ayrıca hükümetleri ABD’nin hoşuna gitmeyen politikalar izleyen ülkelere karşı uyguladığı yaptırımların bu politikaları değiştirmede etkisiz olduklarını ama hedef alınan ülkelerin halklarına büyük zorluklar yaşattıklarını itiraf etti. Yellen, İran’ı örnek gösterdi; yıllarca süren yaptırımlara rağmen İran hükümetinin ABD’nin hoşuna gitmeyen politikaları değişmedi ama İran halkı büyük ıstıraplar çekti. Kendisinin de ifade ettiği üzere: “İran’a uyguladığımız yaptırımlar bu ülkede gerçek bir ekonomik kriz yarattı ve İran, yaptırımlar yüzünden iktisadi açıdan büyük zarar görüyor… Bu durum tutumlarda değişikliğe neden oldu mu? Cevap; beklediğimizden çok daha az.” Fakat bu itiraf bile onun ABD’nin yaptırım uygulamasına destek sunmasına engel olmuyor, bilakis İran söz konusu olduğunda ABD’nin yaptırımları daha da güçlendirmenin yollarını aradığını ifade ediyor.

Yaptırımların hedefindeki ülkelerin ABD’nin hâkim olduğu dünya düzeninin altını oyan alternatif düzenlemeler yaptıkları hakikati şu anda bariz biçimde görülüyor. Yaptırımların hedefi olan Rusya, bir dizi ülkeyle, Sovyetler Birliği’nin eskiden sahip olduğu türden ticaretin dolar yerine ruble ve yerel para birimi cinsinden gerçekleştirildiği ve aralarındaki döviz kurunun sabit kaldığı ikili anlaşmaları yeniden oluşturma sürecinde.

Bu düzenlemenin beraberinde getirdiği şey, doları dünya ticaretinin bir kısmı üzerindeki dolaşım aracı olma rolünden etmek ve doların hegemonyasına tehdit oluşturan da bu. Doların dünya ticaretinde hesap birimi olarak oynadığı rolün, yani fiyatların dolar cinsinden ifade edilmesinin büyük bir önemi yok, hegemonyasının altında yatan şey bu değil. Dolara bu eşsiz konumunu veren, işlemlerin fiilen gerçekleştirilmesi için dolara ihtiyaç duyulması.

Elbette dolar aynı zamanda bir servet tutma biçimi olarak da işlev görüyor, fakat doların bu rolü dolaşım aracı olmasından ileri geliyor. Dolar, herhangi bir metadan farklı olarak üretimi için çok az emek harcanması anlamında gerçek bir değere sahip değil; bir değeri var zira bu değer bazı metalar karşısında sabit ve bu dolaşım aracı olarak kullanıldığında teyit edilir. Dolayısıyla doların hegemonyası, uluslararası işlemlerde bir dolaşım aracı olarak oynadığı role dayanıyor. Doların bu rolden edilmesi, söz konusu hegemonyanın zayıflatılması anlamına gelecektir. Çok sayıda ülkeye yaptırım uygulanınca ve bu ülkeler alternatif düzenlemeler yapmaya başlayınca korkulan da tam olarak bu oldu.

Esasında doların hegemonik rolünden edilmesinin tek nedeni yaptırımlar değil. Bu hegemonyadan kurtulmak isteyen ya da sadece ticaret fırsatlarını genişletmek isteyen pek çok ülke, doların dolaşım aracı rolünden edildiği düzenlemelere gönüllü olarak dahil olabilir. Sovyetler Birliği döneminde Hindistan’ın Sovyetlerle yaptığı ikili ticaret anlaşması, kaynağı yaptırımlar olan, dolar hegemonyası rejimini alt etme ihtiyacı doğuran herhangi bir zorlamadan kaynaklanmıyordu; sadece ticareti dolar hegemonyası rejimi içinde mümkün olanın ötesine genişletme arzusundan kaynaklanıyordu. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde neo-liberal ideologlar doların hegemonyasına yönelik olası meydan okumaları ortadan kaldırmak için bu tür ikili anlaşmalara karşı amansız bir ideolojik mücadele yürüttüler. Kısacası onların ideolojik bir ajandası varken ikili ticaret anlaşmalarının yoktu. Şu anda bile Çin ve Brezilya, aralarında ticaretin kendi para birimleri üzerinden yürütüleceği bir düzenleme yaptılar, ancak ABD’nin her iki ülkeye karşı da uyguladığı herhangi bir yaptırım yok.

Aynı şekilde BRICS Bankasının başkanlığına yeni atanan Brezilya’nın eski devlet başkanı Dilma Rousseff, 2022 ile 2026 yılları arasında bu bankanın üye ülkelere vereceği kredilerin yüzde 30’unun yerel para birimleri cinsinden olacağını açıkladı; bu, herhangi bir özel zorlama nedeniyle değil, genel bir amaç olan, bu ekonomileri dolarsızlaştırma adına yapılıyor.

Burada doların hegemonyasının ABD’ye sağladığı avantajları hatırlamakta yarar var. İki bariz avantajı söz konusu: Birincisi, doların rezerv para birimi olması sayesinde ABD, diğer ülkelerin aksine ödemeler dengesi sorunlarıyla ilgili endişe duymak zorunda değil, ödemelerini diğer ülkelere senet ihraç ederek gerçekleştirebilir ve bu senetleri ellerinde tutabilirler, zira dolar şeklindeki bu senetler servet tutmanın güvenli bir biçimi. Bu nedenle dünya ekonomisini canlandırabilir ve canlandırıyor da. İkinci olarak yine aynı nedenle Amerikan bankalarının işleri büyük ölçüde artıyor. Doğru, dolarla işlem yapmak sadece Amerikan bankalarıyla sınırlı değil ama dolar dünya ticaretinde dolaşım aracıyken bundan en büyük menfaat sağlayanların Amerikan bankaları olduğuna kuşku yok.

Ancak bu bariz faktörlere ilave olarak doların hegemonyası nedeniyle metropol kapitalist dünyasına bir bütün olarak tahakkuk eden daha esasi bir avantaj var; sistemin, üçüncü dünyanın birincil emtia üreticisi ülkelerine gelir ve dolayısıyla talep baskısı uygulayarak, bu emtiaların üretimi kayda değer ölçüde artmasa bile, fiyatlarında herhangi bir artış olmaksızın metropol talebini karşılamak adına artan birincil emtia arzı sağlamasına olanak tanır.

Bu süreç şu şekilde işler. Üçüncü dünyada üretilen bazı birincil mallara aşırı talep olduğunda, yerel para birimi cinsinden fiyatı yükselir. Bu durum, tam da bu para birimi rezerv para biriminden farklı olduğu için, döviz kurunun dünyanın rezerv para birimi karşısında değer kaybetmesi beklentisini yaratır. Bu durum, söz konusu üçüncü dünya ekonomisinden metropole doğru bir mali kaçışı tetikleyerek para biriminde gerçek bir değer kaybına yol açar, buna karşılık olarak da ülke faiz oranını yükseltir ve “kemer sıkma” tedbirleri uygular. Bu adımlar yerel gelirlerde ve dolayısıyla söz konusu malın ve arzın ülke içindeki emiliminde düşüşe neden olur. Böylece kıt olan birincil mal metropol için yeterli miktarlarda kullanılabilir hale gelir, orijinal aşırı talep ortadan kalkar ve orijinal fiyat eski haline döner.

Kapitalist dünyanın mevcut para birimi düzenlemesinin sömürgecilik dönemindeki doğrudan baskı uygulamasının yaptığı gibi, yerel emilimi sıkıştırarak üçüncü dünyadan hammaddeleri fiyat artışı olmaksızın sıkıştırmak gibi aynı amaca ulaştığı sonucuna varılıyor; kısaca çağdaş para birimi düzenlemesi emperyalizmin bir ifadesi. Ayrıca herhangi bir üçüncü dünya birincil meta üreticisi ülkenin ya da bir grup ülkenin para birimi, tüm bu emperyalist yapıya ve dolayısıyla onun üzerine kurulu çağdaş kapitalizmin istikrarına zarar vermeden hegemonik para birimi olamaz. Doların hegemonyası bu para birimi düzenlemesinin çok önemli bir parçası.

Dolayısıyla şu anda şahit olduğumuz dolarsızlaşma hamleleri, bu metropol hegemonyasının köküne iniyor. Mesele sadece bir para birimi düzenlemesinin diğerinin yerini alması meselesi değil, metropol hegemonyasına dayanan ve üçüncü dünya halklarının zararına yürütülen tüm sistemin bekası meselesi. Bu nedenle sadece ABD tarafından değil, tüm metropol kapitalist dünya tarafından dolarsızlaşmayı engellemeye dönük öfkeli teşebbüslerde bulunulacaktır. Ve bu teşebbüsler, dolardan arındırma yönünde çalışan rejimlere karşı ekonomi dışında baskıların kullanılmasını bile içerebilir.

Kısacası dolarsızlaşma teşebbüsü kapitalizmin mevcut krizinin bir ifadesi ve tam da bu nedenle onun mutlak ahlaksızlığını ortaya çıkaracaktır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
239AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin