Demokrasi iddiası aday saptamada konuşulmuyor bile – Alpay Durduran

2861

Gece gündüz Türkiye’de cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleriyle ilgili haberler yayılıyor.

Bir de sosyal medya eklendi. Haberlerin haddi hesabı yok.

Ancak Türkiye’de demokrasi nasıl geri getirilecek sorusuna yanıt arayan haberler ve bilgiler ortada yok. Demek ki cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin yapılacaklar hakkında halka bilgi verme gereği duyulmuyor. Konuşulanlar bir partinin muhafazakarlara yakın durduğu onunla ortaklık yapan muhafazakarların desteğini alır mı, diğer parti ile iş birliği yaparsa Kürt oylarını alabilir mi gibi günün düşünce dağılımına göre değerlendirme amaçlıdır. Hâlbuki seçimlerde halkın kulağının açıldığı ve siyasi düşüncelerin en yoğun o zamanlarda anlatılabildiğini iddia ederlerdi. Ne oldu da bu iddianın sahipleri düşünce değiştirdi?

Yani Türkiye’de bugün artan demokrasi karşıtı gelişmeler engellense demokrasiye dönüş mü olacak sorusu bile yanıtlanmadan seçime gidecekler. Demokrasi karşıtı gelişmeler kaldırılsa bile geriye kalacak olan eskinin düzenine demokrasi demek mümkünmüş gibi davranıyorlar veya demokrasi yolunda ilerlemenin halkı ilgilendirmeyeceğine inanıyorlar. Sanki geri bir toluma tepeden demokrasi dayatılmış ve sırtından baskı kalkar kalkmaz sultanlığa dönüş başlamış havası verilirken iddia edilenler gibi…

İki tarafa bölsek tarafın biri süper yetkili başkanlık rejimi getirmiş diğer taraf bunu kabul etmemiş. Bir taraf anayasayı değiştirerek yargıyı ele geçirmiş diğer taraf buna karşı imiş demek ki kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılmış diğer taraf buna karşı imiş. Demek ki seçimi kazanan taraf anayasa değiştirerek kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırabilecek olanaklara kavuşmuş. Bunlar nasıl gerçekleşmiş?

Esas soru bu ve seçimlere giderken diğer taraf bir daha böyle saçmalık olmayacak yeni bir durum yaratmak zorundadır. Yani seçmene bunu açıklayıp ona göre oy kullanmasını sağlamak gerekir. Bu yapıldı mı? Bir daha kimse seçim kazanarak dahi bu yola girilmesini önlemek gerek.

Deniliyor ki halk muhafazakardır ve hep %60 civarında seçmen onlara oy verir. Sonra da bunu CHP bu yüzden asla seçim kazanamaz diye noktalarlar.

Muhafazakârlık dincilik gibi bazı adlarla da anılır. Asker dincilere geçit vermezmiş derler ama adım adım değişerek dinciliği desteklemiş ve sonunda AKP iktidarına güç kazanma şansı verilerek yol tamamlanmış. Şimdi olmayacak kadar dindar yetiştirip FETÖ’ye darbe şansı bile verilen bir durum yaratılmış. Onun için bundan fırsat görenler anayasayı da değiştirmiş. Dahası da kapıda…

Bu kadar ihlale rağmen seçmen neden hala o muhafazakâr denilen kitleyi sarsamamış?

Seçimler dolaysıyla gazetelerin başlıca uğraşı kamuoyu yoklamalarıdır. Binlerce insan o işten ekmek yer. Demek ki nedenler araştırılmaktadır. Halka da sunulmaktadır. Yani nedenler bellidir ama seçmen bu nedenlerden daha iyi bir seçenek görmemektedir. Gösterilmediği için görmemektedir dersek çok sayıda aydın insan görmesine rağmen nedenlerden esas etkili olanları ayırt edememektedir. Gazete makalelerinden işlenen konulara göre mecliste milletvekillerine oylarını göstere göstere atmalarını bile dayatabilen bir bağımlılık ilişkisi vardır ama bunu giderecek tek bir görüş konuşulmamıştır.

Belki çare Avrupa Konseyi’nin demokratik parlamento tanımında yatmaktadır. Türkiye halkı bu yönergeyi duymamıştır ama çok kişi duymuştur. Konsey de bunu ilgililere duyurmuştur. Türk parlamenterler her yıl en az üç kez giderler ve onlara ne yapıyorsunuz derler. Demeseler bile muhalif milletvekillerine Konsey yardımcı olmak için beklemektedir yani gittiklerinde şikâyet etmelerini beklerler. Amma etmezler. Kim böyle milletvekilleri varken onlardan demokratik parlamento mücadelesi bekler. Yani gidip gelen ve gık çıkarmayan CHP’li milletvekilleri mi demokratik meclis sağlayacak!

Kılıçtaroğlu o yönergeye göre muhalefete bile gizli servisleri (MİT’i) sorgulama yetkisi verilmesi gerektiğini yoksa TBMM’ni demokratik meclis sayamayacaklarını ve Konsey’den uzaklaştırılabileceğini söylemişlerdir. Ama o da meclisin bir daimi komitesinin istihbarat örgütlerini sorgulamak için kurulması gerektiğini emreden İçtüzük değişikliğine rağmen kurulmamasını eleştirmiştir. Ama seçim vaadi olarak bu komisyonun kurulacağını söylemeyi aklına bile getirmemiştir.

Haydi o konu değil ekonomi yani Türkiye’nin belli kesiminin ve devletin çok hızlı büyüdüğünü konusunu düşünelim. Muhafazakâr kesimin yanında liberallerin de AKP yanında yer aldığını kamuoyu yoklamaları ve haberler duyurmuştu. Liberaller vazgeçtikleri halde AKP hala seçim kazandığına göre bu da önemli bir konudur. Muhalefet oy isterse buna da halkın anlayacağı dille yanıt vermelidir.

Sol yazarlar çok esaslı eleştirilerle ekonomik büyümeyi yerden yere vurur ama sol hala tehdit olarak algılanır ve kulak asılmaz. Çünkü demokrasi yoktur. Muhafazakârlar sanırlar ki o solcular seçim kazanırsa rejimi değiştirecek ve devleti komünist yapacak. Demokrasi olsa, hukukun üstünlüğüne destek artar ve kimse anayasa değiştirmeye çalışamaz. Demek ki halkın anlayabilmesi için kuvvetler ayrılığının bilinmesi, milletvekillerinin kuvvetler ayrılığı ilkesini çoğunlukla savunması şarttır. Öyleye partisinin 15 milletvekilini üç beş günde emredip bir başka partiye aktarmaya muktedir bir parti hangi demokrasiyi getirecek!

Milletvekillerini anayasayı bile kapı dışarı edecek kadar emir kulu haline getirebilen partiler ülkeye demokrasiyi neden getirsinler ki!

AKP’nin iktidara mahkûm olduğunu çünkü yolsuzluk dosyalarının dağ gibi beklemekte olduklarını iddia ederler. Bunu açıklamalıdırlar. Açıklayan var mı? Yoktur. Olsa tarihlerinde muhalefetin hükümete katıldığı dönemlerde bile hesap sorulamadığını halk gördüğü için nasıl olacağını ikna edici bir şekilde anlatırlardı. Hesap soracağız demek kimseyi tatmin etmez. Partiler arası transferler, ortak adaylar ve seçim ittifakları da hep görülmüştür. Şimdi de anımsatılmaktadır. Hangilerinin ne zaman yalan söylediklerini göstermek için sık sık anımsatmaktadırlar. Bilmem ne otel olayı diye duyurdukları olaydan sonra o olayın aktörleri seçimlerde çoğunluk elde edememiş ve muhalefette kalmıştı ama kuvvetler ayrılığı olsa idi yargının kılıcı olan polis ve gizli servisler ile ünlü savcılar binlercesi ile görevde idi. Sokakta slogan attı diye yakalananları düşünürsek emin oluruz ki kılıç çalışır ama bazı yönlere işlemez. Hangi yasaya siyasi olsa da yolsuzluk konu ise, yani sol tehlikesi taşımazsa unutun gitsin değmez derler ve susarlar. Mekanizmanın sakatlığı da incelenmez. Kimse bu nasıl bir çağdaş devlet yönetimidir yahu rejimi her ne ise tehdit etmiyorsa emir yukardan gelmedikçe boş verin der ki!

Demek ki kamu reformunu yapıp popülizme son vermek şarttır. Amma seçim kapıda ve halka “bundan sonra kayıranın canı yanacak, siyasi ve diğer güç odaklarının hesap vermesine kimse engel olmayacak çünkü yansız çalışmayacak görevliye geçit vermeyen bir kamu reformu yapılacak diye güvence vermiyorlar.

Devletten arka bulmayı becerenler iktidar veya muhalefet milletvekillerinin kazanabilecek izleyip ona göre oy veriyorlar. Halk dediğimiz de bunun geçer yol olduğunu görüp ona göre oy veriyor.

Döviz karşısında Liranın değeri daha düşecek, devletin mali gücü azalacak ve rüşvetleri yeteri kadar vermeyecek, AB kızıp kısıtlamalar uygulayacak ve saire derken sabah oldu erken!