“Büyük” adamdan “küçük” yorumlar – Halil Paşa

3890

KIBRIS MÜZAKERELERİNDE YERELLİK VE HARCAMALAR KALEMİ…

Lefkoşa’dan yedi göbek danışmanını da topla da bin uçağa. Düş Avrupa’nın göbeğindeki o insanoğlunun hayalleri kadar güzel ülkeye. Göl, orman, dağ, tepe ve karo beyazı harikalar diyarı coğrafyanın ortasınakondurulan otelinde konakla. Ye, iç, etrafı temaşa eyle. Gitmeden tonlarca laf et “bu son şansımızdır ha!..”.

Adada bunca masrafı karşılayan insanlarınız da,“ha şimdi, ha birazdan” diye heyecanlana uçuracağınız beyaz güvercinlerin hayaliyle avuna dursunlar. Nihayetinde ne biriniz ne diğeriniz, çözüme dair bir satırlık talebini dahi yazılı olarak bir birine vermek “gafletinde” bulunmasın.

Madem kibirbirinize yazılı bir tek cümle vermeyecek kadar “ihtiyatlı” davranacaktınız, ne yapmaya bunca uzaklara gittiniz?

Madem ki, hem yazılı ve hem de sözlü olarak yalnızca birbirinizi suçlamakla yetinecektiniz, bu kadar sözcüyü, müzakereciyi, ekonomisti, plancıyı, haritacıyı, milletvekilini, parti başkanını, emekliyi, velhasıl bir o kadardanışmanı ve eşlerinizi neden peşinizden sürüklediniz ki?

Neden onca parayı, bunca zamanı heba ettiniz…

Diğerleri de mi aynısını yapıyordu dediniz?

Öyleyse 1968’den bu yana, yani yarım yüzyıla bir yıl kala, müzakereler için harcadığınız maliyetin dökümünü yaptınız mı? Seyahatlerinizin, arabalarınızın özel şoför ve sekreterlerinizin, danışmanlarınızın, ağırlamalarınızın, özel ödeneklerinizin ve bilimum harcama rakamlarınızı alt alta koyup da topladınız mı?

Yarım yüzyılda harcan onca paranın, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak geçirilen onca zamanın taririhini yazacak olsanız, içinden, arzu ettiğiniz uzlaşı, barış ve karşılıklı güvenin yerine,iki cemaatin dilinde hakim olan söylemin “geçmişte çözümsüzlüğün suçu sendeydi, şimdi de sende” sonucundan başkabir şey olmadığını görürsünüz.

En son da CransMontana’dan çıka-çıkayine hayal kırıklığı çıktı. Herdefasındaki gibi her iki cemaati de çözümden soğutma başarısı sağlandı. Dahası her iki cemaatte de, geçmişin milliyetçilik üzerinden okunması ve mevcut güvensizliğinin çok daha sert ifadelerle hortlatılması başarıldı.

Gazetelerde, siyasilerin söylemlerinde ve sanal medyada milliyetçilik üzerinden yapılan siyasi küfürlerin bini bir para…

Bunun karşılığında her iki tarafın seçilmiş ve çözüme ve de barışa en yakın oldukları söylenen liderleri de,öncelleri gibi böyle bir sonuç elde etmek için mi epeyce para harcadılar?

KUZEY CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK!

Gelelim adanın daha çok tanıdığımız Kuzey coğrafyasına.

Sağ görüşlü bir toplum lideri seçilseydi belki o müzakerelerin başarısızlığını bunu zaten “gavurdanpost, düşmandan dost olmaz!” diye niteler, “ben söylemiştim”havalarında bir kez daha çözümsüzlüğe ulaşarak statükonun devamına çanak tutan taraftarlarıyla soruna çözüm bulunamamışlığın keyfini çıkarırdı.

Eh demek ki “sol”görüşten bir siyasetçi seçilince de,“çok uğraştık olmadı, aslında dünya ve BM haklı davamızı anlasa da, renk vermek istemedi. Hem maç sıfıra sıfır elde var sıfır berabere bitmiş olsa da, gol atamasak da gol de yemedik, iyi savunma yaptık. Önümüzdeki maçlara bakacağız…” mealinde mırıldanmalarla, KKTC’yi tanıtmaya ve yüzünü içe dönmeye(siz anavatana anlayın-hp)önündeki seçimlere bakmaya mı meyyal?

Eğer Akıncı önümüzdeki seçimlere bu çözümsüzlük ahval ve şeraiti altında girmekte ısrarcı olursa…

Her müzakere sürecinde önce çözüm olacakmış gibi yükseltilen siyasi tansiyonun arkasından yaşanan ve hayal kırıklıklarıyla tekrarlanan çözümsüzlüğün kusurunu karşıda gösterme gayretlerinin çözüm ve barış çabalarının önüne geçmesi…

Bütün bunlar, gerek“sol” ve gerekse sağ cenahlardan yükselen siyasi nakaratlar, çözümle ilgili olarak kuzey cephesinde pek de değişen bir şeyin olmadığını gösteriyor.

GÜNEY CEPHESİNDE SANKİ YENİ BİR ŞEY VAR…

Kuzeyde, radikal birkaç köşe yazarı ile mecliste milletvekili olmayan siyasi partiler ve birkaç sendika lideri dışında Akıncı’ya net siyasi eleştiri yönelten olmamasının ve bunun da “milli birlik ve beraberlik” sağlanmış görüntüsünün verilmesine karşın, Güney’de durum hiç de öyle gelişmedi.

AKEL lideri AndrosKiprianu, “koca bir hafta geçti ve Anastasiadis adım atma konusunda irade göstermedi” sözleriyle sert bir şekilde eleştirdiği Rum lideri, Crans-Montana’ya, Kıbrıs Sorununda alışagelmiş “suçu karşı tarafa yıkmak” düşüncesiyle gitmekle suçladı.

Böylece çözüm ve barışı en çok savunan iki siyasal parti (EDEK ve AKEL) arasında bile düşünce birliği, diğer bir ifadeyle KKTC’deki gibi bir “milli birlik ve beraberlik” sağlanmış olmadı.

Kiprianu’nun çözüm lehine Anastasiades’i eleştirmesine karşın,Anastasiades ve Kıbrıs Rum sağı ile KKTC’de“çözümsüzlüğün suçunu karşı taraf yıkmakta”sağlanan “birlik ve beraberlik” heyecan ve söylemleri,Elen ve Türk milliyetçi söylemler lehinde olumlu,çözümü ve barışı arzu eden Kıbrıslılar aleyhinde bir siyasi atmosfer yarattı.

SONUÇ

Yine de iki liderinöncellerinden farklı olarak kendilerine tarihe geçirecek işlere imza atmadıklarını ve bu nedenle de ileride tarih yazıcıları tarafından kayda değer hatırlanmaya mazhar bir anı bırakmayacaklarını söylemek doğru olmaz…

Peki nedir bu iki lideri şu ana kadar yaptıkları ve ettikleriyle tarihe geçirecek olan şeyler…

Bir kere önceki müzakerecilerden hiçbirisi de, kahve sohbeti,zivaniya muhabbeti, “ötekinin” dilinde yılbaşı kutlamasıve nihayet eşleriyle birlikte ailecek tiyatro seyrini, medyalarının manşetlerine taşımakta bu iki lider kadar hünerli ol(a)madılar.

Onların her iki toplumda dikkat ve heyecanla izlenen bu dostlukve arkadaşlık gösterileri, çözümden Kıbrıslıların da dünyada pek çok insan gibi arkadaşça, kardeşçe, yan yana-iç içe yaşamalarında bir mahzur olmadığını en naif bir biçimde göstermelerine hizmet etti.

Tıpkı, sayıları az da olsa Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürklerin, iki kardeş-arkadaş-dost-tanıdık-komşu adını ne koyarsanız koyun, sanki iki cemaatin hiçbir sorunu yokmuş ve adada yaşam doğallığında akıyormuşçasınabir araya gelerek yiyip içmeleri, sohbet edip eğlenmeleri gibi.

Anastasiades ve Akıncı yukarıdaki gibi kendi cemaatlerinden insanları takip ettiklerinde çok iyi bir görüntü verdiler.

Ne zaman işe siyaset karıştı… Çözüm vakti geldi çattı diller sivrilip değişti…

Hatta Güneyde bir grup fanatik Rum’un yoldan geçen arabaların plakasına bakarak Türklere saldırıp da arabaları ve içerisindekileri darp etme hadiseleri yaşandı. Ve bu nedenle Rum polisi bir suçluyu dahi tutuklayıp da mahkemeye sevk etmekten aciz kaldı.

Öte yandan ne zaman komşunun en acılı günü Kuzeyde askeri törenlerle kutlanmaya ve çözümsüzlüğe alternatif olarak savaş ganimeti topraklar üzerinde kurulan KKTC’deki satatükonun kutsanacağı söylemleri siyasi bir dille ifade edildi.

Böylece iki lider de öncellerine benzemiş oldular.

Hem bir şey daha yazmazsam çatlayacağım…

Düğünlerde, panayırlarda, ziyaretlerde, trafikte bu kadar açık ve bariz bir biçimde korumaları eşliğinde kendi halkından korunmaya çalışmak, bu adada komşusuyla çözüm arayışı ve karşılıklı güven tesisi için çaba göstereceği sözünü vererek seçilen liderine pek yakışmıyor.

“Öteki” cemaate güven, kendi cemaatine güvenmekle başlar.

BİR ÖNERİ:Bundan sonra müzakere niyetiyle binlerce kilometre uzağa hele de böyle “mini danışman grupları” eşliğinde gidilmesi durumunda, “çözümde başarısızlık” halinde harcamaların yarısının, buna ek olarak “karşılıklı suçlamaya dönüşme” durumu dahilindeyse tamamının, seyahate çıkacak olanların cebinden karşılanması maddesinin eklenmesi…