Kutman Tayaz, güleryüzlü sosyalist dostum – Halil Paşa

4028

başladı işe
bitirdi işi..
başlarken avaz avaz bağırmadı.
bitirdi ve :
-gelin seyredin, diye dört yanı çağırmadı..
o milyonların milyonda biridir.
o bir sıra neferidir.
damarlarındaki bilmem hangi soyun kanı değil..
o bir yarış hayvanı değil.
yüzü herkesin yüzüne benzer.
su içer ağzıyla ayaklarıyla gezer…
onun için; başlıyan, biten, başlıyan iş var,
sorgu soruş yok..
gidiş var.
duruş yok..
o milyonların milyonda biridir.
o bir sıra neferidir..
Nazım Hikmet

Türkiye’deki üniversite yıllarım, 1970’li yılların ikinci yarısıydı yani. ODTÜ boykota girince bir ay Ankara’da oyalanmış sonra da Kıbrıs’ın yolunu tutmuştum. Ona, ilk defa Lefkoşa’daki uğrak noktalarımdan, artık hayatta olmayan eniştem Erbil Refik’in Posta Dairesi’nin arkasındaki dükkanında rastlamıştım.

Bir ikindi vakti olmalıydı. Kapıdan içeriye adımını attığı anda karşılıklı sövgüler patladı aniden. Sözcükler havada uçuşuyordu ve ne olduğunu anlayamamıştım. Şivesi Türkiyeliliğini ele veriyordu. Eniştemle tekme tokat girişecekleri yerde, dalga geçmeye meylettikleri anda ancak durumu çakabildim…

Hani iki Kıbrıslı dost karşılaşır ve geleneksel bir karşılama havasında birbirlerine verip veriştirdikten sonra rahatlayıp da ancak o zaman rutin konuşmalarına geçerler ya…

Kutman Tayaz’ın, sonradan Erbil Refik ile birbirlerini gördüklerinde rutin konuşmalarına başlamazdan önce, zaman-zaman böyle şakalaşmaları olurdu. Bir süre sonra Kutman Tayaz, işte bu şakalaşmaları ve “güler yüzlü sosyalist” kişiliği ile yer etti düşüncemde.

Kutman Tayaz…

Siyasetten maddi çıkarı ummadı. İlkeli bir duruşu vardı ve sanırım en çok da bu nedenle partideki arkadaşlarının saygısını kazandı…

1970’lerde, Deniz’in, Kaypakkaya’nın, Çayan’ın isimlerini anmanın zor olduğu yıllarda, bir devrimci yoldaşı, bir mücadele arkadaşı gibi büyük bir heyecanla bahsederdi onlardan…

Bu elbette onun sosyalizme duyduğu sevgiden kaynaklıydı…

Sovyetler Birliği yıkıldı; Doğu Bloku ve Balkanlar çöktü; Çin kapitalist pazarın en büyük ortağı oldu ve nihayet Fukuyama, Reagean ile Thatcher liberalizminin dünyada ebedileşeceğini yazdı “Tarihin Sonu” adlı kitabında.

Topuna birden; “insanların, ülkelerin nihayet dünyamızın kurtuluşunun sosyalizmde olacağına olan inancıyla” cevabı hazır olanlardı Kutman da ve Che’nin “gerçekçi ol, imkansızı iste” şiarıyla devam etti sosyalizm hülyasına.

TKP sonrasında, YKP ile devam etti yoluna.

Faşist’e faşist, oportüniste oportünist, döneğe dönek demekten imtina etmedi siyasi yaşamı boyunca…

Ve denizaşırı bir coğrafyayı tank-top-tüfek, gemi ve uçakla, yani askeri zorla ele geçirmenin adının da “işgal” olduğunu söylemekten kaçınmadı.

“Şartlar gereği” bahanesinin arkasına sığınarak, korkup söylenmeyeni değil, gerçek yaşamdaki siyasi karşılıklarını söylemekten kaçınmadı.

Siyasette “işgal” sözünü zikretmenin bile, iktidar erkinin tehditlerine karşılık geldiği o zor yıllarda, anlı-şanlı milliyetçilerin aba altından salladıkları sopaya, oportünistlerin de “zamanı değil”, “provokasyon olur” mızmızlanmalarına rağmen, o, arkadaşlarını yarı yolda ve yalnız bırakmadı.

Siyasi kavramları eveleyip geveleyip de çiğnemedi.

“Çoğunluğun söylediği geçerli olsaydı, bugün dünya öküzün boynuzunda sallanıyor olacaktı. Oysa ilk doğan fikirler azınlıktakiler tarafından dile getirilir!..”

Erbil Refik ölmezden önce Kutman’a böyle söylemiş, o da ölünce onun arkasından yazmıştı.

“Özü sözü doğru” derler ya. Öyle biriydi Kutman.

Onu, yine Erbil Refik’in anısına yazdığı kendi sözleriyle anacağım…

Bize ve bizden sonrakilere bıraktığın sağlam duruşun devam edecek. Unutulmasın ki biz öncüleriz. Düşeriz, kalkarız, yürürüz, engelleniriz… Ancak hep biz KAZANIRIZ…

Bugün de biz kazandık, yarında biz kazanacağız.”

Sen gittin bir kişi daha eksildik be Kutman!..

Güle güle, güler yüzlü sosyalist dostum…