arşivAli SarıtepeTarik-î Mümin - Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Tarik-î Mümin – Ali Sarıtepe

Yeniçağ podcastını dinleyin

Mümin yolu ya da müminin yolu.

İslâmi anlatımda mümin tanımlaması; kişinin inanç halinin olmaması ya da İslâmi inanç hanesinden olmaması, onun yaradan katında makbul görülmeyeceği anlamına gelmeyeceği anlatımını ifade eden kavram halidir.

İnsan varlığının; yaşamını bir başka insanın yaşamına kast üzerinde kurmadığı, hak, hukuk, hakkaniyet anlayışı temelinde yaşamını kurduğu, kişilere ve topluma nifak sokmayan, kainatta var olan nimetlerin tüketimini o nimetin yok olmasına vesile olmayan, haramın, hilenin, dolanın içinde olmayan, bu ilişkileri küfür olarak kabul eden insanları tanımlama ifadesi halidir mümin.

İslâmi esaslar açısından “Yaradan ‘huzuruma kul hakkı ile gelmeyin’” ibaresi ‘kul hakkı’nın temel bir hak olduğunun altının İslâmi kelam ile net bir ifade olarak belirginleştirilmiş olmasıdır.

Dolayısıyla ‘kul hakkını yememe’ ve ‘mümin olma’ birbirlerine olmazlık derecesinde bağlı olan iki kavram halindedir.

İslâm inanç kavramının oluşumunun kristalize olmasının olmazsa olmazı olan ilk adımı ‘kul hakkına’ el uzatmayı günah ve haram görmek onun başlangıç halidir. Bu karakter haline ‘mümin’ ve yolu da mümin yolu olmaktadır. Ve bundan sonraki İslâmi farzların-sünnetlerin yapılması; ‘kulun; kendini Yaradan’ın yolundan kendi nefsini terbiye etmesi’ ona Müslümanlık anlatımı içerisinde yer edinmesi halini vermektedir.

Toparlayacak olursak:

Yaradan’ın yolundan yürüyebilmek halinin başlangıcı mümin olmak, tarik-î mümin yolu yolculuğunun Yaradan’a inanmanın başlangıç noktası ve İslâmi farz ve sünnetlerin bunun üzerinden yerine getirilmesi de İslâm’ın olmazsa olmaz halde olmasıdır.

Nokta.

Devletin İslâmiyeti/devletin Müslümanı’yetinin egemen kılınması mutlaklığı içerisinde; kendisine biçilen bu Müslümanlığın çerçevesi içerisinde düşünmeyen ya da devlet Müslümanlığı kütlesi içerisinde düşünülmeyen Müslüman kütlenin öteki konumda tutulması ya da kendilerini o konumda hissetmeleri bu toprakların bir gerçekliğidir.

Dolayısıyla onlar, ötekiler içerisinde tutulan toplam kütle içerisinde bir kütle halinde idiler.

Nedeni ne olursa olsun, sonuç olarak parlamento çoğunluğuna ulaşarak hükümet oldular. Devamında da iktidar oldular.

“Yaradılanı severiz Yaradan’dan dolayı” anlatımıyla; yaradan ortak paydaydı, gerisi hakikate tekabül etmeyen nifak halinin olduğuydu.

Kendini öteki olarak hissetmiş olan toplum kütlesinin önemli kesiminin desteğini alan, bu esnada da hala öteki konumunda kalan kütleye de, zaman zaman söylemler geçilerek; tüm ötekileştirilmiş kütlenin sesi olacağı iddiasında olan iktidar; ana gövdesi Gülen Cemaati-AKP ve diğer cemaatler ittifakının toplam halleriydi.

Kütlesinin ana gövde hali bu olan AKP iktidarı: Türkiye’yi demokrasiye taşıyacağım ya da demokrasiyi Türkiye’ye taşıyacağım noktasında adımlar atarken ortaya çıkan manzara şu haldeydi.

Katalog suçlar oluşturuldu.

Dosyaların hukuki olup olmaması önemli değildi, kanunlara uyduruldu, kanunlar yok ise kanunlar çıkarıldı. “Koy sepete” misali, ele gelen öne düşen ve hedeflenen kimseler bu sepete tıkıştırıldılar.

Dosyalar katalog suçlar haline dönüştürüldü ve bunlara özel mahkemeler yaratıldı. Gizli tanık ve dosyanın gizliliği ekseni ile dosyalar tekabül edilerek, ettirilerek kanunun tanıdığı güç ve imkanla göz altılar fiilen mahkumiyetlere dönüştürüldü.

Toprak-arazi-arsa ve inşaat rantı üzerinden haksız kazançlar yaratıldı, yaratılmaya engellerin var olduğu noktalarda da kanun, yönetmelik değişiklikleri yapılarak engeller ortadan kaldırıldı.

AKP iktidarı aynı zamanda öteki hale düşmüş olan kesimlerin kütlesel hali olması hesabıyla  da Erdoğan’ın sesi ötekinin sesi konumu haline geldi.

AKP siyasi ittifakı iktidar olmaya koşut olarak, bu siyasi ittifakın –AKP,Gülen Cemaati/Hizmet Örgütü- kendisi ötekiler yaratmaya başladı. Kendilerinin yarattıkları bu ötekilerin üzerine şiddeti öylesine pervasızca kullandılar ki, şiddeti normal hale gelmiş oldu.

Bunlar yapılırken, inanç ve İslâm bir  araç haline getirilmekten asla vazgeçilmedi.

Öteki olma baskısından kurtulmuş olan kütlenin Erdoğan iktidarının yapmış olduğu hukuksuzluklar ve kanunları ılga etme halleri; toplumun heyecanlı  nefes alışları altında görülmeme şansına uzun süre kendini saklandırdı. Ya da, toplum bu yanlışlara tepki verecek ihtiyaç içerisinde kendini görmüyordu.

AKP iktidar erkinin kendi aralarında iktidar mücadelelerine girişmelerinin ertelenemezliğinin yarattığı sonuç; bu ittifakın çıkarlar üzerinden ortaklaşmış olmalarının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermiş oldu.

Gezi Direnişi,

Ayakkabı Kutulu Paralar.

Gezi direnişi malum.

Ayakkabı Kutulu Paralar; rüşvet ve yolsuzluğun, evlere bilmem ne kadar para  kasası koymalarına yol açtığı, para saymanın elle mümkünat haline gelememesinden dolayı, işi artık para sayma makinaları ile yaptıkları noktasına gelmeleri; bir  bütün olarak yolsuzluğun ve rüşvetin önümüze faş olması: AKP ile Gülen Cemaati/Hizmet Örgütünün iktidar mücadelesinin getirdiği açık çatışma halinin sonucudur.

Yaratmış oldukları AKP iktidar halinin; aslında Gülen Cemaati/Hizmet Örgütü ile AKP’nin iktidar olduğu hali, bu iktidarın bu iki gücün ikili iktidarı olduğu anlatımından başka bir şey değildir.

Günümüze yansımış olan sonuçlara baktığımız zaman:

Yaradan’a sığınmaların, Yaradan’ı istismar etmek olduğu.

Müslümanlıktan bahsetmeleri; Müslüman toplumda, siyasette ve ekonomide güç odağı olmak için kullanmanın kendisinden başka bir şey olmadığı.

Hak, hukuk, nizam, intizam diyerek toplumu cendereye alırlarken, polis şiddetini ‘polisim destan yazıyor’ diye meşrulaştırılırken; elde tespihiyle kaykılmış polis figürüne feveranlar ederek görevden el çektirmeler; yere-göğe sığdıramadıkları polis faaliyetlerinin zülfü yare dokunması halinde sabah-akşam yer  değiştirmeleri yapmaları ve görevlerden almalar.

Mahdumları Bilal Eerdoğan’ın savcılık soruşturmalarına ısrarla verilmemeleri, savcının soruşturma emrine polisin ısrarla verilmemesi, Adli Kolluk Yönetmeliğinin anında değişime uğratılması ve o meşhur HSYK’ya Erdoğan hükümetinin var gücüyle çökmesi.

AKP-Gülen Cemaati/Hizmet Örgütü ittifakı Nar meyvesi gibi parçalanmıştır. Bu parçalanmadan ortaya çıkanlar Nar misali ortalığa o kadar dağılmıştır ki, görmek istemeyenlerin bile görmek zorunda kaldığı bir duruma gelmiştir.

İttifakın bu kirli halleri o kadar ortaya dökülmüş haldeyken; her birisi karşısındakinin pisliğini, pisini göstermekte, dökülen pisliğin ittifakın  toplam pisliği olduğu akıllarına gelmemektedir.

İslâmi müminler kendilerinde bir yol ayrımına gelmiş haldedirler.

İslâm dininin cemaatler ve siyasi İslâmi partiler tarafından kullanılmasının sonucu olarak İslâmiyet: Siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamda iktidar alma aracı olarak kullanıldığı ve bunu nihayetinde de iktidarlarını devam ettirme aracı haline getirdikleri.

Müslümanlığın olmazsa olmazı olan ‘mümin’ olma hali İslâmi asa’nın yol gösterici karakterine asla ulaşmamıştır.

Ellerinde tuttukları asa:

Metal toplayan dedektör misali, sadece kendilerini daha da kuvvetli hale getirmek için bir asa hali olmuştur.

İslâmi müminler,

Sizin İslâmi mümin olma haliniz asla bunların yol göstericiliği altında olmamalıdır.

İslâmi mümince yaşamak:

Kul hakkını yememek,

Yaradılanı (kainatta var olan) Yaradan’dan dolayı sevmek, değer vermek, korumak, yok olmasını önlemek ve yaşatmak.

Kandırılmaya hayır demenin zamanı gelmedi mi!

İslâmi müminliğinize siz karar vereceksiniz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
234AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin