Baskıcı bir rejim – Ulus Irkad

475

Şimdi, CHP her zaman için Türkiye’de yanlışlıklar yapmakta. Olayların gidişini kendi sosyal şövenist algılamasıyla değerlendirerek ta başından sağcılaşan eğilimleriyle, Türkiye’de Kürt sorununun da çözülmesini değerlendirmeyen bir tarzda, barış sürecine bile “hayır” diyen bir parti durumunda. Halbuki bundan beş-altı yıl önce barış sürecine  “evet” deseydi durumlar ta başından farklı olacak, belki  de Erdoğan şu andaki gibi  cesaretiyle kontrol edilemeyecek, başkanlık rejimini de oylattıramayacaktı. Şu anda CHP’nin referanduma “Hayır” demesi, elbette CHP’nin diğer yanlış politikalarıyla ayrı tutulmalı ve CHP’ye oy veren yığınların Başkanlık rejimine karşı diğer halk kitleleriyle birlikte cesareti desteklenmeli. Bunu  yaparken, CHP’nin Kürt ve Kıbrıs politikalarında yanlışlıklar yaptığını da bilmek gerekiyor.  Ama ne isterse olsun, CHP bu iki konuda yanlış yapıyor diye, veya hayırcılar arasında bulunuyor diye, “Hayır” cephesini desteklememek en büyük yanlışlık çünkü hayır kavgasını veren sadece CHP değil; başta HDP gibi Türkiye’nin en demokratik partisi, MHP içinden , Saadet Partisi içinden, hatta AKP içinden bile birçok yığınlar, hayır kampanyasını çeşitli nedenlerle desteklemekte.

Ama ne yazık ki şu anda hem Türkiye’nin başını komşularıyla belaya uğratmış, hiçbir dostu olmayan ve başından itibaren yayılmacı zihniyet, “Stratejik Derinlik” denilen ve emperyal olarak, komşularına dönük yayılmacı politikaları çökmüş, geri tepmiş, Suriye içlerinde ama sonucu ne olacağı belli olmayan bir pozisyon içinde… Tamam, “Isid” sınır üzerindeki etkisini kaybedince, hemen harekete geçerek YPG ve PYD güçlerinin önünü kesmiştir de, daha gerek Menbiç, gerekse Rakka operasyonlarıyla aslında PKK uzantısı olarak gördüğü YPG ve PYD güçleriyle, her an çatışmaya hazır, savaşa girip daha da derinlere gitmek isteyen bir amaç içinde görülüyor.Bugün de Yunanistan’la bayağı söz düelloları başlamış ve zaten askerlerin sığınması ve Kardak Kayalıkları ile doruklara çıkan tehdit politikalarıyla, maalesef bir savaş havası eserken, elbette Türkiye içlerine baktığımızda, adeta turizm çökmüş, bugün Antalya ve Alanya gibi turizm bölgeleri iki yıldır sinek avlamaktan başka birşey yapmıyor. Elbette siz bölge içierisinde savaş atmosferi oluşturur ve komşularınızla devamlı ihtilaf içinde olursanız, başını belaya uğratan, her an savaş çıkması muhtemel bir ülkeye turist niye gelsin ki? Başının belasını mı istiyor?

Savaş havasını bıraktık, zaten iki yıldır Türkiye’nin içinde adeta Kürtlerle bir sivil savaş var ve iki yıldır Güneydoğu bölgelerinde asker ve sivil yüzlerce insanın öldüğü de konuşulmakta. Bölünme paranoyası, maalesef Türkiye’yi Suriye sorunu ortaya çıkıp da, Suriye Kuzeyi’ndeki kürtlerin de otonom bir bölge veya ayrı bir devlet ilan etmeleri durumunu ortaya çıkarınca, Türkiye Devleti daha önceki Irak Sorunu’nda olduğu gibi, gene Güneydoğusu’ndaki kürtler ayrı bir devlet ilan etmesinler, Irak ve Suriye onlara örnek olmasın diye harekete geçmiş, öncelikle Isid’e bile bu konuda yardımcı olmuşlar, göz yummuşlar, şimdilerde ise artık “Isid”, YPG ve PYD tarafından etkisizleştirilip pasifize edilince, püskürtülünce , telaşlı bir şekilde, kendileri güya güvenli bölgeler oluşturacaklar diye, yüzlerce kilometreden fazla bir derinliğe girmişler, fakat bu kadar derinliğin de yetmeyeceğini söyleyerek, şimdilerde daha da ilerilere gitmeyi düşünüyorlar ki, sonuçta ne isterse olsun, orada hem Rusya, hem Suriye hem de İran’ı destkleyen güçler tarafından  mukavemetle karşılaşacaklar veya sorunlar olacak. Isid’i püskürten Suriye, artık kendi topraklarının kontrolünü sağlamaya başladı. Zaman zaman da Türkiye’nin kendi topraklarına girmesindeki hoşnutsuzluğunu belli ediyor. Rusya ile, ta başından ne konuşuldu ne anlaşıldı belli değil ama bana göre sonuçta şimdiki durum gene bir çatışmayı gerektirecek çünkü ABD de işin içinde ve Türkiye sonuçta ABD’ye de dayanmak mecburiyetinde. Bu ikilik elbette bir şekilde bir çatışmayı da tekrar hızlandırabilir ve Türkiye’nin nasıl darbe yiyeceği de belli değil. Durumların iyiye gitmediği, her tarafta hatta kendi içinde bile çatışma olan Türkiye, Kürtlerle sorunlarını şiddetle çözmüş gibi olsa bile, bu durumun daha da sarpa saracağı şartlar ortaya çıkabilir. Bu çelişkiler ve çatışmalar devam ederken, Tayyip Bey ve partisi, bu defa da Başkanlık meselesini dile getirerek, hatta gündeme taşıyarak, MHP ile işbirliği içinde, başka bir çatışma daha yaşatıyorlar. Bu durumla aslında getirilecek olan rejimin ne olduğu belli… Yasamayı, Yürütmeyi ve yargıyı üstünde toplayacak bir tiranlık rejimi. Bonapatizmin de alası… Türkiye gerçekten eğer bu çatışma, savaş ve içsel problemlerindeki sorunları dengeleyemez, nötürleştiremezse, kendi içinde de, dışında da sorunlarla başedemeyip çok fireler yaşayacak ve elbette korktuğu birçok paranoyalar da gerçekleşecek.

Tüm bu tehlikeleri önlemek için Türkiye’nin demokratikleşmesi, bir demokratik cumhuriyet olması gerekmektedir. Olmazsa bu paranoya, Güneydoğu’daki çözülemeyen, şiddet kullanılan Kürt Sorunu, Yunanistan’la arasındaki sorunlar, AB ile İnsan Haklarından tutun ihmal ve gözardı edilen sorunlar, bunun  yanında Suriye ve Irak’la oluşan sorunlar, bu kadar sorun içinde cebelleşen ve de başkanlıktan dolayı da gelecek olan iç çatışmalarla ,elbette istikrarsız bir ülke olduğu için, ekonomik darbeler de yiyebilir. Rusya ile ne olacağı belli olmayan, uluslararası düzeydeki ikilikli çatışmaya uygun politikalar, daha oturmamış ekonomik ilişkiler, içteki bu savaş psikolojileri ,rahatsız edici savaş psikozları ve Yunanistan’la da yaşanan sorunlar Türkiye’yi yiyip bitirecek.

Kendinize saraylar yapıp istediğiniz kadar kendinizi güvende görün, memleketiniz ve etrafınız huzursuzsa siz de güvende değilsiniz ve bu huzursuzluklar o ülkeyi yiyip bitirir.

Tekrar akıl izan umudunu mu yazayım yoksa her an sorunlarla karşılaşıp tükenen bir ülkeye dua mı edeyim artık bilemiyorum.

Allah  akıl izan versin diyerek hadi ben de onların duygularıyla yazayım çünkü gerçekten durum pek de parlak gözükmüyor. Üstelik bizim durumumuz da pek parlak olmayacak çünkü 1974 yılından beri belimiz Türkiye’ye bağlı. Küçücük vücudumuzla, kuyuya düşmesi halinde bu koskoca gövde bizi o kuyuya sürüklerse aslında bizim de işimiz zor.

Hem de çok…