yaklaşımlarNidai MesutoğluOsmanlı’nın son yıllarında Düyûn-ı Umûmiye ve Erdoğan’ın tutumu - Nidai Mesutoğlu
yazarın tüm yazıları:

Osmanlı’nın son yıllarında Düyûn-ı Umûmiye ve Erdoğan’ın tutumu – Nidai Mesutoğlu

Yeniçağ podcastını dinleyin

Sürekli duyduğumuz bir söz var: “Tarih tekerrürden ibarettir” Anlamı geçmişte yaşanmış olayların tekrar yaşanması demektir.

Ben buna inananlardan değilim. Tarihteki olaylardan ders almamanın sonucudur aslında.

Albert Einstein’ın dediği gibi: “Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek deliliktir.”

Tarihin tekerrür ettiğini sanmak bu kadar güzel anlatılmaz.

Osmanlı’nın son yıllarında yaşadığı sıkıntılar bugün Erdoğan yönetiminde yaşanmaktadır. Demek ki ders alınmamış. Zaten Osmanlı hayranlığı ile devlet yönetmek bu kaçınılmaz sonucu doğurmaktadır.

Osmanlı’da devletin gelirleri alınan vergiler ve savaş sonrası elde edilen ganimetlere dayanırdı. Tarımsal ürünler ihtiyacı ancak karışlıyordu. Tüm topraklar padişahındı.

Zanaatkarlar ve ticaret genellikle azınlıkların ve yabancıların elindeydi. Sanayi devrimine ayak uyduramaması nedeniyle üretim maliyetleri ve kalitesi ile yabancı mallarla rekabet edemeyecek duruma gelmişlerdi.

Bankacılık, deniz ulaşımı ve ticaret tamamen yabancıların elindeydi.

19. yy’da yabancılara madencilik faaliyetlerini yapabilmeleri için olanaklar sağlandı. Almanya, Rusya, İngiltere, Fransa maden ocakları kurmak için yetki verildi.

Osmanlı ekonomik olarak zor yıllardan geçiyordu. İç ve dış borçları ödenemeyecek seviyeye ulaşmıştı. Bunun zerine alacaklılar tüm gelirlerini borçlarını ödemek için kullanmasına zorladılar.

II Abdülhamit döneminde kurulan Düyûn-ı Umûmiye (Borçları denetleyen kurum) Kuruldu. Alınan tedbirler yetersiz kaldı. Borçların faizleri bile ödenemeyecek durumdaydı. Alacaklılar ise borçların ödenmesi için baskı yapıyorlardı. Tüm vergi gelirlerinin borçların ödenmesi için kullanılmasını sağlandı.

Bilindiği gibi Kıbrıs Adası da II. Abdülhamit döneminde İngilizlerin isteği ile kiralanmıştı.

22 yıllık Erdoğan başkanlığındaki AKP iktidarında gelinen aşama Osmanlı’nın son yıllarına benzemektedir. Osmanlı hayranlığı ile devlet yönetme isteği demokrasiyi ve adaleti yok ederek padişahlık döneminde benzetilmiştir.

Türkiye’nin iç ve dış borçları ödenemeyecek seviyeye gelmiştir. Hazinede para yok. Şimdi de durumdan kurtulmanın yolu olarak Osmanlı’nın yaptığı gibi yabancılara maden arama izni vermekte. Araplara limanların işletme hakları verilmektedir. Yabancı sermayenin gelmesi için her şartı kabul edecek duruma düşmüşlerdir.

Cumhuriyet döneminde yapılan tüm fabrikalar, maden işletmeleri satılmış ve verimsiz beton ekonomisine dönüştürülmüştür.

Erdoğan’ın ekonomik sıkıntıları dış politikasına da yansımaktadır. Yabancı devletlerin her istediğini yapmakta iç politikada ise farklı mesajlar vererek durumunu kurtarmaya çalışmaktadır.

Erdoğan tıpkı II. Abdülhamit gibi büyük bir sıkıntı içimdedir. Ona olan hayranlığı ders almasını da engellemiş demektir.

BM Genel Sekreteri Kıbrıs’ta görüşmelerin başlayabilmesi için uygun zemin var mı diye Maria Angela Holguin’i özel temsilci olarak atadı. Türkiye’de yapılan görüşmelerde bir açıklama öne çıkmadı. Buna rağmen görüşmelerin tekrar başlayabilmesi için yoğun çaba harcanıyor.

Erdoğan, Tıpkı II. Abdülhamit gibi zor durumda. İktidarını koruma karşılığında taviz vermeye hazır görünüyor. Tek engel olarak gördüğü Bahçeli ile yolları yerel seçimler sonrası ayırabilir.

Çözüm görüşmeleri başladığında emin olunuz ki Türkiye ve Erdoğan kendi çıkarları için bu süreci sürdürecek. Kıbrıslı Türklerin istekleri geçmişte olduğu gibi bugün de yok hükmünde kabul edilecek.

İşte bu süreçte tüm Kıbrıslılar olarak dayanışma içinde olmalı ve kendi yurdumuzda kendimizin isteklerini öne çıkarmalıyız.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
241AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin