yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYirmidört ocak kararları üzerine - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yirmidört ocak kararları üzerine – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Aradan kırkdört yıl geçti. Yirmidört Ocak kararları seksende ilan edildi. Bu ekonomik paket ayni zamanda da TC kurulduktan sonra, yeni altüst yapılacak haberi de idi. İMF reçeteli ekonomik paket, Türkiyenin de Neoliebral sürece geçiş bilgisi oluyordu. İlan edilen ekonomik kararlar, peşinden şu siyasal uyarıyı da yapıyordu: artık askeri darbe kaçınılmazdı. Bu bilgiler ozaman, daha önce kısa süreçte yaşanan Şili, Arjantin ve Brezilya örnekleri gibi uygulamalardan kaynaklanmaktaydı. Türkiye böylelikle Kemalist süreçte, Neoliberal sıçrma ekonomik altüste başlayıp beraberinde de siyasal devletin yeniden oluşumuna dek başlayan yolculuğu oluyordu.

Yetmişlerin ortasında iyice ısınan kapitalist kriz, sonuçta sermaye içi çelişkileri de aşarak, Neooliberal sürece geçişle yeniden üretilme konumuna getirildi. Bu süreç, özellikle yeni sömürge ülkelerde direk İMF kontrolundaki ekonomik paketlerle uygulanmaya başlıyordu. Yine başlangıçtan itibaren, bu ekonomik kararların normal koşullarda uygulanmasının güç olduğunu da getirip, askeri darbelerle pratiğe sokulmaya geçiliyordu. Bu yüzden, Türkiyede seksen yılında ilan edilen İMF reçetesi ardından askeri darbenin kaçınılmazlığı, devrimci örgütlerce tesbit edildi. CHP gibi kesimler ise askeri darbelerin imkansız olduğunu açıklıyordu. Bu konuyu bizat Emre KOngarla ünüvesitede tartıştığımız da oldu.

Yeni sömürge ülkelerin dışında, ingilterede de Teçirizim adıyla Margarit Teçirla da Neoliebral geçiş uygulanmaya başladı. Nerde olursa olsun, her uygulama geçişinbnde sert kararlar ve otoriteleşmeler hemen sırıtmaya başlandıydı. Bu bilgilerle de Türkiyede Yetmişsekiz yılında AET Türkiyeye üyelikle geçişin kendi kontrolunda geçmesi önerisi yaptı. Ecevitin de ret etiği hala akıldadır. Ecevitin AET üyeliğini retinden sonra da Türkiyede sol devrimci hareketler askeri darbe sürecine girildiği analizi yapıldıydı. Seksen yılında sabahleyin İMF reçeteli Yirmidört ocak kararları açıklanınca da ayni yılda askeri darbenin kaçınlmaz olduğu siyasal beklenti de yapıldı. Hele Temuz ayındaki Onbirinci gününde Fatsa işkal opersyonu tipi hareketle de aylar kaldığğı tesbiti de yapıldıydı.. Bilmeğe karşın elbet olanaklarla da nedenli direnilip veya yanlış yapıldığı da siyasal solun başka bir sorgulama şeklidir.

Aradan kırkdört yıl geçti. Tıpkı Neoliebral gelişin bilinmesi gibi, bunun uzun süremeğeceği yorunmu da öngörüsel olarak tutuyordu. Bir arkla sosyalist hareket seçenekteki beklenti olmadığı gibi. Şimdi kırkdört yıl sonra Neoliberalizim adeta çürüyerek yönetemez haldedir. Krizler peşpeşe yaşanıyor. Özellikle ikibinsekiz sonrası sistem ekonomik aşmazı aşamadı. Siyasal yönetememe ile seçeneksizlik, kriz ve savaş üretmeüğe hız verdi. Savaşlar ve eşitsizliğin derinleşmesi yoğunlaştı. Neoliebral süreçte uygarlık, ekonomik ve iklimsel bozulma gibi yeni krizler de yükledi. Ama, kriz seçeneği hala net değil. Bunun sonucu da faşist dalga başta Avrupada yükseliyor. Siyasal seçenek haline geldi. Ne yazık Neoliberal çöküşe karşın hala birçok ülkede “bizde de dahil” hala ayni tip paketlerle çözüm önerilmektedir. İçilecek acı ilaçla tedavi denilmektedir. İMF ise özellikle neoliebral paketler sonrası eskisi gibi önemli uygulatıcı merkez özeliğini kaybheti. Sadece krizlerde baskı ve finansman bulma amacıyla kuruluş hatırlanmaktadır.

Türkiye ise gerek ekonomik gerekse Neoliberaleşme ile sayasal sentezi kurumsallaştırdı. Günümmüz yaşananlarının Seksen başlangıcı tetiklemesinin olduğunda herkes birleşiyor. Ekonomik piyasalaşma ile özelleştirme, kamusal alanın daraltılması ve yabancı sermaye serbesliği sonucu ekonomik güçlü bağımlı ilişkiler de gelişti. Fakat, sistemdeki aşmazlık giderek daha otonomik hegemonik alanları da tetikledi. Net olan, Neoliebralizmin kırkdört yıl öncesi başlangıcı, günümüze gelince çöküş ve çürüme dışında sadece sermayeye daha büyük karlarla payını artırması sonucunda bulunuyoruz.***

Türkiyede Yirmidört ocak tartışmaları başladıktan sonra Yazın K. Kıbrısta da konuşuluyordu. Bizim yazın buluştuğumuz yerlerden biri olan Öğretmen sendikasında epey konuşuldu. Öğretmenler başta olmak üzere, konuyu anlamak isteyenler vardı. Onlara bu konuyu antlatmaya uğraştık. Özellikle ben ve konuşmaktan o dönem sıkılan Derviş Yüksel ısrarla bıkmadan anlatıyorduk. Şu basit örnekleri vererek de tehlikeleri aktarmakla meşkulduk: suyun satılacağını, temiz suyun metalaşacağını, sağlığın paralı olup özeleşeceğini, eğitimin de sektörleşeceğini sık sık anlatık. Kamusal alanların örneğin sanayi holdinkin iflas edeceğini de ekliyorduk. Ama, öğretmenler ve başta TKP yetkilileri bunu pek anlamak istemiyorlardı. Özellikle sağlığın bedavalıktan çıkacağı, suyunn parayla satılacağını hiç inanmak istemiyorlardı. Bunun kolay uygulanbmayacağını söylüyorlardı. Neoliebral süreçteki sıkıntı adeta bilgi kavramadaki eksiklik olarak yansıyordu.

Bu konuda da haklı çıkıtı9k. Hat da olmaz denilen eğitimde, bizat öğretmenlerin dersane ve özel gelişmesi tartışmalar daha soğumadan başlandıydı. Kıbrıslının hep şu hastalık güveni sırıtıyordu: bizde tutmaz. Burada kolay kolay olmaz deniliyordu. Hele din konusundaki sözlerimiz karşısında bizi yutacakmış gibi davranışlarla imkansız deniliyordu.

Tüm bunlar kırkdört yıl sonra bakınca hepsi gerçekleşti. Gerçekleşme bir yana tıkandı. Ama, ne refah geldi nede kapitalizim kendi ekonomik sorunu çözüldü. Sadece temel amaç karlar katlana katlana yükseldi.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
242AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin