yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYüzüncü yılında Türkiye cumhuriyeti - Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yüzüncü yılında Türkiye cumhuriyeti – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Türkiye cumhuriyet ilanının yüzüncü gününü yaşamaktadır. Alışılan benzeri günlerin veya yıl dönümlerinden farklı görüntüler var. İlan etmenin kutlanmasında dahi mesajlar farklı konumdadır. Oysa böylesi asra ulaşan birikim üzerinde, ülkeler oldukça seneye varan yayılma ile kutlamalar ve tartışmalar gerçekleştirir. Anlama uygun paydaşlaşma ortaklığı ile gelecek mesajları verilir. Hangi olay olursa olsun, yüz yıla gelince önemi oldukça yayılarak anlamlaştırılır. Oysa Türkiye böylesi bir durum yaşayamadı. Brakın konunun önemi üzerinde genel törensel bakışlarda dahi hangi ekrana bakarsanız bakın farklı telden Cumhurieyt anlatıları gösterilmektedir. Konunun anlamı dahi banbaşka dünyalarda dolaşılınıyor.

Cumhuriyetin yüzüncü yıldaki yapılanları anlama zaten nasıl sorusuna gayet basit yaşatılanlar la kolaydır. Can Atalay, anayasa mahkemesine rağmen, hala serbes brakılmayıp, tutuklu. Cumartesi aneleri çocuklarını ararken, tutuklandılar. Kayıplarını dahi aramanın yasak olup kelepçelenmeye yetiyor. Gelecek konusunda konuşanlar ise banbaşka dünyaların uçurumuna doğru evriliyor. Devamı kutlama gününde de geldi. Öyle ki Erdoğan deniz kuvetleri yüz geminin selamını Vahtetin sarayında aldı. Bu yeniden yarılmanın konuşulmasına yetip artıyor. Hele yapılan konuşmalar ile işaret edilen nokta ve gelecek anlatıları Türkiyenin nereye geldiğinin mesajıdır.

Elbet taraflı olmanın da etkileri oldukça ikiye ve hat da birçok ayrışmanın olmasını yansıtıyordu. Elbet bugüne bir anda gelinmedi. Hele Kemalistlerin açıkladığı gibi yirmi yılda da gelinmedi. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu dönemden beri hep devrimcileri sosyalistleri ezmek için uğraştı. Giderek de seçenek olarak sağ ve ırkçılıkla dinciliği idolojik olarak devlet aygıtı haline geçirdi. Yeşil kuşak, Natoya giriş gibi emperyalist işbirlikleriyle birlikte yine hep devrimciler katledildi. Nazım Hikmetin nezaman hapse atıldığı veya otuzlardaki birçok olay sanki olmamış gibidir. Bir Mayısların dahi yasaklanması da akılda yok. Kemalizim nedense hep sola vurdu. Halbuki Kemalizmi en çok destekleyen ve Kurtuluş savaşında da yardımı olan Sovyetler birliği idi. Yine de Türkiye Natoyu seçti…

En son Ecevit döneminde dahi hayata dönüş operasyonuyla katledilen hapishanedeki devrimci durumu, bir anlamda sosyalist kesimin ezilmesi dağıtılmasında rol aldı. Durum böyle olunca da sola vurulan darbeler ve CHP devletçi parti gibi sağa kayıp batılılaşma “ulusalcılığı” oynaması sonrasında seçenek faşist ve gericilik seçenekleri kitleselleştirildi. Maraş aktliyamının Ecevit döneminde olduğunu da buraya ekleyelim. Kemalizim adına nutuklar çeken ordu hep devrimci katletmeleri gerçekleşti. Sol ezildikçe, CHP gibi Kemalist partiler de sağa kaydıkça, Türkiyede devlet eksenindeki krizler hep Kemalist ve gericilik ikileminde yaşatıldı. Bağlanan Nato ve özünde ABD projesiyle de AKP iktidara getirildi. Devleti ele geçirmede de yardımcı olundu. Hiç uzağa gitmeyelim: Erdoğan Anıt anlaşması hiç konuşulmaz. Nasıl bir teslimiyet olduğu hala bilinmez. Teker teker kazanımlar geri alınırken de direnç sınfırdı. CHP yeni teslimiyet lideri Kılıçtaroğlu hep sandık diyerek protestoları dahi sandığa kilikledi. Sağ seçenekle devletin deyil muhalefetin de teslim olma kolaycılığı yaşatıldı.

Son yapılanlar malum. Eğitimden sosyal yaşama oluşan uygulamalar, Diyanetin nerede ise sıkılmasa halifelik yolculuğu denilecek durumu, eğitimdeki net prokram dışında imamların dahi okulara sokulması, tarikatların bakanlıklarda yerleşmesi ve sık sık yaşanan siyaset mafya gerçekleri ile mafyaların Türkiyede dans edip esaplaşması, yüz yılın gelinen önemli gerçeklerini ortaya koymaktadır.

***

Gün yaşanıyor. Belli ki herkesi memnun edip gazı alacak durumlar var. Anıtkabir kalabalık ziyareti veya törensel durumlar muhalefetin Kemalizmin ayakta olma deşarjına yetecek. Ama, hala elden gidenlerin ve rejimin geldiği noktalar devam edecek. Yarın yeniden uyanınca her alanda Türkiyenin geldiği yeri yeniden tören durumundan çıkınca herkes konuşacak. Boşuna deyil sabahleyin dinlediğim medyalardaki birçok kişi, bizat itiraflarıyla şöyle diyorlardı: “seçeceğimiz kelimelere dikat etmek zorundayıze kanalın ceza alması veya kapanmamasına dikat etmek zorundayız”. Sanırım bu basit cümleler dahi yüzüncı yılında nereye geldiğinin önemli basit kanıtlarıdır.

Kuzey Kıbrısmı; silikleşen gerçekleri ve teslimiyeti ruhiyenin aynen devamı yaşandı. Söylenecek fazla söz de gerekmez. Saraylı kişinin yaptıkları ve söyledikleri nasıl bir siyasal koşula gelinmesini, gericileşme ile yasadışılıklaruın ayuka, kirli işlerin normalleşmenin de ötesinde oluşu, Türkiye ile gerçeklikte düşünülürse, zaten başka bir şey de olamayacağı kesin. Böyle bir gün taplosuyla ne yazık günümüzü doldurduk.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
245AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin