yazılarKıbrıs iktibasŞiddet yüklü geçmişimizle başetmemiz ve gerçeği aramamız - Hristos Eftimiu

Şiddet yüklü geçmişimizle başetmemiz ve gerçeği aramamız – Hristos Eftimiu

Orjinal yazının kaynağıyeniduzen.com
diğer yazılar:

Adamızda sürdürülebilir bir barış inşa edebilmenin temeli, şiddet yüklü geçmişimizle başa çıkmaktır. Bu şiddeti çevreleyen gerçeği bulmak zorunludur – böylece 60 yıl önceki çatışma ve savaşla ilgili bilinçlendirme yapılabilir ve toplumlarımızın nasıl olup da şiddete sürüklenmiş olduklarını anlayabiliriz.
Kıbrıs Dostluk Programı’nın Kormacit’te gerçekleştirilen yaz kampına davet aldığımızda bunu kabul ederek 24 Temmuz 2023’te Kıbrıs’ta kayıplar ve katliam kurbanlarına dair atölye çalışmalarına bu düşüncelerle katılmaktan çok mutlu olduk.

GENÇLERE BİLGİ…

Bu davet, “Birlikte Başarabiliriz” adlı örgütümüze yapılmıştı – örgütümüz, İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve 1963-74 katliam kurbanlarının derneğidir.

Atölye çalışmasına “Birlikte Başarabiliriz” adına Yusuf Çaylar İsmailoğlu ve ben katıldık ve adamızın bağımsızlığından başlayıp tüm tarihçesiyle içiçe geçen bu temel insani konuda mümkün olduğunca çok bilgi vermeye çalıştık gençlere ve onlarla bu konuları tartıştık.

Harika bir gruptu bu, hem öğrenciler, hem de organizatörler öyleydi…

Önce Sting’in “They dance alone” (“Yalnız dansederler”) başlıklı parçası çalındı, sonra da Şili’nin Kayıpları’na dair bir belgeselden parçalar gösterildi, dünyadaki kayıplar konusuna atıfta bulunularak… Bunu takiben biz de Kıbrıs’ın Kayıpları’na odaklandık.

KAYIPLAR KONUSU 1963’E DAYANIYOR…

Gençlere atölye çalışmasının başlangıcında, Kıbrıs’ta Kayıplar sorununun en azından 1963-64’e dayandığını ve 2003 yılında barikatlar açılıncaya kadar, iki tarfın bu sorunu çok farklı biçimlerde algılamış olduklarını anlattık. Barikatlar açıldıktan sonra “öteki taraf”a geçerek “kayıp” sevdiklerinin akibeti hakkında araştırma yapan “kayıp” yakınlarına, Sevgül Uludağ ve Andreas Paraskos gibi araştırmacı gazetecilerin ve diğer başka insanların yardımlarıyla birlikte, her iki tarafta da insanların sevdiklerini kaybettiklerini, onların da kayıpları olduğunu ve katliamların kurbanları olduklarını yavaş yavaş anlamaya başladıklarını aktardık.

MURATAĞA-ATLILAR-SANDALLAR…

Korumasız kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve savaş esirlerine karşı her iki tarafta da işlenmiş korkunç suçlardan söz ettik. Muratağa-Atlılar ve Sandallar adlı üç Kıbrıslıtürk köyünde 20 Temmuz 1974’te 16 yaş üstü tüm erkeklerin tutuklanması ardından yaşadığı korkunç durumu, köyde kalan kadınlar, çocuklar ve yaşlılara yapılan tacizleri ve nihayetinde 2 yaşındaki çocuklar da dahil neredeyse tüm çocuklar dahil, köydeki 126 Kıbrıslıtürk’ün katledilmesini, bunu yapanların işlemiş oldukları suçları örtbas için yaptıklarını aktardık.

PALEKİTİRE…

Palekitire’de (Balıkesir) Suppuris ve Liasi ailelerinin trajik öykülerinden bahsettik, aralarında 18 aylık bir oğlan çocuğunun da olduğu 17 insan, bir grup silahlı ve genç Kıbrıslıtürk tarafından öldürülmüştü… İki çocuk yaralanmış, bir tanesi saklanmış ve hayatları kurtulmuştu.

DOHNİ VE ZİGİ…

Savaşta Dohni (Taşkent) ve Zigi’de (Terazi) esir alınmış olan 83 Kıbrıslıtürk’ün katledilmesini konuştuk. Bu Kıbrıslıtürkler Palodya’da ve Pareklişa’da öldürülüp oralara gömülmüşlerdi. Kızılhaç’tan bir araştırma ekibi oraya gitmeden önce, Palodya’daki toplu mezardaki naaşlar alel acele bulundukları yerden birkaç gün içerisinde çıkarılarak Yerasa’ya taşınmışlardı…

AŞŞA VE AFANYA…

Aşşa’dan “kayıp” edilmiş olan 84 Kıbrıslırum’dan da söz ettik, birkaç yıl önce Kayıplar Komitesi Orniti’de (Afanya yakınındaki“Tavukçu Çiftliği” ya da “Arif Bey Çiftliği”nde) yaptığı kazılarda, 70 kişinin gömülmüş olduğu toplu mezarın boşaltılmış olduğunu gördüğünü aktardık… Anlaşıldığına göre buradaki toplu mezardan çıkarılan “kayıplar”ın kalıntıları, bilinmeyen başka bir yere taşınmıştı.

EVLERİNDEN ALINIP “KAYIP” EDİLEN KIBRISLITÜRKLER…

1963-67 yılları arasında “kayıp” edilmiş Kıbrıslıtürkler’in durumuna özel olarak vurgu yaptık atölye çalışmasında. Kıbrıslıtürkler’in polis merkezlerinde sorgulama gerekçesiyle evlerinden alınarak nasıl “kayıp” edildiklerini aktardık gençlere…

Mağusa’da, Lefkoşa Kıbrıslırum Polis Müdürü’nün oğlunun ve iki Yunan subayının öldürülmesi ardından, en az 34 masum Kıbrıslıtürk’ün çalıştıkları işyerlerinden kaçırılarak veya otobüslerle işe giderken ya da yolda giderken kaçırılarak “kayıp” edilmiş olduklarını anlattık.

sayfa-17-etkinlikte-iki-toplumlu-kayip-yakinlari-ve-savas-kurbanlarinin-ortak-orgutu-birlikte-basarabilirizden-hristos-eftimiu-ve-yusuf-caylar-etkinlige-katilan-genclerle-birlikte.jpg

Etkinlikte İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Kurbanları’nın ortak örgütü Birlikte Başarabiliriz’den Hristos Eftimiu ve Yusuf Çaylar, etkinliğe katılan gençlerle birlikte…

YUSUF ÇAYLAR’IN KAYIP BABASI…

Kişisel öykülerimizi de aktardık… Yusuf Çaylar, 1964 yılında kendisinin üç yaşında olduğunu, babasının Lefkoşa’ya gittiğini ve binmiş olduğu taksinin sürücüsüyle birlikte yoldan kaçırılıp “kayıp” edildiğini anlattı. Taksinin kendisi de kayıp edilmişti. Yusuf’un babası İsmail İsmail, hala “kayıp”tır.

Yusuf, tüm ailenin nasıl derin bir travma yaşadığını anlattı… Küçük bir çocukken nasıl öfkeli olduğunu, babasını elinden alan insanlara karşı nasıl nefret duymuş olduğunu aktardı… Ancak büyüdükçe bu olayların nasıl geliştiğini kavramaya başlamıştı ve yaşamakta olduğu travmaya karşın şimdi artık her iki toplumun ortak acısını anladığını, Kıbrıs sorununa barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüm bulma ihtiyacı olduğunu belirtti.

KARDEŞİM ANDONİS’İN HİKAYESİ…

Biraz da kardeşim Andonis’ten söz ettik – 14 Ağustos 1974’te kaybolmuştu kardeşim. Andonis’in parlak bir yüzü, geniş bir gülümsemesi vardı. Andonis’in bir resmini çıkarıp gösterdim gençlere… Elektronik bir laboratuvardaydı, en sevdiği şey buydu. Mesleğini seviyordu, müziği seviyordu, insanlarla bir arada olmayı seviyordu. Hiçbir zaman bir savaşa sürükleneceğini düşünmemişti…

DALİ’DEKİ ASKERİ BİRLİK, EOKA B’CİNİN İDARESİNDEYDİ…

Dali’deki Kıbrıslırum askeri birliği, bir EOKA B üyesinin idaresi altındaydı (bu adam, 1970 yılında Makarios’un helikopterini düşürme eyleminde yer almıştı). Bu adam, askeri birliği 10 Ağustos’ta ön cepheye gönderdi, Kutsovendi (Güngör) tepelerine, her bir askerin elinde 1940 yılından kalma bir tüfek ve 10’ar adet kurşun vardı.

Askeri birliğin ön cepheye gönderildiği gün, onları bekleyen otobüs ve kamyonlara kadar kardeşime eşlik ettim. Tüm izinler kaldırılmıştı o gün ve bu birliğe başkaları da katılacaktı. Otobüsler ve kamyonlar oradan ayrılıncaya kadar karanlık çökmüştü. Otobüsler ayrıldıktan sonra askeri birliğin toplanma noktasından yaya olarak ayrılan insanlar dikkatimi çekti. Onlara neden otobüslere binmediklerini sordum. Bana izinde olduklarını söylediler. Ben de onlara tüm izinlerin iptal edilmiş olduğunu söyledim. Bana cevap bile vermeden yollarına devam ettiler. Yüzleri tanıdıktı. Bunlar aşırı sağ mensubu insanlardı…

İKİ BOŞ SANDALYE…

Yusuf’la benim tüm bunları anlatırken oturduğumuz sandalyelerin yanında iki boş sandalye daha vardı… Bu sandalyelerin üstünde Yusuf’un babası İsmail Bey’in ve benim kardeşim Andonis’in isimleri yazılmıştı… Kamp devam ettiği sürece bu iki sandalye orada acı bir hatırlatma babında kalacaktı… Bu gruba gerçekten müteşekkiriz…

Atölye esnasında geçmişimizin gerçeklikleri elbette gençleri sarsmıştı… “Kayıp” yakınlarının bu travmalarla nasıl başettiklerini ve öteki taraftan “kayıp” yakınlarıyla nasıl olup da acılarını paylaştıklarını öğrenmek istiyorlardı…

PETROS SUPPURİS’İN YOLU…

Palekitre katliamı esnasında henüz 10 yaşında bir çocuk olan ve kardeşçiğiyle birlikte bu katliamdan sağ çıkan Petros Suppuris’ten söz ettik. Petros’a her zaman bu soru soruluyordu. İki seçeneği olduğunu söylüyordu Petros: Ya kendi çocuklarına nefret etmeyi öğretecek ve daha fazla şiddete yol açacaktı – ki çocukları da kendisinin yaşamış olduğu aynı kabusu yaşayacaktı – ya da onlar affetmeyi, yeniden yakınlaşmayı ve barışı öğretecekti. İkinci yolu seçmişti.

HÜSEYİN RÜSTEM AKANSOY’UN YOLU…

Muratağa’dan Hüseyin Rüstem Akansoy, babasıyla birlikte 20 Temmuz 1974’te tutuklanmıştı. Köye geri döndüklerinde annesi, iki kızkardeşi, iki erkek kardeşi ve toplamda 30 kişiden oluşan tüm geniş ailesinin katledilmiş olduklarını öğreneceklerdi. Tüm dünyası çökmüştü. Hüseyin dahil, diğer gençlere de birer silah verilerek kendini daha iyi hissetmesi için gidip Kıbrıslırumlar’ı öldürmesi söylenmişti. Hüseyin bu silahı atmış ve öldürmek için doğmadığını söylemişti. Bunun yerine tüm hayatı boyunca barış ve yeniden yakınlaşma için sessiz sedasız çalıştı… Böylelikle aklını başında tutabilmişti…

EN BÜYÜK ACILARI YAŞAYANLARDAN BARIŞ MESAJI…

Bunlar en büyük acıları yaşamış olan insanlardır. Mesajları da açıktır. Bunlar, “Birlikte Başarabiliriz” örgütümüzün kurucu üyeleridir. Onların çalışmaları ve mesajları, Avrupa Parlamentosu tarafından tanınmıştır. 2014 yılında Avrupa Yurttaşlık Ödülü’ne layık görüldüler.

Derin travmalar yaşayan başka “kayıp” yakınlarından da söz ettik. “Birlikte Başarabiliriz”deki işbirlikleri aracılığıyla birbirlerinin acısını hissettiler, birlikte ağladılar, birlikte mücadele ediyorlar… Ömürboyu sürecek dostluklar kurdular.

KOVUŞTURULMAYAN SUÇLAR…

Atölye çalışmasına katılan gençler, bu suçların yetkililer tarafından hiç soruşturulup soruşturulmadığını da sordular. Gerçek şudur ki ne kuzeyde, ne de güneyde yetkililer bu tür suçları hiçbir zaman doğru düzgün biçimde soruşturmamıştır. Elbette bunun nedeni bu suçları işleyenlerin ya doğrudan ya da dolaylı olarak gelişmeleri kontrol etmekte olmalarıdır.

Elbette sorun, gömü yerlerini bulmak için bilgiye ihtiyaç duyulmasıyla alakalıdır. Eğer mahkeme süreçleri başlatılırsa, bu doğrudan doğruya, bilgi akışını etkileyecektir.

HAKİKAT VE YENİDEN UZLAŞMA KOMİSYONU…

Uluslararası alanda bu konu, bir Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarıyla bağlantılandırılmıştır. Eğer böylesi bir komisyon kurulacak olursa, ortaya çıkacak ilk konu, eğer insanlar bilgi verirlerse ya da sorumluluğu üstlenip bilgi sağlarlarsa, onlara ne olacağı konusudur. Güney Afrika gibi yerlerde, belli önkoşullara bağlı olarak af sözkonusu olmuştur. Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü koşullarında bir Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu’nun kurulmasına dair bir anlaşma uzak bir ihtimaldir. Öyleyse ne yapmalıyız. Zaman geçiyor, insanlar ölüyor ve bildikleri de onlarla birlikte gömülüyor. “Kayıp” yakınları da ölüp gidiyor, sevdiklerinin akibeti hakkında hiçbir bilgi alamadan…

“2024 KIBRIS’IN KAYIPLAR YILI OLSUN…”

Yusuf, 1964’ün üzerinden 60 yıl sonra, 2024’ü Kıbrıs’ın Kayıpları Yılı ilan etmeyi, bu konuda gerçek ilerleme sağlanması için acil adımlar atılmasını talep etmeyi önerdi.

Herhalde şimdilerde sivil toplumun, sivil toplum düzeyinde bir Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu kurulması için gerçek adımlar atmasının ve bu yönde Birleşmiş Milletler desteği arayışına girmesinin zamanıdır.

Kıbrıs’ta bir Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu kurulması konusu aktivistler, akademisyenler ve uluslararası örgütler arasında 2003 yılından bu yana tartışılmaktadır. Atölye çalışmaları, araştırma projeleri, panellerde tartışmalar yapılmıştır Kıbrıs’ta böylesi bir komisyonun nasıl kurulabileceği ve af gibi kritik konuların nasıl ele alınabileceği konusunda… Ancak herşey Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakere masasındaki iniş çıkışlardan ve Güven Arttırıcı Önlemler’le ilgili herhangi bir ilerlemenin olmayışıyla doğrudan etkileniyor gibi duruyor.

İşte bu nedenle kayıp yakınları ve katliam kurbanlarıyla birlikte sivil toplumun bu konuyu üstlenerek yapılandırılmış bir diyaloğu başlatması ve bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı’yla desteklenecek olan bir Hakikat ve Yeniden Uzlaşma Komisyonu’na gidecek bir yol haritası çıkarması zorunludur…

(Hristos Eftimiu’nun yazısını Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN)

Hristos Eftimiu – İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Mağdurları örgütü BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ’in Lideri

  • Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Yeniçağ Gazetesinin editöryal politikasını yansıtmayabilir 
- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
300AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin