Yılın sondan bir önceki ayının da ilk haftasını tamamladık. Hala kıştan haber yok. Sonbaharın ılıklığı da yerleşmedi. Fakat, yıl sonuna doğru kısa zaman dilimi kaldı. Yine de politika, krizlerle, karışık duruşlarla ve ordan burdan umut arayışlarla devam etmeye uğraşıyor. Artık sistem içi çelişkiler de devlet içi güç bunalımlarına dek yerleşti. İtiraflarla yeniden tekrarların gölgesinde olayları takip etmeye çalışıyoruz. Çünkü, haberin de bazen habersizliğini veya algı oyunu oynanan şekliyle de uğraşmak zorunda brakılıyoruz. Bu koşulların bütününde ilk haftasında Kasım ayının da girişiyle süreç devam etmeye sürükleniyor. Kasımın sert deyil karmakarşık bir haftasını da tamamladık.****
Bildik ve bazı itiraflarla ilk kasım ayı haftası tamamlandı. Malumun ilanları daha kolay şekilde gerçekleşti. En basitiyle, bizde UBP kurultayı “zafer” yeyip içmelerle, yeni kabine de kuruldu. Normal kuralın kendisi tekrarlandı. Daha net ve çıplak haliyle. Hani denirdi ya “bağımsızız, eşit devlet, imrenilecek demokrasicilik” kelimelerinin sömürgesel anlamı tekrardan kural gibi gerçekleşti. Tekrarlayın, telefonla sorma veya bildirerek çıkarma deyil, direk Elçiliğe gidrek gerçekleşen kabina kabul ile ilk ayak uygulandı. UBP başkanı olup da sonrasında saraydan kabine kurma görevi verilen Sucuoğlu, soluğu TC elçiliğinde aldı. Tatar dönemiyle daha net TC elçiliğine gidrek ilk adımı net gerçekleştirme tutumu normalleşti. Sucuoğlu da TC elçiliğine gider. Soranlara da algı oyunuyla “teknik sorunlar, para durumu” gibi kendinin de inanmadığı sözleri söyler. Zaten, bu konuda konuşulanlara karşı fazla direnç de göstermedi. Öncesi de vardı: geçen yıl tam kurultayın ikinci turunu kazanacak ken gece yarısı nasıl çektirildiği çoğunun akklında duruyor. Yine de sıkılmadan ayni durumu bir yıl sonra başka şekilde sömürge tipi uygulama olarak kendisi yaşaması da imkar etmenin çaresizliği de anlayana anla deniliyordu.
Nitekim; elçilik sonrası saraya taktim edilen kabinesinde çıkması mutlak halde olan iki makamcının yerini koruması, ahalinin dilinde Elçilik kelimesini hemen kondurtu. Fazla itiraz eden de olmadı. Böylelikle kurultay sonrası önce günü kurtarıp seçime sancızsız gitme, sonra temel olarak Türkiyeye onaylatma adımları atıldı. Ardından saraya taktim edip ilan etirdi. Herkes nerede ise en tutucu UBP kesimi dahi bunun üzerinden konuşmak istemiyor. Herkesin kabulü olunca, üstelik gelecek umutları da sıraya girince, sorun yoktu. Saraydaki Ersin Tatar ise zaten ayni metodu kendisi kulandı. Akıncıdan önce TC elçiliğine girer, beklenen ve direk UBP merkezinden aldırtılan bilgilerin listesinden çıkarılıp konanlar oldu. Hat ta sırf bakan olacak diye mukavelesi yasadışı olan vekil, kendi isteği ile mukaveleyi iptal eder. Listeden çıkarılınca da yeniden ayni mukaveleyi tekrardan yaptıydı. Sucuoğlu onayları tamamlayarak hem Türkiye istekleri hem de partinin dengeleri düzeyindeki seçeneklerden biri olan seçime doğru yöneldi. Ama, talimatla iş yapma kültürü Türkiyeye ters düşmeme çabası ve dar çıkarlı vekil olma üçkeninde tartışmalar devam edecektir. Memleketin hali bir yana, yaratılan yapının devamı için de binbir dolabın döneceği de kesin.
Bu arada Kıbrıs için yeni bir atama oldu. Ama atanan Kanadalı temsilcinin Batı Sahra deneyimi de vardı. Şimdi şu net sonucu dokundurtmakla brakacam: Kanadalı B.M. temsilcisi Batı Sahra sorununun görevlisiydi. Batı Sahra Fas işkalinde. Yapılan anlaşmaya göre referandum yapılması gerekiyordu. Referandumda Batı Sahra doğumlu kökenli insanlar oy kulanacaktı. Bunu yapmakla görevliydi de. Fakat, tam aksi oldu. Beninm yazımı okuyanlar Fasın geçen yıl Batı Sahrayı resmen ilhak edip Amerikanın da onayını aldığı gelişme oluştu. Fas da karşılık İsrail ile diplomatik ilişkiler kurdu. Gelen temsilcinin böylesi bir deneyyimi de var. Ayrıca, Tatarın ikidebir temsilci istemediği sözlerinin de ne olacağı başka bir travmatik komididir. ****
Bizim burada havalar böylesine eserken, Birden, Türkiyede Gökcer Tahıncıoğlunun eski Mit ci Eymürle yaptığı reportaj, yeniden yüzleşme konusundaki tartışmaları Türkiyede tekrardan belirli kesimde tırmandırdı. Eymürün Yetmişlerden doksanlara olan birçok katliyamla alakalı açıklamaları bildikti. Fakat, unutturulan, hat ta şu anda AKP karşısında devlet içi yenilmiş gibi olan Kemalistler buna yeniden sarıldılar. Bir farkla, kendilerini bu resimden çıkartırmakla yapılıyor. Özellikle doksanlar dönemindeki itirafların yanında istihbratın yaptıkları ve Amerika ilişkileri unuturulmaya çalışılan dönemi yeniden konuşturmaya başladı. Eymür, Ağır, Korkmaz üçkeni ve devletin tutumu yeniden Türkiye doksanlar dönemindeki devlet içi çelişkilerin çatışmaların da kıvılıcımlı tartışılmasına neden oldu. Elbet, çoğu kesim eldeki dyeil de günümüzü kurtarma aracı olarak kulanmaya yönelmeleri de eksik kalacak öteki yüzü bize göstermektedir. Eymürün Kıbrıs ayağı şimdilik pek gündemleştirilmedi. Sadece Ömer Topal ve Tarık Ümü,t olayı deyinilecek gibidir. Çiller dönemi de konuşulduğu için, dokunulduğunda K. Kıbrıstan nelerin çıkacağı malum. Ozaman birielrinin rahatsız olacağı kesin. Fakat, bazı Türkiye çevlerleri hala Doksanlar döneminin iyi olduğunu vurgulamaya devam ediyor. Kaynak olarak da Susurluk olayı ile Ağırın istifa edip yargılanmasını söylemektedirler. Oysa o dönemdeki devlet içi çatışma krizleri ve yeniden örgütlenme durumu kadar, Kürtlere karşı katliyamlar de tartışılsa, Hükümetlerin tutumu net olarak vurgulansa, öyle geçmiş sığıntısının da pek parlak olmadığı ortaya çıkacaktır. İşte, Sosyalistlerin eksikliği ve dönemdeki sorumlulukta yeri olanların işlerine geleni alması, böylesi itiraf sonrası yüzleşme boyutunda hep eksiklik brakılıyor. Fikri Sağlar gibi konuyla ilgilenenler epey bilgi verirken, Kürt sorununa dokununca PKK tabusunun da yıkılma gerçeği veya Hayata dönüş operasyonundaki devrimci katilyamınının da yönetimde olanların ismi, pek de işlerine gelmiyor. Nitekim, dikat edin; hep
Kısaca, size Kasım haftasından bir itiraf bir de uygulama yazdım. Bunlar bizi eğer Türkiye Kıbrıs eksenini sorgulamaya iterse ne ala. Yoksa, hep bu fırtınanın dalgasında bir kayadan öteki kayaya savrulma ötesine geçemeyeceğiz.günümüz eleştirilirken, geçmiş övülerek “böyle deyildi” denilirdi. Oysa bugün geçmişin birikimi ve devlet içi kayışlarla günümüze geldiği gerçeği hep kesindi.
yazarın tüm yazıları:
Özkan YıkıcıKasım ayının ilk haftası itirafçı gibidir – Özkan Yıkıcı
"Bu Memleket Bizim" yayınlarını izleyin
"Gündem" yayınlarını izleyin