yaklaşımlarAlpay DurduranSiyasi partiler niye kurulur – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

Siyasi partiler niye kurulur – Alpay Durduran

Yeniçağ podcastını dinleyin

Ülkemizde siyasi parti enflasyonu olduğu iddiası genel olarak kabul görmüş gibidir. Son seçimden sonraki eleştirilerde de yasa ile kısıtlanması gerekli olduğu iddia edildi. Ancak insan hakları arasında olan seçme ve seçilme hakkının kısıtlanması olacak iş değildir. Anayasa kişi haklarından saydığına göre bunu sınırlamak sorun yaratır ve sınırlansa da şikâyetler azalmaz. Eleştirenlerin Amerika’da iki parti var deyip bizde çok ve bir avuç memleketiz diye eleştirenin eleştirisi üzerine bunu yapmak bir yanlış eklemek olur. Amerika’da çok parti var ama seçim değerlendirme usulü nedeniyle seçilme şansı verilmediği için ve başkanlık rejimi ile eyalet yapısı yüzünden kurulan partiler siyasete şansı olan partiye dayanarak sürdürmek zorunda kalırlar. Yoksa az parti olsun diye hevese göre iş görmezler.

Şimdi bir de başkanlık sistemi arzusu var. Ancak yaşadık ve başkanı azletmek isteyen başbakanlar dönemini de yaşadık ve son başkanın arzusu ile başkanlık seçimi kaldırıldı.

Bu abuk sabukluk ve doğru dürüst incelemeden anayasal konuları ele almak çok pahalıya patlayabilir.

Siyasi sistemin iflas halinde olduğu ise açıktır. Ama sistemin dümeni Türkiye’nin elinde olunca neresini düzelteceksiniz? Türkiye zamanında başkanlık sistemini bulmuştu. Denktaş da onları memnun etmişti. Onun için Dr. Küçük’ü adaylıktan çekip de bize Denktaş’ı başkan yapınca sorun olmamıştı. Bizim ahali zaten teşkilâtın demir pençesinde itaati öğrenmeye çalışıyordu. Konunun içinde yalnız dikkate alınan değil başka faktörler de olur onlara bakmadan sonuca ulaşmamak gerek. Bu bir ilkedir ama hemen sonuca gitmek de geri kalmış ülkelere mahsustur. Bizde öyle oldu ki başkanlık rejimi istiyorlar. Amerika’da olsalar orda da eyalet sistemini bile değiştirmeyi önerenler olacak ve kan derya gibi akacak.

Çok parti şikâyeti içinde bizdeki konu ise AKP’ye kızanın CHP’nin de aynı şekilde dünya barışını tehdit eden silahlı eylemlere destek vermesinden karamsarlığa kapılıp üniversitelerinde yetiştiği Türkiye’nin siyasilerine “Türkiyeli” olma kusuru atfedip umutsuz vaka kusuru yüklemektir. Sanki onların ayrı bir ırk gibi kusurları var.

Hâlbuki başarısızlıkta yarışırız.

Bir zamanlar CHP partiyi siyaset üniversitesi haline getirme çabası da harcandı ama kısa zamanda basın önünde nutuk atmaktan başka siyasi etkinlik olmayan döneme dönüldü.

Siyasi parti ülkenin siyasi tüm konularını en iyi şekilde ele alıp çözümünü sağlamakla ve geleceğe bakıp gelecek için de düşünüp önlemler almak için gerekenleri sağlamak gibi çok çeşitli işlerle uğraşmalıdır. Yalnız ülke değil dünya ile de ilgilenmelidir.

Örneğin ada ülkesi olduğu için ülkemizin dış ticaretle uğraşması koşuldur. O zaman normal olarak üretimimizi ithal edeceğimiz mal ve hizmetleri düşünerek yerel gereksinimden daha fazla yapıp ithalatı karşılamalıyız. Yani ihracata da ithalata da önem vermeliyiz. Para diye bir olanak da takas ekonomisini tarihe gömdüğü için ithalatımızı karşılayacak ihracat miktarımızın gerçekleştirilmesi gerekir. Basınımıza göre ise sadece ürünümüzü ihraç etmek haber olur, üründen ne kazandığımız ise onları ilgilendirmemektedir. Haberlerde üreticinin devletten destek bulmadığı için ihraç mallarından elde kalan olduğu duyurulur ama o ürün için devletten ne ödendiği konu edilmez. Bunun anlamı nedir?

Pandemi ilan edildi. Salgın hastalıklarla mücadele yasasının gerekleri anımsanmadı ve o yasaya aykırı kurullar oluşturulup yasadışı emirler verildi. İnsanlarımız işten atıldı, haksız işten atılma hallerinden işverenin sorumluluğu anımsanmadı. Bir devlet örgütünde yasanın emrine aykırı işler nasıl görülmez? Olursa cezası değil görülmesinin de sağlanması gerekir ama bizde hiçbiri olması iktidar partisi dediğimiz örgüt hükümettedir ve hiç ona nasıl memurların unutmasına fırsat veren örgütlenmeyi ortadan kaldıramadınız diye soran olmadı. YKP’den başka reform ve reorganizasyonu yapsaydınız, AB yardımını alıp tamamlasa idiniz kimse unutamazdı, her iş düzenlendiği gibi işler ve kasti atlama olursa hemen ceza mekanizması faaliyete geçerdi, diye uyarı yapan olmadı.

AB projesi olarak masrafı AB tarafından ödenerek reform ve reorganizasyon yapılacaktı ama zamanın başbakanı altı aya kadar sonra yıl sonuna kadar bitirilecek dese de yapılıp tamamlanmadı ve uzmanlar çağrılmadı.

Örgütlü bir devlette unutma olamaz. İzleme düzeni kuruludur. İzleyenler izler ve not alır. İzleyenler de memur oldukları için izlenenlerdendir. Çember kapalıdır.

Uzun tarihi geçmişi olan kamu yönetimi sorunları incelemiş ve nasıl düzenli çalışacağı öğrenilmiştir. Aksaklık varsa başı ezilmesi gereken hatır görül işleri ve rüşvetin etkisiyle oluyordur.

Siyasi parti bunları gerçekleştireceğini kanıtlamak için yolsuzluklarla mücadele edeceğini, konuyu bildiğini ve seçmen kazanma numaralarına girmeyeceğini kanıtlamalıdır.

İhracat ürünleri için destek veriyorsa ama piyasada ihraç ürününden daha ucuza alınan mallar satılıyorsa yerli ürünü zamanla terk edip daha ucuzu ithal etmenin ve onun yerine üreticinin başka ürünlere geçmesini sağlamanın yolları aranmalıdır. Nepotizm, suiistimal ve rüşvet hastalığına sürekli uyanık olmalı ve bunları yapanların izlerinin görüleceği zemini yaratmış bir yapı da olmadığı bir halde ürünlerin ihracının fiyatını düşürmenin olası olmayacağını kanıtlamak gerekir.

Bu yılki programda (orta vadeli programın son yılı) 16 (on altı) sektör vardır. On altı sektörün hemen hepsinde ya yatırım teşvik adıyla halkın servetinden kesilip bina, arsa veya ganimetten bir şeyler veya vergi bağışıklığı yoksa sağlayıp dolaylı menfaat sağlanmıştır ama şu kadar destekle şu kadar fiyat artışı yaparız diyecek biri çıkmamaktadır. Şu kadar destekle şu kadar kâr elde edilir diyebilmek için ellerinde şu kadar harcama bu kadar gelir sonucu ve şu kadar kâr diye bilgi bile edinilmemiştir.

Siyasi partiler tarafından halka deklere adilmiş ciddi bir alternatif program da yoktur. Plan program Türkiye’den geldiği için alternatifi de oradan beklenir gibi yuvarlak laflarla yerli üretim desteklenecektir, üreticiyi ezdirmeyeceğiz ve benzeri açıklamalar meclis kürsüsünden olsun zenginleştirilmemekte, partiler de maliyecilerin ilgi çekmeyen ve iktidardan gelen mali konularda çoğunluğun oyunun evet olacağı belli konuda gerekli uyarılar unutulur gider.

Daha öğretici olan ise milletin vekili olacağına partisinin vekili olan milletvekillerinin önlerine konan Türkiye’den gönderilme programı alıp kabul ettikten sonra siyasi hedefler hem de en farklı sosyalist fikirlere kadar uzanan hedefler iddiaları ile aralarında çekişirler de!

Kırk yıllık plan program çalışmaları sonunda sektörlerin verimlilik katsayılarının olsun ortaya çıkarılması gerekirdi ama kalitesine bakmadan üniversite adası olduk böbürlenmesi siyasi partilerin emrindeki milletvekilsiz rejimin başarısı ise siyasete bulaşıp ücretli militanlık yaptıkları siyasilere kazandırdığından başka kime ne kazandırmışlardır onu da yıllık programda göremiyoruz. O zaman da yıllık programlar için harcanan emekler yarar getirmiş diyemeyiz.

Program üç yıllık olur ve bir devlet ne yapacaksa onları gösterir. Her yıl da bir bütçe ile ayrıntıya kavuşturulur. Bizimkileri bir şeyler bulup da yapmaya karar vermesinler diye de habersiz bırakırlar ve TC yardımlarını ne zaman isterlerse o zaman serbest bırakırlar.

Arada yıllık değerlendirme raporu çıkarıp programa uyulmadığı için başarısız olduğunu da ilan ederler ve bizimkileri suçlarlar. Onlara karşı çıkanın seçimlerde başına dert gelir diye gıkları çıkmaz.

Yoksa eleştirilerinde seçimlerin bir çare olmadığını çünkü seçmenin kafasını Kıbrıs sorunu bozması nedeniyle ekonomik ve diğer program konularına önem vermediğini yani Şükran demeçleriyle seçimleri kazanırlar yağmadan da ne kadar yararlanırlarsa yanlarına kar kalır derler.

Bunları hangi parti ne zaman anlatacak ve çarelerini anlamasını da sağlayacak?

Hiçbiri dikkat verip de çare üretmediğine göre yani yalnız Türkiye karışmasın ile yetinildiğine göre siyasi ilkeleri istismarla kendilerine bir siyasi kimlik kazanmaktan başka çaba göstermezler.

Eskiler anımsar. Trafikte iki Filistin asıllı arkadaşımız çalışırdı. Onlar çoğu genç anımsardı çünkü hiç affetmez hemen cezayı yapıştırırdı. Çoktan kaybettik ama hala andığımız zamanda o ceza kestikleri dahi sevgi ve saygı belirtirler. Çünkü gerçekten görevlerini savsaklamazlardı. İdare İngiliz koloni idaresi idi. O zaman kentimiz polis denetim bölgelerine ayrılmıştı ve istatistikler (sürüş, park ve lamba talimatları) sürekli tutulduğu için hemen başarılı ile başarısız görünür olurdu. Aynı zamanda denetim bölgelerinde suç istatistikleri de tutulduğu için konu bölgede kayda geçmemişse ihmal veya arızanın hesabı sorulur ve makul mazeret verilmezse siciline kaydedilir ve sonunda işten atılırdı.

Kısacası Orta Doğu’da asayişi en düzgün, sağlık koşulları en yüksek derecede ve okullaşma oranı en hızla artan ve ormanlaştırmada en hızlı ülke olabilmiş bir yurttan AB parasıyla yangını anında alarmlarla haber verme sisteminin personel eksikliği nedeniyle işlemez hale geldiği bilindi ama umursayanın olmadığı bir yere döndük.

Kimse de hesap sormaya kalkmadı. Polis de suç bulamadı.

Siyasi partiler bunların böyle rezalet görülmeyecek şekilde bitmemesi halinde sorumluların adını herkesin bileceği ve hesabının sorulması görevinin kime verildiğini de hemen anlayacağı ve hesap sormayanların da ortaya çıkacağı sistemin yapılacağını anlatabilmelidir.

Bunlara önem veren ve vaat eden bile yok. Sivil toplum örgütlerin de sayılabilecek biri görünmüyor. Göğsünü gerip bu mümkündü diyen bile yok. Sanki biri gelen gideni aratır deyip herkesi ikna etmiş.

Katma değer vergisi vergi kaçıranların hakkın da bilgi verir ama vergi kaçağı artarsa halk kızıp siyasilerden hesap soracak sanırsınız, inanmayın. Vergi borcu olana tapuda iş verilmez ama etkisi ne oldu diye hesap veren yok. Vergi kaçağı hakkında AB istediği için anketle değerlendirme yapılır ama iddialı bir parti çıkıp da hesap sorup önleyeceğini vaat edemez.

Daha çok iş var ki devletler mücadele eder. Bundan sonra da edecekler ama bizim siyasiler siyasi kültürüyle yetinir iddialı programlarla vaatlerde bulunamaz. Siyasi edebiyatı yeterli görür.

Onun için seçmen buna çare bulsun yoksa hiçbir çözüm vaadi ortada yoktur. Hep beraber bekleyeceğiz.

Herkesin gözü önünde durduğu gibi devlet, halk ve ülke gibi deyimlerle ifade edilen şey şimdi a’dan z’ye ölçülüyor herkesin önüne seriliyor. KKTC diye özel bir örnek önümüzde ve başka bir ülkenin hükümetinden genel seçiminizi yaptınız yeni hükümet kuracaksınız ama 9 ilk turdakileri değil Ersan’ı seçeceksiniz diyen olmuş. Muhalefet bu gibi müdahalelere kızar. Şimdi de kızmış ama yurtsever oldukları için patırtısız gürültüsüz olsun diye gerekli olgunluğu göstermişler. Kimse onlara bu dar-ı dünyada sorun çıkaran sorumsuz muhalefet diyemezmiş!

KKTC’nin demokratik hukuk devleti olduğunu kanıtladıklarını ve itibarının sarsılmaması için gerekli özeni göstermişler. Dünya asla KKTC’de bir devlet göremiyoruz diyemezmiş.

Seçim olursa hükümetler istifa edermiş ama bizim hükümetin istifa etmediğini kim söyleyebilir ki. Biliyoruz ki o en çok oyla aday gösterilen kendiliğinden gördüğü lüzum üzerine çekilmiş. Muhalefet partileri ki en çok onlar hukuka aykırı bir görünce hır çıkarır, gık bile çıkarmamışlar. Yalnız yeni moda her işte bir bit yeniği arayan sosyal muhalefet masallar uydurmuş.

Hukukun üstünlüğünün olduğu kadar demokrasi de emin ellerdedir ve KKTC devletinin egemenliği mutlaktır. AB’ye yurttaş olan vatandaşları hukukun üstünlüğünden dolayı memnundur ve Anavatan’ı Türkiye’nin güvencesinde egemenlik haklarını, herkesin çok yakın da göreceği gibi BM’ye karşı da yurtseverce koruyacaktır. Eminiz ki başaracaktır da çünkü arkasında koca dünya gücü vardır.

İktidar muhalefet elbirliği ile sorunlarını milli iradesinin gücü ile savunmakta ve devam etmeye azimlidirler. BM onun gibi bir kıskanılacak demokrasiyi yıkacak müdahaleler yapamaz ve çünkü iktidar partisinin seçilmiş liderleri bile onun için işbirliğinden kaçmazlar ve ana muhalefet dahil (bir ufak muhalefet hariç) sessizce ve kesinlikle kıvançla analarının telkini ile çekilip işaret ettiği yönde hareket etmişlerdir.

Rollerini de en büyük iştahla savunmaktan kaçınmazlar ve kimi Marks’ın ciltler dolusu kitaplarını, kimileri evrensel demokratik sosyalizmin retoriklerini sıralamada başarılıdırlar.

Siyasal alanı doldurmuşlardır ve halka sunulmayan siyaset programı bırakmamaya çalışırlar. Halkımın bu kadar çok alternatif hakkında kafa patlatıp da seçenek aramaya zahmet etmemesi içinde yayın rekorunu elde tutmaya azimlidirler.

Aslında söylenmedik az şey kaldığı açıktır. Esasta eksiklik halk üzülmesin veya çileden çıkmasın diye söylenmedi ama onlar da önlerinden sinema şeridi gibi geçti.

Siyasi parti bu kadar çelişkili ortamda kapsamlı programlar hazırlayıp da topluma ışık tutacak diye uğraşabilir ama halkın dikkati büyük bir propaganda saldırısı altında olduğu için başarılı olamaz. Demokrasi var deriz ama biz de inanmayız çünkü devletin gücü ve Türkiye’nin rolü geçici olarak umursanır. Siyasi partiler de anmazlar ama iki çizgi arasındaki yıldızın Hürriyet gazetesinin hediyesi olduğunu. UBP’ye başkan olup da başbakan olacak iki adayın gördükleri lüzum üzerine çekildiğini. Anavatan’ın emrine uyarak başka birine fırsat verdiklerini. Yeni seçilen BMGK’ya kafa tuttup Maraş açılımını gerçekleştirdiklerini. Cumhurun başkanının da hemen yola gelip aklındakini değil seçilmeyi umut edeni de Anavatanının tensip ettiğini başbakan yaptığını unutup herhangi bir demokraside seçim sonrası rekabetin yumuşaması için olağan olarak uzlaşmacılıktan dem vurduğunu gördük.

Hukuk varmış da hukuka aykırı işler oluyormuş gibi davranmak tehditle adaylıktan çekilenlerin tarihinin sıralandığı zamanda yapılmadıysa şimdi neden yapıldığını anlamak zor. Zaten şikayet etmeyen durumu yumuşatmaya çalışan sorumluluk bilincinin arkasından kafasını uzatanlar da büyük partiler. Bayrağını her çektiklerinde polisi askerin emrinde… Askerinin komutanı Türkiye’den gelir. İtfaiyesi polisin emrinde. Parası Türk Lirası. Merkez Bankası’nın başkanını TC hükümeti atar. Kıbrıs’a geleceğinde benim vatandaşımdan pasaport göstermesi istenemez dediler diye, pasaportla gelme zorunluluğu konamadı. Daha ne tanıt istenir ki ortadaki görüntülerden şüphelenip bu devlet değil sahte olmasın diye bakılmaz. Meclis başkan yardımcısı bile hayret etti: kim UBP’yi bölecekti ben öyle bir şey görmedim. İktidar partisinin parti başkanı olacak ve sonra başbakan olacak mebus adayları kavga çıkarıp parti bölünürmüş diye aday olmayın demişler onlar da kabul etmişler. O bile inanmadı.

Bir fırsat olsa bu devlet Türkiye’ye katılıp kaybolacak. Sanki Trump Biden yarışı sonunda demokrasiye arıza geldi mi der gibi konuşanlar bu müdahale ve diğerleri hakkında aynı tepkiyi vererek emin olun rejimin temel direklerinden olduklarını gösterdiler.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
236AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin