yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKongo haberinden, Türkiye Türkmenistan yaklaşımlarına – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kongo haberinden, Türkiye Türkmenistan yaklaşımlarına – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

“gerçeklerden ne kadar kaçarsanız, farkına varınca çok daha yakıcı olur” tanımlanması, günümüz için çok anlam ifade etmektedir. Salt yerel deyil, genel konuma dek gerçeklerle anlatılan uçurumu, göstere göstere gelinen yıkımın yakıcı sonuçlarıyla yaşamaktayız. Dün, ayni öngörüleri söyleyerek anlatmak istediğimiz yarının, şimdi günümüz yakan gerçekleri olarak yaşamaktayız. Öyle yaşamaktayız ki sistemin süper gücü ve bu stratejiyle yeniden hegemonya kuracak olan ABD resmen krizleri yönetememe bir yana, kendi ülkesinde travmaları da sarsıntılarla ordan oraya savrularak yaşamaktadır. Hala eski hegemonik güçmüş gibi de ısrarla sağlık felaketli virüse rağmen, iranı yıkmaya, Ortadoğuda hamle yapma politikalarını da ısrarla sürdürüyor. Bakmayın, Korona virüs gündemleşme önceliğine: Iraktaan Suriyeye varan alanda dahi emperyalist güçler hegemonya kurma, yandaşları tertipleme  askeri hamlelere de devam eden garip paradoks dünyasından geçiyoruz. Kendi ülkesinde dahi sağlık iflasıyla savrılan ABD, hala anlışılmaz şekilde askeri hamleleri de tırmandırma peşindedir.

Dün anbargolarla tehtip edilen ve baskı yapılan Rusya, şimdi Amerikaya tıppi yardımlar gönderiyor. Çökertmeye çalışılan Çin, Amerikaya maskeden öteki sağlık ihdiyaçları satıyor. ABD hem anbargo koyduğu, hem de ihdiyaç nedeniyle de ticaret yapan adeta yönetememe sonucunun paradoksunu yaşamaktadır. Daha kötüsü, Avrupa ülkeleri dahai, uçaklara el koyup, başka ülke mavzemelerine el oymaktadır. Ticari ve insani ahlakın, kuralalrın darmadağın olduğu günlerden geçiyoruz. Fransadan italyaya bunalr hava alanlarında yaşanırken, Kenyadaki yüklü uçak mavzemeleri de İsrail veya Almanya tarafından el konulma gerçekleri haber dahi olmadan yaşanmaktadır. Tabi ki israilin Suriyeyi vurması, idlipe Türkiyenin askeri yığınak yapma, Lipyadaki girişilen saldırılar, bilgisizlik döngüsünde savrulup gitmektedir. Size birinin, isviçrede Fransanın maske ve solunum aracı yüklü olan uçağa el koyması, Rusya ve Çinin Amerikaya yardım göndermesi, en önemlisi; Kübayı yıkmak için anbargo uygulayan başta italyaya Küba doktorlarının sevinçle karşılanmasını söylesek, bizi “ahmak, yalancı” diye damgalayacaktınız. Ama, bunlar yaşandı ve yaşanmaya devam edecektir.*****

Kapitalizim, Neoliebral dönem sağlık virüs kriziyle de böylesi sarsıntılarla beceriksizlikler yaşanırken, dayatılan sağlığın metalaşması, sökterleşmesi acı iflaslarla imdat çekerken, Afrika D. KOngodan gelen haber ise bazılarına şaşkınlık getirdi. Ama, konuya girmeden geçiştirilmesi zor lolan başka olguyu yazmak da zorunluluk ve görevdir* Gurup Yorumun solislerinden H. B. Açlık grevinde hayata gözlerini yumdu* Türkiye gerçeğinin yeni kara bir sayfası olarak Gurubun solisti konser yasaklamadan tutun müzik esrumanlarının kırılması, gerekçeleri saçmasapan idiyalarla hapislerde veya sürgüne gönderilen insanlar, çaresizce ve seslerini duyurma adına açlık grevleriyle ses vermek istediler.

TC yönetiminin adeta sanatsal baskının ve insana bakışının ölümle simgeleşen sonucu olarak H. B. Hayata gözlerini açlık grevi ile direnerek verdi. Şarkılarıyla Türküleri söylenen yüzbinlerin katlımıyla konserler veren Gurup Yorum, 3  yıl önce, yoğun baskılarla, konserleri yasaklandı, gerekçeleri tutarsızca söylenip klasik TC yargısıyla tutuklanıp veya yurtdışı sürgünle yok edilmek istendi. Müzik esrumanlarının dahi kırıldığı, kurdukları kültür merkezinin de basılarak çalışmaları engelendi.

Bu baskılar, sonuçta tutuklu gurup üyeleri açlık ve sonrası ölüm oruçlarıyla kendi haklarını duyurmaya çalıştılar. Ne yazık, gereken duyarlılık sağlanamadı. Özellikle muhalefet denilen eksen, gidrek daralan alanda boğulup bu tip konulardan iyice soyutlandı. Bunalrın sonucu da göstere göstere Kadın solist H. B. Hayata gözlerini yumdu.  3  Nisan tarihi karanlık sayfası böylelikle sanat dünyasına da “hayırlı olsun”!

Gurup yorum olmak üzere, tüm konuya duyarlı olan ilerici devrimcilere başsağlığı dileyerek, konuyla alakalı daha ilerde yeniden konuya deyineceğimi de vurgulayarak bu konuyu burada şimdilik virgül le durduruyorum.******

Nerede kaldık: KOngodan gelen haberde durduk. Aslında bu konuyu pek ele almama veya geçiştirme niyetindeydim. Çünkü, Demokratik Kongo zaten burada pek konuşulan ülke deyildir. Gerçi, olayları ve oranın sürgeleştirme tarihi çok ders dolu belge içermektedir. Nedense, zaman zaman resmi algı operasyonlarına kapılıp, Afrika kıtası hele güneyine gidildikçe gözden çıkarılan coğrafya politiği farkında olmadan kafamıza yerleşti. Oysa, D. Kongo önemli olaylarla çalkalandı. Kabiladan Mobutuya veya Numunba gibi liderleri önemlidir. Hat ta, Uluslar arası Ceza mahkemesinde Kongolu ilk yargılanan önemli siyasal general vardır. Ülkede Afrika Avrupa hegemonya savaşları da hala sürüyor.B.M. askerleri de ülkede bulunuyor. Hastalıklar, yoksulluk, kabileler arası soykırıma varan savaşlar ve zengin madenlerle geniş coğrafya toprağına sahip D. KOngodan söz ediyorum.

Belirtiğim gibi: ben bu konuyu yazmak yazmak, aklımdan geçmiyordu! Bir lise üçüncü sınıf öğrencisi, telefonla bana “Abi, Kongo bile 2  aylık elektrik ve su paralarını almayacak; bizde ise böyle bir karar alınmadı” demesi, hem şaşırtı hem de sevindirdi. Kongo yönetiminin bu kararını okuyunca, şöylesine geçtim. Oysa, bu günkü koşullarda pek de haber okumayan Liseli öğrencinin dahi haberi görür görmez aklına oturması ve K. Kıbrısla kıyas yapması, beni gerçekten sevindirdi. Çünkü, daha yetişkin insanların “bize ne KOngodan” diyecek çok. Çünkü, öylesine dar eksene sıkıştık ki kendimizi anlatan masallar dışında, bir de fonları tırtıklama veya yandaş kayırma avantalar dışında dünyadan adeta ilgimizi çoktan kopardık. Onca Türkiyeciliğe rağmen Türkiyeyi dahi bilmeyen tuhaf kalabalık halde yaşayarak kendi ezberimizi de oluşturuyoruz.

  1. Kongo daha sağlık krizinin ilk ayağında böylesi insani karar alıp en azından olanaklarını halkdtan yana kulanırken, tüm kondurtulan geri kalışa rağmen kalan bazı devlet insan ilişkisi bakımından önemlidir. Belki hiç ceplere para veremeyecek durumda olsa da elindeki kaynağın kulanım şekli, liseli öğrenciyi dahi uygulanan kriz politikalarında kıyas yapmaya getirdi. Tabi Türkiye olmaması da başka teldeki bozuk akor.

Salt Kongo örneği deyil, tersinden “Türk” modeli de vardır. Deyişik imgelerle oluşan yönetimler de var. Adına ne koyarsanız koyun, “Şahsım veya Türkmen başı” sonuçta krizlerde de ilginç merkezi bakışlar kurgulanıp başarı hikayesi de yapılır. Sorunu yok saydırtma adına var olanı yok sayma veya tersinden söyleme idolojisi kültürleşti. Doğrusu, acı olsa da bunu kitlesel karşılığını da oluşturdular. Çok deyil, 1 yıl önce Türkiye resmen finansman krizine girerken, yönetimin “kriz yoktur, söyleyene soruşturma” açan anlayış eğer bellek canlıysa, akılda kalması gerekir. Şimdi, ayni durum Korona krizinde yaşanıyor. Genel, ırksal otoriter bakış sırtıldı: “Türke etki yapmaz,  genlerimiz sağlamdır” sözleri, virüsün yayılmasına dek karşılık buldu. Başarı deyim gibi de “Biz virüsten daha güçlüyüz” söylemler kulanıldı. Küçümseme ile güç başarısı kuram olarak kulanıldı.

Birçok ters gelişme, normal gibi yaşandı. Gerçeklerden kaçınılarak, kendine has fırsat kulanma davranışlar sergilendi. Küçümseme ile başarı hikayelerle siyasal fırsata yönelindi. Başlangıçtan itibaren Türkieydeki Kayumlar, sit alanlarının saraya bağlanması ve babzı talanların zemini fırsatla kulanılması girişimi yapıldı. Tüm dünya devletleri olanakları ölçüsünde yardım paketleri açıklarken, Türkiye önce anlamsız paket ve sonra yardım sürecine girdi. Onca söz içinde düşürülen uçuş ve konaklama vergileri veya benzer başka anlamsız durumlar oldu. Sonra, direk saray merkezli ayrdım çağrıları yapıldı. Çağrı yapılırken de ayni yöntemi uygulayan muhalif belediyelerin topladıkları kaynağı dondurdular. Yetmedi, belediyeler adıyla yaptıkalrı toplantıya da sadece AKP belediye başkanları çağrıldı.

Daha ilginç durumlar da krizle fırsata doğru yönenltilirken, tepkilere de sert tavırlar kondu. Örnek, yardım derken, bazıları hemen toplanan deprem vergilerini, darbe ile ölenlere verilecek yardımlar, Beşiktaş katliyamı sonrası katledilenlere yardım paralarının ne olduğu soruları geldi. Çünkü, net olan bu yardımlar yerlerine gitmedi!Bu sorular  varken, başta Yargıtay hem de miktar belirtip üyelerini yardıma zorlarken, benzer tavırlar öteki kurumlardan da geldi. Bunlar, akla yardım ile haraç ikilemini getirdi. Başka bir soru daha geliyordu: örneğin, işsizlik denilen fon vardı. Bunun 130 milyar TL kaynak birikmesi gerektiği, esnaf için toplanan yaklaşık TYüz milyar da olması gerekirken, bu fonlar da piyasada yok. Devletler Kirz döneminde yardım paketleri hazırlarken, rakamlara göre Türkiyede de olması gerekirken, tam aksinin yapılıp, geçmiş deneyim kötü olması sonucu, bu da kuşkularla, ama baskılarla sağtırmalar ve yasaklarla yok saydırtma yapılıyordu.

Bu arada Çiğdem Toker ve Mustafa Sönmezin bata olmak üzere hatırlatıkları durum da vardı: Devlete ve benzer kamusal kurumlara yapılan yardımnlar vergiden muhaf ve düşürülmektedir. Akla, nasıl olsa belirli sermaye vergi yerine daha az olsa da yardım verince, hem ismi duyulup hem de vergi vermeyerek zarar etmeyecek.Buna benzer nice olgularla, yaşanan baskılarla ötelendirme ikilemi Türkiyenin yine de Korona krizinden kurtaramadı!

Sorunun nedeni ise klasik batıya havale edilip, örneğin konuşulup da bastırılmak istenen Umbre gidiş dönüş konusu yok saydırtılmaya çalışılındı. Öyle ki gidilirken ki Sudilerdeki koşullar veya dönüşün kontrol edilme konusu hep yok saydırtma adına baskılar ve yasaklarla örtülmeye uğraşıldı.En ilginç gelecek olanlar ise medya yapılananlardır. Can Ataklının sırf Türban kulandı kelimesi sonucu oluşan linç girişimi sonrası, 1  hafta konulan prokrama çıkmama yasağına bağlı olarak; ilgili 3  saatlik prokramın günlük yayınına diyanetin hazırladığı ağılıklı belgesellerin konulmasını da Rütük karara koydu. Genelde sabahları benim de izlediğim Can ataklının prokramını, izlersem, Diyanetin belgesellerini izleyecem!

Ekleyelim: CHP bir yasa sunup, bu Korona krizinde yardım edecek sermaye kesiminin vergiden muaf kılınmamasını isteyecek: bakalım AKP ve MHP buna ne diyecek?******

Türk tipi liderliklere bir de Türkmen başı örneği vardır. Bir zamanlar, Turgut Avşaroğlunun da Denktaş için biraz da ironik şekilde önerdiği yönetim şeklidir! Türkmen başları öylesine bir kendilerini ilahlaştırdılar ki, yeri geldiğinde yılın mevsimlerini dahi kendi uhtelerindeki isimlerle isimleştirdikleri de akıldadır. Elbet, şu gözden kaçırılmasın: Türkmenistandan ülkemizde çalışan ve ağırlıklı olarak bakıcılık yapan kadınlarda epey sayıda bulunmaktadır….

Korona krizi elbet Türkmenisanı da teyet geçemezdi. Yalnız, önceki yazılarımı anımsayanlar şunu akılda sanırım tutular: Hastalığın varlığı için en basta test yapmak şart. Siz test yapmazsanız, Korona mikroplu grip olduğunuz da yok sayılacaktır. Hep uyardım: sadece verilen rakamlarla deyrlendirme yapmayın: test sayısına da bakarak, elbet az test az sonuç kuralını da birlikte deyerlendirmelere ekleyin dedim.

Türkmenistan Türkmen başı Muhametin adeta otoriter müdahale şeklinin Korona tarih sayfasını da oluşturdu. Konuya net sonuç getirdi! Öyle test yapmak veya öteki yan etkenler deyil elbet. Baskıcı rejim yönetme şeklerinden, tam da “Türke yakışan” metodu uyguladı. Koronayı konuşmayacan* iki kişi dahi konuşurken bu hastalıktan söz edilmeyecek. Diktatörlerin klasik kuralı uygulanıyor. Krize kriz yok diyecen, yoksuluk imkansızdırı kabulenecen, gibi olgulara günümüz dünyasında Türkmen başı “korona yok” hem de ifadeden hastalığa varan sildirtmeyle!Son karar la ülkemizde neden bolca Türkmen kadın geldiğini, ülkelerine gidip gelme durumları ve davranışlara verdikleri karşılık, hepsi adeta son Korona yasaklarıyla hangi ülkeden geldiklerini de bize anlatması gerekir. Halbuki Türkmenistan zengin madenler ve özellikle gaza sahiptir. Hani bazı kesimlerimiz “ki saray dahildir” gaz bulununca zengin ve refaha ulaşacağız ve barış gelecek derlerdi de ben eleştirirdim ya: Türkmenistan bunun örneğidir.

Türkmenistan başkanı şimdi dünyanın konuştuğu ve acılarla yaşadığı Koronayı isim olarak yasaklayıp, varlığını imkar ederek, halkı baskılıyarak yok saymayı düşünüyor. Şaka deyil: Türklük dünyasının önemli liderelrindendir. Benzer liderler de bol. Hani derler ya “genler”! Geri kalmnışlıkla otoriter yönetmenin siyasal sonuçlarını hiç gözden kaçırmamamız şart.

Kendi heykelerini meydanlara yaptıran, insanlara deyil de kendi gösteriş için altından halter yapıp televizyonda kaldırarak güç imajı  yapan Türkmen başı Koronda sağlık için mücadele deyil de tarihe otoriterlik geri kalınmanın örneği olarak şimdiden yerini aldı.*****

Kısaca, Korona veya KOvit sağlık krizi, finassman kapitalist krizin üstüne kondu. Şimdiden ikili krizi en başta ABD hegemonist güç yönetemiyor. Gerilediği malum. Yeri nasıl dolacak kesin deyildir. Çinin, “yumuşak güç” teorisi ise hala net yanıt veremiyor. Senelerdir anlatmaya çalıştığım, Asya kriziyle sonlandığı anlatılmaya uğraşıp beni “deli” dahi yapanlar varken, şimdi Yetmişler sonundan beri uyarılarını benim de yaptığım sihir piyasası, adeta virüse teslim oluşun acı sonuçları yaşanmaktadır. Dün benimle bunları anlatanların çoğu, hem de tam kanıtlarıyla yaşanırken, bunu anlamamaları da doğrusu biraz dokunuyor. Hala gerçeklerin yakıcı koşuluna rağmen konuya çok uzağız. Buda, krizle yeni şekilenmelere de mutlaka parmak basmayı dayatıyor.

Krizlerde en kötü durum, çaresiz kitlelerin devlete ve otoriter kabulenme rızalığı nedeniyle faşizme dek evet deme noktasına gelme olasılığın da olmasıdır. Hele de seçeneksizliklerde. Erdoğan şimdiden Türkiyede buna yöneldi.  Var olan gerçeğe deyil de yönetimin devamlılığı ile başarılı hikayeler uyduruyor. Tutuluyormu derseniz: sağlık hastaneleri mavzeme yokluğu diye bağırırken, italyaya ve ispanyaya hem de “Cumhur forsuyla” etiketlenen yardım göndermesi bunun işaretlerinden simgesel kitle moralidir. Arkadaşlarımdan birisi Türkiyedeki yakınıyla konuşurken “görmüyormusun, biz odenli güçlüyüz ki italyaya doktor dahi gönderdik” savunmasına tanık olduk. İşsiz kişinin işsizlik maaşını bağışlaması, şehit babanın köy için cami istemesi, çocukların kunbaralarını açıp devlete katgı yapmaları ve onca geçmiş yaşanmışlıklara rağmen toplanan fonların önemli kesimce sorgulanmaması, sadece yakınanki örnektir. Burayı yazmayacam: saray kendi içine, Tufan yıldızlardan nasihatnemeler çizerken, koltukcular ise brakın devamlılığı ne dedikleri nede birliktelikleri kaldı. Bunalr hep krizdeki resmi siaysetin resmen iflasının basit kanıtlarıdır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
338AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin