yaklaşımlarÖzkan YıkıcıSoçi anlaşmasından Lübnan ayaklanmasına – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Soçi anlaşmasından Lübnan ayaklanmasına – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Aslında makalenin tümünü Lübnana ayıracaktım. Ancak, Suriye ile ilgili üstelik Suriyesiz Soşi toplantısıyla çıkan karar da elime geçince, birkaç söz ile Soşi mutabakatlı belgeye deyinerek Suriye tren yol ayrımındaki seçenekle başlayıp, Lübnan halk ayalklanmasına önemli yer verecem.

*****

Suriyede son günlerde hem de birbirne adeta ters hamleli anlaşmalar duyulmaktadır. Sadece tek bir ortak var, Türkiye* Birisi ABD ötekisi ise Soşideki Rusya deklerasyonu olmaktadır. Türkiye her iki anlaşma sonucu çoğunun gözünden kaçırdığı bir adım siyasi olarak gerçekleştirdi. Ayrı ayrı çıkarlı iki süper güçle yapılan deklerasyonla, Türkiye resmen son işkal yaptığı toprakların adeta onayını gerçekleştirdi. Bu görünmekte olup özünü şimdilik örten koşul, Erdoğan kesimi için abartılarak tektip zafer etme olasılığını da sağladı. Dahası, çok anormal olup aslında savaşın katletirme başarılı gerçek sonucu, Suriyesiz Suriye toprakları üzerinde hem de deyişik yarınlar yaratacak tehlikeler içeren adımalr atıldı. Türkiye, tüm olumsuzluklara karşın, Şama gidemese de resmen Kuzey Suriyede Rusya ve ABD sayesinde bazı yerleri şimdilik eline geçirip, onlar üzerinden yeni statiko adımları da gerçekleştirdi. Şimdilik, afrin gibi önceki yerlerin tartışması da ötelendi. Kürtler ise yine güçlerin hesapları arasında sıkışıp, bölgesel güç ile yerel ayakta kalma ikilemlerinde sıkışmaya başladılar. Yapılan anlaşmalar ise Kürtleri yeniden eski konumlarına olmasa da kazandıkları bazı boyutların silikleşmesine yönelik hamleler oluştu. Dış güçlerin büyük hesaplı ve startejik projeler sonucu, bölgesel güç kayganlığı ve alt kesimlerin desteksizleştirilip yeniden kulanım korkusuna çekmeleri olayı Soşi veya önceki ABD Türkiye uzlaşmalarında resmen yaşandı.

Suriye hükümeti masada yokken, yine de önceki Suriye kararlarına aykırı, bu defa Suriye gerçeği anlaşma içlerinde kendi çıkara göre de olsa damıtıldı. Yine de deyişmeyen gerçek, Suriye topraklarında yapılan hamleli uzlaşmalar, Suriyenin katılımı olmadan gerçekleşti. Bu Türkiyeli başta CHP kesimine acı şerbet gibi gelecek de anlayamayacaklar. Yerel seçimle aldıkları büyük kentlerle birden Erdoğan bitmiştir malsalları aslında Suriye hareketiyle resmen yok yoluna sokuldu. Anlayamadılar! Dünyanın Erdoğanı soyutlayıp vazgeçip işin bitmişliğine inanıp sosyal muhalefet yapmayarak ve hele de yeniden teslimieytle Suriye savaşına onay vermeleri, Erdoğanı dış alanda hamle yapıp iki gücün kulanımıyla Suriyede yer alıp milliyetciliği şahlandırmasına neden oldular. ABD ve Rusya, Erdoğanı getirme götürme değil, kendi çıkarlarına göre kulanıp, onun bazı taleplerini de karşılayarak Suriyede ve ekonomide karlarına baktılar. Böylelikle, Türkiyede iktidar deyişim yerine, herkes fırsatı kulanıp kazanma peşine koştu. Önce ABD sonra Rusya ile yapılan ve Suriyenin kendisinin olmadığı anlaşmalarla, ikili hamlelerin de Türkiye tadını çıkaracak. Tabi, “gidiyor” ezberli muhalefet ise sonucu okumakta zorlanacak. Olan Kürt coğrafyasına olup belediyeler kayumu veya bol tutuklamalarla daha bir darbelenmesi gerçekleşmektedir.

 

Şimdi, Doğu Fıratda iki anlaşma var. Belli ki yeni Rusya ile olan anlaşma devam edecektir. ABD tutumu, Suriyenin hamle gücü ile Kürtlerin bu aşmazdaki arayışları yeni fay hatları da oluşturmaya adaydır. Hele de Türkiyenin yerleşmeye başlayıp, sınırları çizme durumu alaşmalarla güçlendikçe, Suriye idlip operasyonunu gerçekleştirirse, yarın nasıl bir Suriye ile sıçrama olacağı da korkutucu öngörülere dek uzayan dikenlerle örülüdür. Öyle bir Soşi mutabakatı çıktı ki dileyen dilediyi başarı veya yenilgiyi konuşma damlacıklarını yakalar. Bu arada Rus uçaklarının Türkiyeye verilecek haberi veya ABD anbargolarına karşı Rus teknolojik deneyim sözleri, gelecek hesapta Türkiye üzerinden ABD Rus gelgitlerinin de olacağının işareti. Bakalım, Ruslar Türkiye macerasından nasıl bir sonuç alacaklar. ABD teslimiyeti kabulenecek mi? En önemlisi, yok edildi diyen başta Kılıçtaroğlu, Erdoğanın böylesi siyasal konjektürdeki fırsatıyla kendine gelmesini sağlayacak mı? Soşi, bize böylesi bir yolun ilk kilometrelerinin işaretlerini veriyor. Konuyla yorumları hala dinlemeden bu yazıyı ele aldım.******

Aslında, Fransız sömürgeciliği istediği işbirlikci yönetimi Şam eyaletinde kursaydı, belki de şimdi Lübnan diye bir devlet olmayacaktı. Fransızlara direnen Filistin ve Suriyeli Araplar sonucu, bölgeden çekilirken, yeni sömürgecilikle kalıcılaşma adına önce Lübnan ayrışması ve ardından da “ikinci paylaşım savaşına katma umuduyla” isgenderun bölgesi yani “Hatay” Türkiyeye verildi. Böylelikle, Suriyeli ahali efendiye uymadığı için de cezalandırıldı. Lübnan böylesi siyasal aşmazlarda doğup büyümesi de müdahalelerle köreltirerek gerçekleştirildi. Örneğin, Öteki Ortadoğu ülkelerinden farklı “Kıbrıs hariç” Lübnan devleti mezhepli, dinsel ve etnik kimliklerin ayrışmasıyla adeta doğarken eksik organlı halde oluşturuldu. Öylesi mezhepleştirilip etnikleştirdiler ki Maronilere Cumhur başkanlığı, Sunilere başbakanlık ve nifusun kimine göre en çoğunu oluşturan şiğilere de meclis başkanlık verilip tabulaştırıldı. Öteki etnik kesimlere de belirli bakanlıklarla adeta idolojik parçalı, güç mezhep ayrımlı etkisiz bir devletle Lübnan karşı karşıya brakıldı. Dahası, her bir dış gücün dayandığı bir tarafla birlikte Lübnan hep provakasyon veya iç sorunlarla durmadan savaşlar yaşadı. Bazen iç savaşlar, bazen direk dış müdahaleli Lübnan savaş alanı haline geldi. Tabi, inbnsanları da bu ayrımla oy kulandırtıp, demokatik oy verme korkusuyal da kuşatılarak esirleştirdiler.

Lübnan bu yapısıyla işkaler ve iç savaşlar yaşadı. Deyişen iç koşullara karşın da devlet bölüşümü ayni kaldı. Nitekim, özellikle Hizbulahın İsrail başarısı ve ülkedeki mezhepcilikten bıkan halkın dayatılarına rağmen devlet yapısı deyiştirilemedi. Buna bizat başta ABD, Sudi Arabistan ve israilden başlayan önemli bölge ülkeler engel oldular. Ayrıca, yarım milyon Filistin mültecisi olan son Suriye savaşıyla da nifusunun 4.1  cıvarına gelen mülteci de ağırlamaktadır. Negarip: Lübnanın siyasal gücü ve kamuoyu yaratma olanakları olmadığı için Türkiye gibi mülteci sorununun etkisini dünya kamuoyuna duyurtamadı. Böylesi bir Lübnandan söz ediyorum.

Son Ortadoğu projesinde Lübnan da vardı. Birkaç defa pim çekildi. Suikas ile İsrail direk müdahaleleri oldu. Mezhepsel oyun sahneye konuldu. Tarihi deneyimden ders alan Lübnanlılar bu defa nerede ise Tüm bölge ülkelerini yakıp yıkan proje yangınına gelmediler. Burada, tüm ayrıştırma organlarına rağmen, Lübnanın ahali bakımından acılarıyla öğrenmenin de dersleri vardı. Ama, Suriye olaylarında yaklaşık 2  milyon mülteciden de kurtulamadılar. Üstelik, aşağlatıcı şekilde başbakanlarını da Sudiler resmen sarayda hapsedip siyasi pazarlıkta yaptılar. Ama, Lübnan beklenen fırtınaya uğramadı.

Seçimler sonucu ile çizilen devlet formul çelişkisi ise yine karışıklık yaratmadı. Öyle ki sırf Sunni olması ve başka aday çıkmaması sonucu yine Sudilere teslim olan Hariri başbakan oldu. Böylesi çelişkielrle yaşamayı öğrenen Lübnan ise gerek iç sorunlar gerek se dış müdahalelerle uğradığı yıkım sonuçta başka bir cepe açtı. 2015 Yılında çöp eyleniyle halk sokağa çıktı. Bu Lübnanlılık ile ezilmişliğin etnik mezhepsel üstüne çıkış hamlesi oldu. Artık, Lübnanda sosyal ve sınıfsal tepkiler de sokağa çıkmaya başladı. Devlet ise karmakarışık denklemli hükümet modeli nedeniyle buna karşılık veremiyordu. Üstelik ikidebir İsrail tehtitleri ve Suriyeden akan mülteci nifus yığılmaları da cabasıydı.

Zorla kurulan son Lübnan hükümeti yine kendi içinde çelişkierle doluydu. Hat ta, öylesi bir karmaşayla bloklaştı ki eskiden en düşman kesimler ayni blokla  davranan yapılanışa geldiler. Fakat, kasa boş ve başbakan eski Hareriler yağmasının teslimiyetcisiydi. Dünya sistemsel kesimler normal devlet gibi olayı sundular. Oysa, seçimlerde dahi başarı olmayan, ancak Sunni nedeniyle zorunlu başbakan olan Hareri Türkiyedeki Telekom dolandırıcılık şirketlerinin de ortaklarındandı!

Lübnan yönetimi ekonomik zorluklar ve borçlar nedeniyle batı sermaye merkezlerine yönlendirildi. Klasik İMF reçetesi sunuldu. Büyük bankalar kredi vermek için bu reçeteyi olmazsa olmaz kıldılar. Çaresiz ve çelişkilerle dolu Lübnan hükümeti bunu kabulendi. Çalışandan kesmek, sosyal hakları kaldırmak gibi paket örülüydu.

Tüm dünyada olduğu gibi “K. Kıbrıs pek deyildi” Lübnan ahalisi de patlama noktasına her an geliyordu. Önce Emeklilerle başlayıp tek tek alanlarda görülen protestolarla kesintiler birliktelikleri, enson, internet alanındaki artırılan fiyatlar sonucu halk ortak şekilde sokağa çıktı. Bu pek beklenmedi. Şaşkınlık yarattı. Biter Sanıldı: olmadı. Giderek sokak işkalerine dönüşürken, Yolsuzluk eklentisiyle iktidar yönelişi ivmesi artıyordu. Baskılar geldi. Zaten,cılız haldeki ordu yoğun müdahale etmeği ret edince durum karıştı. Bu arada, ünlü başbakan Harerinin “16 Milyonluk sevgilisine hediye verme” bilgisi, öfkeyi artırdı. Klasik geri çekilme ile kaldırılan süspansyonlar ve bazı zamlar eski haline getirildi. Ama, Cin şişeden çıktı. Öfke artıp alışılmamış sloganlar duyulmaya başlandı. Hükümet yeni kararlar başta vekilerin maaşlarını yarıya indirdi. Bu dahi muhalefet öfkesini durdurmadı.

Soru şu: Lübnan öfkesi, senelerdir ve hat ta, bağımsız olduğu dönemden beri ilk defa halk bu denli sokakta buluşma şansını kulanıyordu. Talepler artık atılan adım ve gelen güvenle artıyor. Devletin gerilemesi ise yeni hız kazandırıyordu. Soru şu: onca öfke ve haykırılan taleplerin örgütlü şeklinin siyasal gücü nedir? Bu ilgili sosyal patlamanın gideceği noktayı gösterme işareti olasılığını artırır. Ancak, Lübnan önemli ülke. Üstelik anlaşmalarla Akdenizdeki gazlara yasal ortaklığı da var. Demokratik Lübnan olma olasılığı komşu ülkelerden başlayıp, Sudi ve ordan Fransa ile ABD nin işine hiç gelmiyor. Mutlaka Suriyeden kafalarını kaldırınca, Lübnan için iyi düşünceleri olmayacak. Şimdilik, öylesine karışık olaylarla doludurlar ki Lübnan devletinin de direk kendisinin zayıflığı sonucu, Lübnanda farkında olmadan bir ateşin yükselişi gerçekleşti. Oysa, İsrail, girip Hizbulaha vurmayı, Sudiler kaybetikleri alanı yeniden almayı nede işdahla bekliyorlar.

Belli ki tıpkı Tunusta olduğu gibi Lübnanda çakılıp ateşlenen yangını fark edemediler veya dikate almadılar. Şimdi Lübnan dünya gündemine halk hareketleriyle girdi. Herkes gördü ki mülteci kabulundaki faşizim yükseliş gerçeği Lübnan da oldukça farklı resim veriyor. Senelerdir tüm dünyada uygulayıp da iflas eden paketleri, Lübnan gibi dağınık ve dini milli ayrımla parçalanan halk kimliklerini dahi toparlayan krizi oluşturdu. İşin tuhafı, ayni paket ne yazık ki K. Kıbrısın da gündeminde.

Kısaca, örgütlendirilme şekliyle bize benzeyen Lübnan, bizde umut edilip başarılamayan Türk Rum halk birliktelik davranışını olmaz denilen Lübnan gerçekleştiriyor. Devamı elbet oynanan siyasal kuralın örgütsel boyutuyla belirlenecek. Belli olan, dünyada tekrar tekrar iflas eden ekonomik ve sömürgeclik siyasetlerinin yeniden hem de Lübnan gibi bir ülkede iflasını yeniden kanıtlamasıdır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
314AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin