yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKıbrıs Doğu Fırat bilmecesinden nameler – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kıbrıs Doğu Fırat bilmecesinden nameler – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

“ilgisizlik, bilgisizlik ve yalanlarla” örülü kurgulanan denklemle bu yazımın konusu haline getirdim. Uçuşan ilgili kurallar ve insanların politik tutsaklaşma cenderesinde nasıl algılarla uçuştuklarını ufak ama önemli ters bulgularla aktarmaya çalışacam. Konunun seçilme nedeni, onca yanlış denilen olguların, politikleşip kültürleştiği zaman, nasıl normal davranışa sokulduğunun da örneklemine tanık olacaksınız.***

Konuya sabahleyin Türkiyenin başta Yeni Şafak gazetesi haberiyle başlayalım: K. Kıbrısta önemli “tarihci akademisyen” simgeli Ata Atun efendi, öylesine bir laflar sıraladı ki demeğin gitsin. Artık Maraş veya Karpaz değil, ingilterenin üstelri de “vakıf malı oluşunu” ilan ediverdi. Doğrusu benim önemli tehlike diye işaratlediğim boyuta yavaş yavaş geliniyor. Eski fetihcilik ve ortaçağ anlayışı Tüm atatürkcü gerçeklere ve uluslararasaı gelişmelere rağmen, son dönemde Türkiyede rejim değişim adımlarıyla KIbrısı da kucakladı. Nede olsa, “et ve tırnak, veya orada ne varsa burada da oalcak” düşüncesi artık oluşturulan girişteki koşullar sonucu gayet güzel kurgularla idolojikleşti. Boşuna Maraş konusu yayılırken, bunun güncel değil eski Yeni Osmanlı siyasal ayağın hamlesi olduğunu uyarmadıydım! Şimdi, adına Profesörlüğü de katarak, dilediğini resmi görüşle bağdaştırıp atan Ata Atun gibiler Fikret Başkayanın geçenmlerde yazdığı Yeni Yaşamdaki uzmanlık tanımlamasına “şap” diye uydu. Düşündürücü olan, onca tarihsel dönüşüm, takasta dahi vakıf malı verenler, sıkılmadan vakıf mülklerinin dokunulmaz olup asırların dondurucusu olarak söylemeleri ve neyazık sırf idolojik ve fetihcilik nedeniyle buna inanan önemli kitlelerin olmasıdır.! Yarın Kıbrısta kazara bir ufak uygulama da olunca, Osmanlının fetihci tüm toprakları talep etme hukukuyla da saldırganlık epey artacaktır. Kimse, ayni anlayışın Hristiyan kiliselerinin mallarının Anadoludaki durumunun da olacağını düşünmek dahi tehlikeli olacağını aklına getirmiyor!****

Başka bir rezaleti daha yazacam: Özellikle  ünüversite Hukuk hocam Ercan Eyuboğlunun başına gelen de ibretlik. Üstelik, Ercan hoca 12 Eylül darbesinde Hacetepe ünüversitesinde ilk göz altına alınan akademisyenlerdendi. İşte bu görüşleriyle de duruşuyla birlikte bilinen bu akademisyen, geçenlerde yandaş ünüversite baskısıyla yayınlanan ve Anayasanın barış akademisyenleriyle alakalı kararındaki tepki veren “yandaş listesinde” Ercan hocaynın da adı bulunduğunu bana eski bir dost yazdı. Ben de hemen ona: “Olamaz” yanıtını çaktım. Nitekim, Aydın ünüversitesinde akademisyen olan Ercan Eyupoğlunun açıklaması da aynen böyle oldu. Daha sonra ortaya çıkan, Anayasa kararına karşı çıkan hocaların listesi karşı çıkma anlayış rezaleti yanında, başka rezaletle de oldukça düşündürücü koşulu da serdi. Ercan Hoca gibi birçok öğretim üyesi imza vermedikleri halde onların adı konulurken, bazı hocaların da adı iki defa konuldu. Üstelik, ünüversite rektörlerin talimatı ve onlara belgeyi gönderip yanıtları almadan isimleri de konuldu. Ercan Hocanın tepkisi de tam da düşündüğüm şekilde sert oldu. Üstelik, buna inananları da bir güzel tertipleyen cümle kulandı: “Yuh” çekmesi dahi yeterli. Çünkü, bunu da hatırlatayım: Betretin Cömerten sonra Hacettepe ünüversitede öldürtülecek ilerici akademisyenlerden birisi de Ercan Eyupoğlu olacaktı. Böylesi kirli, yalan ve idolojik kulanım günlerden geçiyoruz. Tek teselim; benim bildiğim ve yaklaşık 39 yıldır görüşmediğim Ercan hoca konusunda yanılmamamdır.*****

Madem tarihle günümüz karşımlı ve Kıbrıs penceresinden yaklaşıyoruz, şu yakın tarihi gün olayına da ışık tutalım. Biliyorsunuz 1  Ağustos K. Kıbrısta resmi tatil. Ayrıca, Direniş toplumsal bayram olarak da simgeleştirildi. Oysa, ufak bir araştırma yapanlar örneğin 1  Ağustos 1958 yılında kuruluşu kulanılan TMT, aslında bunun ilgili tarihte kurulmadığı bilgisine ulaşacaktır. Üstelik, bunu özellikle eskiyi anımsayan, araştıran ve yaşayanlar da net olarak ifade ediyorlar. Fakat, resmi tarihe böyle konuldu. Üstelik, net olarak bu tarihin olmadığını teşkilatın Denktaşı ve Nalbatoğlu veya Arif hoca dahi söyledi. Fakat, değişmedi. Sadece, Özal harp dayresinin Kıbrıs çalışanı olanlar yazdıkları kitaplarda bu tarihi belirtiler. Elbet, K. Kıbrıs resmi tarihi de onca gerçekliğe karşın 1  Ağustosu resmi bayram ve tarihi gün oalrak koydu.

Bunun asıl anlamı şu: Herkes daha doğrusu araştıranlar TMT kuruluşunun 57 yılında ve Kasım ayında olduğunu bulur. Fakat, değişen nifus ile geçmişle bilgisiz olma gerçeği, resmi idolojik damıtmayla bu tarih 1  Ağustosa dek uzatıldı. Çünkü, yine araştıranlar şunu yakalar: özellikle 58 yılına girilirken, Kıbrısta Rum ve Türk teşkilatları iç temizliğe de başladılar. Muhalifler ve sosyalistler vuruldu. Rum rumu ve Türk türkü tertipledi. Özellikle TMT Kemalistleri “Fazıl Önder gibi gazeteci” sendikacı solcuları “1  Mayıs sonrası katledilen veya kovdurtulan sendikacılar” örnekleri gibi önemli siyasal temizlikler yaptılar. 1  Ağustos 58 tarihi, TMT kuruluşu değil de Özel Harp dayresi eksenli kesimlerin teşkilatı ele geçirme tarihi olarak kulanıyorlar. Nitekim, Denktaş Buruşkan kliği de teşkilat hakimiyetini kurdular. Ayni şekilde Eyokada da bulunan bazı solcu kişileri, ingiltereye ihbar ederek katledildikleri veya Akelcilarin vurulduğu süreç te yaşandı. Sonuçta, bölgeye gelen ABD bir anlamda CİA ingiltereden de yapısal devir süreci olarak bu dönemde konuşturulmayan önemli dönüşümdür. İngiltere teşvikli kurulan yapılar 58 yılında iç temizlik ve solu tasfiye yanında ABD hegemonyasına girme dönüşümü de yaşandı. Nitekim, Özel Harp dayresi çalışanı olup Kıbrısta TMT yapısında rol alan İsmail Kansunun kitabını araştırarak ve sorgulayarak okursanız, birçok konuyla alakalı bilgiye de ulaşırsınız. Hele de teşkilatı Türkiyenin kurma tesbiti aslında Özel Harrp gerçeği ile ele geçilmenin de itirafı gibidir.

Tüm bu gerçeklikler ise bir gerçeği değiştirmiyor: 1  ğustos tarihi TMT kuruluş yıl dönümü olarak yanlış olsa da resmi tarihe kazdırtıldı! Tıpkı ayni şekilde Mağusa fethi gibi! Bilmem, asırlar öncesi bir toprağı fet ederek ve bunu günümüzde hem de direniş günü olarak kutlayan kaç ülke var? Bu sorgu dahi Mağusanın da ele geçirme fetihciliğin asırlar sonra kutlanma günü olarak konulmasının da nedenini yine idolojik yönle açıklamak gerekir. Ama, bunu kabulenecek ve bundan kahramanlık masalı yaratacak, tarih kurgulayacak hem de “tarihciler” oldukça, böylesi saçmalıklar veya yanlışlar, resmi tabu olarak yerleşip sorgulanmaz. Bunun da adı bağımsız ve egemenlik değil Kıbrıstaki Osmanlılaşma veya güncel Türkiyeleşme yeni sömürge idolojik olgularından birkaçı olarak yaşatılacaktır. Yarın, resmi tarih gerçeklerle sorgulanınca ise banbaşka sözler de edilecektir.*******

Kıbrıstan Doğu Fırata, Suriyenin önemli dünyyasalaşan tartışma alanına rotayı çevirelim. Duvar Gazetesinde Hafta sonu 4  yazıyla Fehim Taştekin oradaki izleminmlerini ve yaşadıkalrını özetledi. Ayni anda, özellikle Türkiye anakım medya kadar öteki Kemalist ekranlarda Suriyelilerle Suriyenin Doğu Fıratın fetedilme işdahlarını seslendiriyorlardı. Doğu Fıratın Teröristlerle dolu olduğunu, Türkiye için çok önemli güvenlik sorunu yaratığı lafları en üst telden çalınıyordu. Oysa Fehim yaptığı ziyaretlerle orada olanları hem de değişik çevrelerin diliyle anlatıyordu. Üstelik, Doğu Fırata geçmek dönemindeki olanları da ders gibi yazdı. Öyle yazdı ki kiminin “Türk” dediği Çerkezlerin kendi dilindeki yaptıkları kursları dahi anlatı. Apluka ve işkal tehtitlerindeki Doğu Fıratın yaşantısında nasıl uğraşların olduğunu aktarıyordu. Ama, özellikle Türkiye devleti Amerikayla görüşmeler yapıp Doğu Fırata girme politik arayışın peşindeydi. Kafafda Kürt antiliği ve Suriyeden toprak alma işdahı gözleri iyice kapatmaya yetiyordu.

Taştekin, kurulan yerel yönetimlerin çalışma şekli, özellikle kadın konusundaki çalışmaları, Aşiretlerle olan ilişkilerin, bir yanda resmi Suriye devletiyle gelecek hesabı öte yanda Türkiyenin her an müdahale tehtitleri adeta sıkışan Doğu Fıratın çilesini de haykırıyordu. Öylesine haykırıyordu ki bazı parçaların dahi gelmesine, teknolojik gelişme araçların alınmasına başta Barzani yönetimi engel koyuyor. Tıpkı Taştekinin ırak kürdistanından Doğu Fırata geçerken birbkaçkez başına gelenler gibi. Oysa, Kobanide Kürtler IŞİD karşı direndiler. Topraklarını vermediler. Rohova kantonları böylesine savaşla kuruldu. Mücadele ederek IŞİD yenilgielrini sağlayan Suriyeli yerel güçler olarak tarihe geçtiler. Fakat, ismi Kürt olması nedeniyle başta Türkiye hep karşı çıktı. Kantonların birleşmesine engenl olmak için Suriyeye Rusya ve ABD izniyle girip Elşebap gibi yerleri ele geçirdi. Sonra Rus onayı ile Afrin kantonunu ikşkal edip oradaki önemli sayıda Kürtün de içlere kaçmasına neden oldular. Şimdi, Doğu Fırata girmek için Türkiye ısrarlı. Peki gerçekten Doğu Fırat Türkiye için tehtit mi? Sanırım, Fehimin yazılarını okurken buna kolayca yanıt verme şansınız var.

Aslında, K. Kıbrıs eğer denilen şekliyle ayakta durmak isterse, Doğu Fırat yaşanılanlardan da hem olumlu hem de olumsuz dersler alma şansı var. Özellikle Doğu Fıratdaki koperatifcilik başarısızlıkları burada yaşanmazdı. Tabi deneğimlerini kulanırlarsa. Doğu Fırat yönetimsel bazı önemli adımalr atarken, iktisadi boyutda ayni başarı yazılmadı. Deneğimsiz ve olanaksızlıklar bu sonucu oluşturdu. Fakat, Fehimin anlatıkları ile TC medyanın onca ayrışmaya karşın Doğu Fıratda ayni sesle işdahlanma ikileminde, çıkarılacak önemli dersler de vardır. Tabi işimize gelen veya güç zehirlenmesine uğramadıysak.

Türkiyede tuhaf Kürt veya Suriye ikilemi yaşanıyor. K. Kıbrıs ise kaçakcı rantcıların Güneye göndererek ayni konumdan zenginleşen elitsel kesimin çıkarıyla yaşanıyor. Hem Suriyelilerden şikayetci, hem de yeni göçler için de Doğu Fırat işkali veya idlipteki Cihatcıların kalıcılaşma politikaları çıkmazında debeleniliyor. Acı olan, buna değişik bakış olsa da kitlesel kolay karşılık bulma durumudur.****

Kıbrıslılara önemli bir uyarıyla yazımı tamamlayım. Herkes Akdeniz gazından pay bekler, bunu çıkaracak olanların kendilerine paylaştıracağı rüyasında bulunurken, Mersindeki Akkuyu Nükler Santralinden pek iyi haberler gelmiyor. Baştan, deprem fay hat nedeniyle tehlike içerirken, Zemindeki çatlaklıklar denilirken, Deniz suyu sızma bilgileri sızarken, alınacak elektriğin en pahalı tarife gerçeği parıldarken, K. Kıbrısı hiç ırgalamıyor! Üstelik, bu santralın enerjisinden Buranın da düşündürüldüğü, pahalı alım gerçeği dahi birilerinin takıntı dilindeki “Türkiyeden elektrik gelme” müjdesini de silemiyor! İlgilendirmez, bildin de ne oldu sorgusu ile çıkar adına yalanı kolayca kabulenme kültürü, bizi bu yazının bilmecesinde kulanım dolgusuna getirdi.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
314AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin