Dr İhsan Ali gerçeği; resmi tarih ve bilmediklerimiz – Ulus Irkad

803

Aslında birçok gerçek bizim bildiğimiz gibi değildir. Bize öyle öğrettiler. Birileri öyle talebetti veya öyle emretti diyedir resmi tarih. Mesela öldürülen avukatların Türkiye’de İnönü ve Ecevit’e kadar geniş çevreleri vardı. İnönü ve Ecevit onlardan 1950’li yıllardan beri haber almakta, hatta 1950’li yıllarda Ecevit’in çıkardığı Akis Dergisi onlardan gelen haber ve yazılara yer vermektedir. Hatta Ecevit’in mesela Baf içinde yapılan teşkilat adına voyvodalıklardan da haberi vardır ve kaç defa Akis Dergisi’nde, ta Baf’tan haberler yapmakta ve bu voyvodalıklara karşı çıkmaktadır. Akis Dergisi ,İnönü ve de Ecevit, aslında Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ilk başlarda desteklemektedirler. Bu konuda gerek Avukatlar ve gerekse Dr İhsan Ali’ye hak vermekte ve onlarla temaslarını devam ettirmektedirler. Baf’tan sürgün olduktan sonra (1954) Ankara’ya giden Ankara-Kızılay’da Tarhan kitabevi idarecisi Talat Taşer’in, Ecevit’le yakın bir teması vardır. Ecevit hem Dr İhsan Ali’den haber almakta hem de Talat Taşer’in Kıbrıs değerlendirmelerini almaktadır. Buluştukları zaman uzun uzun konuşmaktadırlar. Örneğin 1960’lı yılların başlarında Ankara’da öğrenci olan eski sendikacı ve öğretmen rahmetli Numan Ali Levent, Kızılay’da Tarhan Kitabevi’nde Ecevit’i çok görmüş, hatta, Talat Taşer’in ona “Bu geleceğin Başbakanı Bülent Ecevit” diye söylediğini, 1973 veya 1974 yılında Halkın Sesi’nde yazdığı bir makalesinde belirtmiştir. Eski BM bürokratı, Baflı ve Dr İhsan Ali’nin kardeşi oğlu, rahmetli Özdemir Özgür, Dr İhsan Ali için aşağıdaki bilgileri “Hayatımda Kıbrıs” adlı kitabında nakletmektedir:

“Türkiye’deki 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden ve Menderes Hükümetinin düşürülmesinden birkaç gün sonra, toplumlar için ayrıcalık politikası yüzünden Kıbrıslı Türk liderlere tam anlamıyla karşı olan amcam, İnönü ve Ecevit’e Kıbrıs’ın durumunu anlatmak için Ankara’ya gitti. İnönü ile bir görüşme ayarladı. Bu randevudan bir gün önce, o zamanlar İnönü’nün sağ kolu ve tanınmış bir haftalık derginin baş yazarı olan Ecevit’in ofisine kadar amcama eşlik ettim. Birkaç hafta sonra bu dergide, Kıbrıs Türk liderlerin liderliğe uygun olmayan pozisyonları ve tavırları hakkında bir makale çıktı. Sonradan, Ankara sokaklarında iki kez Sayın Ecevit ile karşılaştım. Her seferinde benden amcama selamlarını iletmemi istedi. İlerleyen zaman içinde Ecevit, Kıbrıs konusunda ve Amerika karşıtı davranış tarzıyla, özellikle Türk politikacıları arasında şahin durumuna geldi.

Fakat amcamın İnönü ile yapacağı görüşme hiç gerçekleşmedi, çünkü Ecevit ile görüşmesinden sonra, karısıyla beraber bir uçağa kadar askerler tarafından refakat edildi ve Kıbrıs’a geri döndürüldüler. Amcamın bana anlattığına gore, refakatçılardan müfreze subayı ile ilginç bir olay yaşamıştı. Subay, uçağın merdivenlerinden çıkarak uçağın kapısına kadar gelmiş ve yapmakta olduğu şeyden üzüntü duyduğunu fakat emir altında olduğunu söyleyerek özür dilemişti. Amcam, kendisinin Ankara’ya olan ziyaretini öğrenen Kıbrıslı Türk liderlerin, bu olayı hemen Alpaslan Türkeş’e bildirdiklerinden şüpheleniyordu. Alpaslan Türkeş, Kıbrıs asıllıydı, sağcıydı, darbecilerden biri olmasının yanısıra, o zamanlar Türkiye’de güçlü durumda olan Milli Birlik Komitesi’nin üyesiydi. Türkeş’in, sağcı hareket “Bozkurtlar”ın kurucusu olduğu herkes tarafından bilinmektedir (Özgür,2000,33-34).

Aşağıdaki yazılar da 1950’li yılların sonlarında yine İsmet İnönü’nün damadı Toker’in çıkardığı Kim Dergisi’nde yer almaktaydı:

“Kıbrıs’ta 1959 yılında doruğa çıkan siyasal tartışmalar ve liderler arasındaki görüş farklılıkları 1959 yılında Türkiye’de yayımlanan “KİM” dergisine şu şekilde yansımaktaydı(Hasgüler,2005,sf.174-175):

“Küçük taraftarları, Baf’ta yapılacak olan Kooperatif bankası idare heyeti seçimleri için Baf’ta nüfuzu yüksek olan Dr. İhsan Ali’yi saf dışı etmek ya da en azından tarafsız kılmak istiyorlardı. Bu amaçla Küçük’ten daha sempatik gözüken Denktaş’ı, Dr. İhsan Ali’yle görüşmeye yollamışlardır. Görüşme esnasında Denktaş halk önünde İhsan Ali’yle münakaşa etmek zorunda kalmıştır:

Baf, Kıbrıs’taki mühim merkezlerden biriydi ve coğrafi durumu itibarıyla Lefkoşe’den bir hayli de uzaktaydı. Ve asıl mühim tarafı Dr. Küçük’ün nüfuz sahasının dışındaydı. Baf’a hakim olan zat, Dr. İhsan Ali idi. İhsan Ali 1953’den beri Kooperatif bankasının başkanıydı. Baf’ta Türkler kadar Rumlar tarafından da sevilir ve sayılırdı. Kıbrıs ihtilafının en had günlerinde evine Türk bayrağı astığı halde, hastalarının büyük kısmı Rumlardandı. Dr. İhsan Ali, Türk milliyetçisiydi ama Kıbrıs Türktür Partisi’nin takip etmekte olduğu hareket tarzını doğru ve yerinde bulmuyordu(sf.175).

Bu belgeler yanında şu anda okumakta olduğum rahmetli şair ve yazarlarımızdan Özker Yaşın’ın “Nevzat ve Ben “ adlı kitabında (1997,349-350) anlatıkları da oldukça ilginçtir:

“Reşad Ekrem Koçu bana özgün düşünmeyi, her söylenene inanmayıp gerçeği araştırıp bulmayı öğretti. Örneğin ilkokul ve ortaokul yıllarımızda hocalarımız bize son Osmanlı Padişahı Mehmed Vahidettin’I hep aşağıladılar ve bir “vatan haini” olarak tanıttılar. Gerçeğin bize anlatılıp kafamıza sokulduğu şekilde olmadığını, ben ilk kez tarih öğretmenim Reşad Ekrem Koçu’dan öğrendim. Vahidettin hakkında anlattıkları ve yaptığı yorum beni öylesine etkiledi ki yaşamım boyunca hiç kimse hakkındaki sövgü veya övgüleri ciddiye alıp bunlara körükörüne inanmadım. Vatan haini diye aşağılanan nice insanların gerçekte büyük vatanseverler olduklarını gördüm. Ulusal kahraman, büyük vatansever diye tanıtılanların bazılarının da, bu sıfatlara hiç de layık olmadıklarını görüp düş kırıklığına uğradım. Örneğin Kıbrıs’ta hiç kimse Rauf Denktaş’ın “ulusal bir kahraman” Dr İhsan Ali’nin “vatan haini” olduğuna beni inandıramamıştır”

Yukarıda da dediğimiz gibi aslında resmi tarihle gayrı resmi tarih tartışmalarının ciddi ciddi artık yapılması gerekiyor bu toplumda. Çünkü toplum yanlışları doğru, doğruları da yanlış algılayabiliyor…