Aslında iki mentalite çarpışıyor: fikirler cezalandırılsın mı? Yoksa fikirlere saygı mı gösterilsin? – Ulus Irkad

537

Türkiye’de son beş-altı yıldır gittikçe sertleşen ve hoşgörüsüzleşen rejimle birlikte bir kanaldaki tarışmaları hiç kaçırmam. Gerçi bu kanal da son birkaç yıldır yandaş medya safına geçmiş ve belirli görüşlere kendini kapamıştır. Mesela son birkaç yıldır HDP’li temsilcilerin görüşleri bu kanalda hiç tartışılmaz. Onlar hakkında çeşitli iddialar yapılır ama onların fikirlerine pek yer verilmez ve devamlı oraya katılanlar, bu demokratik hoşgörü eşitsizliğini de dile getirmez. Getiren varsa da çok nadir dile getirmiştir. Son zamanlarda orada tartışan belli görüşlerdir. Adeta fikirler dumura uğratılmıştır. Hep aynı adamlar , hatta resmi ideoloji içinde görülmese bile, maalesef resmi görüş içinde kendini hapseden görüşler dile getirilir. Çeşitli tayıfta alternatif görüşlere pek yer verilmez. Tek adam rejiminin tartışılmasına da artık çok az yer verilir. Rejim çoğulculuğa, farklılığa, hoşgörü göstermemektedir. Oysa demokrasinin bir diğer anlamı da çeşitli, farklılıklara yer vermek, onlara da saygı göstermek, hatta onların da görüşlerini savunmalarına fırsat verilmesidir. 1789 Fransız Devrimi bunun için yapılmıştır. Burjuva Demokratik Devrimidir ve bugünkü insan haklarıyla hukuk normlarının tasdik edilip, teyit edilmeleri bir aydınlanma çağı yansıması olarak takdir edilmektedir. Oysa Türkiye kapitalist bir ülke olmasına rağmen tarihin hiçbir döneminde her türlü fikre açık değildir ve maalesef  son zamanlarda da, görüldüğü gibi 12 Eylül 1980,Darbe Dönemi’nden de daha geri bir döneme girmiştir. Çoğulculuk-her türlü fikre saygı gösterme ve oydaşma-her fikrin de hakları korunarak, demokratik bir çağı yakalama artık ortadan kaldırılmıştır. Faşizm ve diktatörlük hat safhadadır.Afrika Gazetesi’ne olan linç girişiminden sonra bakıyoruz saldırıyı gerçekleştirenler de aynı görüşleri dile getirmeye başladılar. Fikirler yasaklanabilir, resmi görüşün dışında fikir açıklayanlar cezalandırılabilir. Oysa demokrasi bu mu? Adamlar bunu da insanlara demokrasi diye yutturacaklar. Gerçi Türkiye’de bu anti-demokratik görüşler dominanttır ve toplum üstünde baskı oluşturmuştur. Siz Afrin hakkında bir görüş açıklamaya çalışırsanız linç edilmeniz hiçtendir.

Demokrasinin  eleştiri kültürüyle ilgili olduğu da gerçektir. Siz eleştirmezseniz egemenler yanlışlarına devam edeceklerdir. Çok sağlam bir muhalefetin olması lazımdır ki onları yanlışlarından dolayı acımasızca eleştirsin ve onlar da yanlışlarını görerek adımlarını ona göre atsınlar.Tabi bu yazdıklarımız demokratik ülkeler için geçerlidir. Bu tip ülkelerde eleştiriye de saygı gösterilir. Eleştiri yapanlar cezalandırılıp hapse konmaz. Türkiye’ye bakıyorsunuz dışarıda hiç aydın insan kalmamıştır. Gazeteciler eleştiri yaptılar diye hapisleri doldurmuşlardır. Kıbrıs’ta geçen hafta olan da aynıydı. Şener Levent, Türkiye’nin Afrin’de işgale başladığını yazınca ve Türkiye’nin demokrasiye düşman, tüm yetkileri kendi üstünde toplayan tek adamı, Sultanı, ta Bursa’dan kükreyerek, Şener Levent’in cezalandırılmasını istemiş ve hemen buradaki uzantıları, Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımı temelinden de hareket ederek, Afrika Gazetesi’nin başyazarı Şener Levent ve personeline bir linç girşiminde bulunmuşlar, ardından da Meclis’e giderek Meclis damına kendi ideolojilerinin bayraklarını dikmişlerdir. Bu pervasızca saldırı sırasında  Afrika Gazetesi tamamıyla tahrip olmuştur.

Bu saldırılar sonrasında gerek Tv kanallarından, gerekse radyolardan, saldırıyı yapanların hep bir ağızdan yanlış fikirler olduğu zaman cezalandırılması gerektiğini ve kendi linç girişimlerinin de normal olduğunu açıklayan demeçleriyle karşılaşmaya başladık. Mevcut televizyon kanallarının çoğu da buna katılmış ve bu adamların hiçbir hukuka veya mantığa uygun olmayan fikirlerini ve demeçlerini yayımlamaya başlamışlardır. Onlara göre, fikirler yanlışsa yasaklanmalı. Şu anda Türkiye bir savaş vermektedir ve onun aleyhine demeç verenler cezalandırılmalı. Peki kardeşim burası Türkiye mi? Burada ayrı bir yapı olduğunu ve Türkiye’den farklı kültürde insanlar yaşadığını pek tabi bilmektesin. Buradaki kültürü mü değiştireceksin? Yaşamı mı değiştireceksin? Yani sana mı benzeteceksin buradaki hayatı? İnsan yabancı bir ülkede yaşıyorsa amacı oradaki sosyal, hukuk, eğitim, demokrasi, yargı ve tüm kültürü değiştirebilir mi? Değiştirmeye çalışırsa bunun adı ne olur? Senin, her düşüncesini açıklayanı cezalandırmaya hakkın var mı?

Olaydan sonra altı kişi tutuklanmış, bir on kişi kadarının da meçhule karıştığı gerçeği vardır. Orada linç girişiminde bulunan yüzlerce insan vardı. Onları yani sırra kadem basanları koruyan hangi güçtür? Niye TC elçiliğinin de olayların içinde olduğu söylenmektedir? TC elçilik mensupları niye başından beri linç girişiminde bulunanları ziyaret edip manevi destekte bulunmaktadırlar? Yani böyle yapmakla hani tanıdıkları ve saydıkları “KKTC”(!) yi iki paralık ettiklerinin farkında mıdırlar? Bu ülkede başka bir ülkenin parti şubeleri niye açılmaktadır? Meclise giren YDP adlı parti hala daha niye Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımcılığında diretmektedir? Niye davadan dolayı hakimler ve avukatlar tehdit edilmektedir?

“KKTC” (!) kutsaldır diyenlerin ellerinde bayraklarla buradaki demokrasinin baş elemanı olan eleştirel düşünceye saldırmaları (Biz daha yeterli bir demokrasi de olmadığını, tam Batı tarzında bir demokrasinin olmasını savunuyoruz), meclisi parti bayraklarıyla basmaları ve de insanları tehdit etmeleri ne mana ifade etmektedir? Adeta öfke ve kin nöbetleriyle hareket eden YDP’li iki milletvekili, Kuzey Kıbrıs’ta ayrımcı davranışlarını niye ısrarla devam ettirmektedirler?

Belli ki Kıbrıslıtürkler gene büyük bir tehlikeyle karşı karşıyadırlar. Kıbrıslıtürklerin huzurlu yaşamı bir kez daha ciddi bir tehlike altındadır…