yaklaşımlarAykut BektaşoğluYönetimin derdi sermayenin mutluluğu – Aykut Bektaşoğlu
yazarın tüm yazıları:

Yönetimin derdi sermayenin mutluluğu – Aykut Bektaşoğlu

Yeniçağ podcastını dinleyin

Asgari ücret, neden yoksulluk sınırının üzerinde değil? sorusu, artık daha kolay anlaşılır. Bu düzen değişmelidir denilebilir. Sermaye denen şey kötüdür denilebilir. Yaşamı savunmak, sermaye düzeninin son bulmasını istemektir denilebilir. Bu yapılmazsa, rekabet ve arsızlık, her şeyi paraya çevirme düzeni, hayatı yok ediyor denilebilir…

Sermaye çoğaltma amaçlı her üretim durdurulmalı, uygarlık kurtarılmalı denilebilir. Denilmeli.

Yönetememe sorunu, bir gurup şaşkından ileri gelen bir şey değildir. Kaldı ki Amerika, Anadolu, Avrupa ve yerli sermaye koordinasyonu, mal ve kaynak ve finans dolaştırmaları anlamına gelen Kıbrıs’ı yönetme becerisini, bugüne kadar gösterdi. İşlerin iyi gitmesi konusunda bir sorunları olmadı. Kıbrıs’ta savaş çıkarılması, ‘Görüşmeler’ konusunun uzun zamana yayılması, doğal kaynaklar konusunda paylaşım savaşının yaşanması, her ay maaş ödeme sorunu yaşanması, asgari ücretin yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmaması ve bunun gibi zorlukların olması, yönetemiyorlar anlamını taşımaz. Para düzeninin anlamı olan sermayenin yayılma, büyüme ve rekabeti, bunu kendine sorun etmez. Kapitalizm denen, emperyalizm denen budur. Yaşananlar sermaye düzeninin yönetim biçimidir. Durum böyleyken, düzenin eleştirisini içermeyen, başka bir düzeni önermeyen, yani radikal olmayan muhalefet, yalana hizmet eden muhalefettir. Neyin ne olduğu söylenmeden, yeni bir çıkarım yapılması mümkün değildir.

UBP-YDP-Ersin Tatar yönetimi, sağlıkta, ekonomide başarısızdırlar derken, neye göre başarısız olduklarını söylemek gerekir. Bu yapılmazsa, bankalardaki toplam mevduatın yüzde sekseninin neden küçük bir azınlığa ait olduğunu, bu azınlığın varlıklarının giderek çoğaldığını açıklayamayız. İşsizlik ve sefaletin çoğaldığı ortamda, bunun nasıl olduğunu anlayamayız. O zaman, başarının ve başarısızlığın neye göre olduğunu söylemek gerekir.

Şu sıralar sıkça dillendirilir. Yönetemiyorlar, kendi koydukları, ya da kabullendikleri yasaları bile uygulayamıyorlar deniyor. Gerçek şu ki kurallar toplum faydasına işe yarasın diye konulmuyorlar.

Mesela burjuva ideoloji marifetli anayasalarda, herkesin eşit haklara sahip olduğu yazıyor. Eşit haklara sahiptirler ve herkesin devlete karşı yükümlülükleri vardır deniliyor. Devlet herkesten vergi toplayacak deniliyor. Vergi toplanacak ve ortak, toplum yararına işlerin yürütülmesi için kullanılacak. O zaman, yıllardır toplanan vergilerin, ihtiyaçlar için kullanılacağı söylenirken, salgın sürecinde yaşam ve sağlık konusu ile ilgili kaynak hazır olmuş olmalıydı. Devlet, tefeci kapılarında anlaşmalar yapıp, halkı tekrar tekrar borçlandırmamalıydı.

Mademki herkes eşittir deniyor, yaşam imkanları eşit paylaşılmalıydı. Öyle olmuyorsa, artı değerle sermaye biriktirenle, asgari ücretle yoksulluk sınırı altında yaşayanlar, ayni vergiyi vermemeliydi. Herkes, ücretli köleler, işsizler, en azından yoksulluk sınırı üzerinde ücret almalıydılar. Halk bu kaynağa sahip fakat bu kaynak kendi kontrolünde değil.  Ömrü boyunca, her ekmek alışında, milyonerle aynı vergiyi veren ve doğuştan her şeyine el konulan halk, olağanüstü koşulda, çaresiz ve tek başına bırakılmıştır. Sermaye sınıfının ve devletinin çarkları dönsün diye,  açlık sınırında salgınla yüzleşmeye mecbur edilen, yine bu sınıf olmuştur.

Eşit haklara sahip olmanın, sermaye sınıfına ait bir ayrıcalık olduğu, hiç bu kadar kolay anlaşılır olmamıştı. Düşünme ve ifade hakkı bile o sınıfa ait bir ayrıcalıktır. O yüzdendir ki düzenin bekçileri sürekli yalan söylerler ve bunu açık edenleri suçlu sayarlar. Daha geçenlerde, ‘Sol Hareket’ üyesi bir kişi, yaptığı konuşma gerekçe gösterilerek, Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın hakaret şikayeti üzerine, beş yıla kadar hapis istemiyle mahkemeye çıkarıldı. Bundan sonraki rüzgarların nasıl eseceği konusunda fikir vermektedir. Düşünce özgürlüğü konusunda bile tahammüllerinin daraldığı ortamda, herkesin eşit haklara sahip olma konusu, hakaret suçu gerekçesini aşacağa benziyor.

Kurallar doğru uygulansın ve her şey yoluna girsin konusunda, düzen içi muhalefetin dar ajitasyonu, yeni bir önerme yapmaz. Düzenin esasına radikal bir eleştiri getirmez. Örneğin CTP. Yasa ve kuralların doğru uygulanmasını ister. Piyasanın doğru denetlenmesini, ceza sisteminin, mahkemelerin hızlı çalışmasını ister. Devletin doğru çalıştırılıp çalıştırılmadığını dert eder. En iyimser eleştiriyle, ‘Devleti’ sosyal sayar. Devletin idaresinin artık direkt sermaye güçleri tarafından yürütüldüğünü önemsemez. Sorunun ‘İyi yönetimle’ ilgili olduğunu düşünürler. ‘İleri’ ülkelerin,’ ileride’ olma sebebinin, işlerin uzmanlarına yaptırılmasından kaynaklandığına inanırlar. Ayrıca ‘İleri ülke’ler denilenlerin emperyalizm olduğunu, ekonomilerinin ise dünya mülksüzlerini ve kaynaklarını sömürme anlamına geldiğinin dillendirilmesini hazzetmezler. Kapitalizme dönük, radikal eleştiri yapmazlar. Bunun yerine, bu nasıl düzen? Bu ne biçim ekonomi? Denir. Neden bu düzen? Neden bu ekonomi? Denmez.

Dünya genelinde Kapitalizmin itibar kaybetmesi, sola eğilimin yükselme imkanını yakalamış olması, radikal muhalefet alanını genişletmiştir.

Asgari ücret, neden yoksulluk sınırının üzerinde değil? sorusu, artık daha kolay anlaşılır. Bu düzen değişmelidir denilebilir. Sermaye denen şey kötüdür denilebilir. Yaşamı savunmak, sermaye düzeninin son bulmasını istemektir denilebilir. Bu yapılmazsa, rekabet ve arsızlık, her şeyi paraya çevirme düzeni, hayatı yok ediyor denilebilir…

Sermaye çoğaltma amaçlı olan üretim durdurulmalı, uygarlık kurtarılmalı denilebilir. Denilmeli.

Her şey yasayla ve kuralla ‘düzeltilebiliyorsa’, buyurun!

Halkın ihtiyaçlarının, bir tamam karşılanması, iyi niyet konusu değildir. Kaldı ki yaşadığımız düzenin iyi niyetinden ya da eğiliminden şüphe etmek de anlamsızdır. Sermaye iktidarı ve halkın demokratik düzenindeki iyi niyet eğilimleri farklı şeylerdir. Böyleyse, ihtiyaçların karşılanmaması durumunu, yalnızca şaşkın yönetime bağlamak yeterli değildir. Esası gözden kaçırır. Sermaye düzenine ait olan yönetimden, halkın ihtiyaçlarına yönelik çaba sarf etmesini beklememeli. Sistem içi muhalefet anlamında, sizin de mecliste olmanız veya hükümette olmanız, yöneten olduğunuz anlamını taşımaz. Durumu değiştirmez.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin