Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum ve Suriye’de sıkışan Türkiye – Ulus Irkad

1053

Türkiye’de 2002 yılında başa gelen AKP iktidarı, bir on sene kadar çok kandırıcı ve esas amaçlarını belli etmeyen bir politika uyguladı. Bir kaos yaratmadığı ve de demokrasi adına biraz da dikkatli adımlar attığı için, ekonomik sosyal ve de politik durumlar pek de kötüye gitmedi. Son dokuz senedir bilhassa Dolmabahçe Sarayında barış masasının çökmesi, mevcut AKP hükümetlerinin geri adım atmaya başlamaları ve terörizm veya stratejik derinlik diyerek çevre komşu ülkelerle irredentist yayılmayı seçmeleriyle, sorunlar yaşanmaya başlandı. Irak konusunda saldırganlaşırken aynı zamanda Esad Yönetimine karşı da, oradaki taşıma şeriatçi ve El-Kaideci güçleri destekleyen Türkiye, yavaş yavaş kaybetmeye ve başarısız olmaya başladı. Örneğin Suriye’deki Yezidiler ve Kürtlerin durumu önceleri zorken saadece seyirciydiler. Hatta Rojava’ya Türkiye’den birçok savaşçı geçirdiler. Rojava’da Kürtler bir ölüm kalım savaşı verdiler. Onbinlerce insan buralarda öldü. Ama sonuçta Kürtlerin kadın grupları bile başarılar kazanarak dinci şeriatçıları ezdiler ve esir aldılar.

Türkiye önceleri bu Isid gruplarını kullanarak oradaki İslam Devleti’nin sevkettiği petrolü yönetti ama daha sonra Kürtler bölgede kontrol kazandılar ve bölgeye hakim oldular. Türkiye’yi bu defa da buradaki Kürt Yönetimi, Özyönetim ilan ederse kendi Kürtleri de örnek alıp, Özyönetim isteyecek diye, yani demokratikleşme telaşı başladı. Türkiye Devleti egemenleri, aslında Türkiye’nin de demokratikleşmesini istemiyor. Orada adeta bir Kontrgerilla Cumhuriyeti mevcut ve Hendek Savaşı sonrasında, darbenin de gelmesiyle, Tek Adam Diktatörlüğü ile daha da Burjuva demokrasisinden koptu. Yüzlerce binlerce insanın Türkiye ve komşu ülkelerde kanı döküldü.  Recep Tayyip Erdoğan başlarda verdiği güveni ve demokratikleşme imajını dağıttı, mahvetti.  Darbe ile tüm yetkileri elinde toplayarak, bu defa Türkiye’de tüm yetkileri elinde topladı. Türkiye uluslararası olumlu imajını da kaybetti, AB artık verdiği desteği de çekti. Tüm dünya ülkeleri ile savaşa giren tek adam, herşeye meydan okumaya bir çılgınlıkla başladı ve ekonomi de bundan etkilendi. Geçen sene 2018’de sterlin, dolar ve Avro tarihte görülmeyen bir yükselmeye geçerken, Türkiye halkı açlıkla karşı karşıya kaldı. Geçen haftalarda döviz düşüşe geçmişken seçimlerden sonra gene Kayyum atama operasyonu ile Türkiye  ekonomik , sosyal ve politik olarak tekrar kaosa girdi. Suriye’de Türk Ordusu zor anlar yaşamakta, İdlib’te gerileme ve darbeler yaşanırken, Kayyum olayını gündeme getirip başarısızlıklarını örtmeye girişen RTE ve AKP iktidarı hem içte hem de dışta büyük bir kaos yaşamakta. Gelen haberlere göre İdlib’te hem askeri mevzilerini hem desteğini hem de alanlarını da yitiren Türkiye, şu anda bir geri çekilme süreci yaşamakta. Doğu Akdeniz’de ise gerek AB ve gerekse Macron Türkiye’yi tehdit ederken, aynı tehditler ABD’den de geldi. Garantörüm diyerek 1974 yılından beri Kıbrıs’ı bölen ve nüfus taşıyarak egemenlik alanları oluşturan Türkiye, Suriye konusunda oldukça sıkışmış. Sadece Suriye değil bu arada ekonomi ve politika olarak da fireler vermekte ve başından beri yanlışlıkla başladığı birçok macera ve süreçlerden darbe yemeye başlamış.

Stratejik derinlik diyerek tarihten ders çıkarmayan ve başından beri bugünkü sürecin içine gireceği belli olan Türkiye, büyük bir bedel ödemeye doğru gidiyor. Bu bedel sadece dışta değil, darbelerle içte de gelecek.

Türkiye’nin elindeki tek alternatif, Türkiye’deki hükümetin ve tek adamın istifa edip Türkiye’yi evrensel hukuk temellerine oturmuş, demokratik bir devlete ve de çoğulcu bir demokratik sistemine dönüştürmesi. Aksi olursa Türkiye daha fazla siyasal ve de ekonomik birçok darbeyle ve bedelle yaşamaya hazır olsun.