Sessizlikle gerçekleri nereye kadar görmezden geleceksiniz? – Özkan Yıkıcı

642

Yaşanan süreç birçok gelişmeleri haykırırken, hala Kıbrısın yüzeyinde sesizce kalıp nereye dek görmezden gelinecektir sorusunu sorgulayarak tekrar tekrar sormak şart. Etraf resmen dünya savaşının bölgesel şeklini yaşarken, ilhaklaştırılan ve içeleşen Türkiyede medyadan tutun normal insana varan, sırf öteki olma nedeniyle tutuklanıp veya baskıalr la yaşarken, krizler birbirini kovalayıp yeni dalgalar oluştururken, hala bunları yazmayarak, görmeyerek, izlemeyerek veya bilmeyerek gibi davranarak, nezamana dek normal yaşamaya devam edilecektir? Halla daha pişkinliği ile de “dünyaya ders verme” laflarımız da prim yapmaya devam ediyor. Onlarla ifade bulacak ünüversitemiz veya deyişken yerlerden gelen sosyolojik farklılıklar içeren öğrenci gerçekleri, eyer enazından çevre gerçeklerini dahi öğrenmeğe yaramıyor sa bunlar da sorgulanmalıdır. İstemesek de gerçekten ısrarla kaçsak da etrafta dolaşandan, cebimizdeki paranın yanma ikilemleri gibi gerçekler bizi vurmaya devam ediyor. Nijeryadan Pakistana dek uzanan geniş coğrafya öğrenci veya çalışan gerçekleri ile Türkiyenin çeşitli görüşlerdeki insan manzaralarının burada yaşayış durumları sonucu, sorunları ile bu olgular da yaşamak zorunda kalıyorlar. Dostlukları, düşmanlıkları, kültürel yaşam şekleri ve idolojik bakışları ile adeta önemli dünya coğrafyasının insanları Kıbrısa hem de öğrenci veya çalışan olarak gelip yaşıyorlar. Yine, dünyanın birçok ülke lideri de “Kıbrıs sorunu” üzerine konuşuyor. Galiba bukadar birikimli insan kaynağı, yoğunlaşan sorunların ortak buluşma yeri olmamıza ve eğitim gibi öğrenme, araştırma tekniklerle dolu gerçeğimiz, denilen şekliyle olsaydı, dünyaya hitap eden eserlerle akademisyenler le kavranan bilim adası olarak anılacaktık. Oysa özellikle Kıbrısın kuzeyi, öğrenciyi müşterileştiren, ününüversite yapısını kuralsız sektör rantı şeklinde algılatan banbaşka bir dünyamızı neyazık ki oluşturdu.

İşler böyle olunca da bolca Türkiyeleşme ve Türkiyeli öğrenciden çalışana, sermayedarından dindar kültürcüsüne varan kaynağına karşın, konuşturulmayan gerçek Türkiye, bolca Ortadoğu ve Kuzey Afrika öğrenci ve çalışana karşın, hala olayı dahi bilinmeyen coğrafya ikielemli gerçekler havada uçuşup buharlaşıyor. Etrafımız enerji ve daha özle petrol nedeniyle savaştan savaşa deyişik oyunlarla kaynarken, bunlar yokmuşcasına da “gazın ve enerji borularının, adamıza barış dinamiği” olarak ısrarla reklamlaştırılıp simgeleştiriliyor. Ortadoğuyu petrol nedneiyle “lanetli bölge” olarak söyleyenler; dibindeki Kıbrıs da bulunacak gaz la barışın geleceği inancı yerleştirilmekle meşkul olunuyor. Oysa, daha doğal gaz çıkarılmadan yeni krizler, savaş tehditleri ve en önemlisi, boru geçişi veya enerjiye el koyma nedeniyle yeni bölgesel savaş naraları atılmaya şimdiden başlandı. Sonrası mı; hala gerçeklerle sesizleşerek, kendimizce yaratılan sanal dünyada banbaşka olgularla yaşamaya devam edilmeye evet demekle meşkuluz!******

Yukarda sıraladığım sözleri tekrar tekrar neyazık ki yazmak zorundayım. Her ele alınan sorunda, nedense buranın yabancı kalışı, ilgisizlikle kendince yorumlama yanılsamalarına hep takılacağım! Burada Türkiye “kırmızı çizgili garantör* imrenecek demokrasi* buraya yaptığı yardımlarla” söylenirken, madalyonun gerçek gelişmelerini de ters köşeye yansıtmaya neyazık ki yeniden yazmak zorunda kalacam. Şimdilerde “Türkiyenin garantörlüğü* Verdiği paralar la birleri dağıtırken rantlaştırma” yapılırken, gerçek Türkiyenin de haberlerini yanına iliştirecem!

Cumhurieyt gazetesi operasyonu* Öylesine suçlama ki yazarları senelerdir Fetoya karşı kitaplar dahi yazarken, Kürt sorununu bazıları resmi gözlükle görürken dahi, suçlama banbaşka fantezi ile “Cumhuriyet yayını ile Feto ve PKK yanlısı suç işlemek le” suçlanma garipliği oluyor! Basını susturma ve muhalifi sindirme politikası şimdilerde Feytulahcı suçlaması ile damgalanıyor. Öyle ki Feytulahla itifakla devlet içi mücadele verenler deyil de başlangıcından bu yapıyı suçlayıp uyaran kesimlerin bir kısmı da Feytulahcı olarak suçlanarak öteki olmanın bedelini ödüyor.

Yine bolca övülüp bizim güvenliğimizi sağlayacağını haykırılan Türkiyede, muhaliflerin güvenliği, Kürtlerin varlığı veya ayrı mezhep olmanın nedemek olduğunu budenli Türkiyeleşen gerçekte aynada kolayca göremezdiniz! Ama Türkiye ve Kıbrıs Türk kamuoyu hep “Türkiyenin güvenliği, çıkarları ve garntörlüğüne” dem vuruyor. Oysa şimdilerde solculardan Kürtlere, akademisyenlerden gazetecilere birçok kesim Türkiyede güvenliğin ne olduğunu bize anlatsalar gayet iyi olur! Kendileri yaşadıkalrı ile başka ülkeye nasıl güvenlik getirileceğini de sorgulasalar, buraya enazından deyişik Türkiye görünümü de oluşmasına yardımcı olacaklardır. Helle de rektör seçimi yerine, sarayın atama şeklini, barış yazdı diye Fetocu olup görevden uzaklaştırılan veya tutuklanan akademisyen gerçeği, bilim ve demokratiklik bakımından çok önemli simgelerdir.

Geçenlerde T.24 sitesinde bazı yazarların şu uyarısı çok dikate alınması gerekir; “Bugün Diyarbakırda olanları görmezden gelenler, yarın sıra izmire de geleceğini bilmelidirler” yazdılar! Diyarbakır belediye eşbaşkanlarının tutuklanmasının önemi ile batıdaki duyarsızlığı kıyaslayan cümlelerdi! Helle de önüne gelenin tutuklandığı veya suçlandığı Türkiyesinde idamın da gelmesi çağrılarının karşılık bulması da önemi daha da artırmaktadır.

Burada sesizce kalıp, bazen “şahane Ortadoğu” koşulu da söylenir. IŞİD benzerlerine zamanında “muhalif demokrat” dendiği hala kulaklarda. Suriye ırak ülkelerinin paranparça olması ve Amerikan tipi müdahaleler, bölgesel hegemonya savaşlarının demokrasi ve özgürlük deyil de parçalanma ile kağos yapılandığını yaşanmasına rağmen hala anlamak istemeyen nice Kıbrıslı insan vardır. Hat da ayni siyasetin adaya “barış taşımasını” uman “demokrat tipi” insanlar dahi mevcutdur. Oysa Suriye ve ırak resmen sadece bölgesel deyil, dünya güçlerinin hegemonya savaşı verdiği alan olarak yaşanıyor. Bölgesel ufak yapılar dahi, kağosu fırsatlaştırıp çıkar almaya hız verdiler. Mezhepcilik, etnik ayrımlı, aşirtsel farklılıklar, devletsel ayrımlar, bölgesel güçler ve en genel süper sistem güçleri hepsi ırak Suriye alanlarında fırsatları kulanıp kar sağlama peşindedir. En moderin silahlar, korkunç vahşet katliyuamları yaparak, egemenlik elge etmeye uğraşıyorlar. Milyonlarca insan ya katlediliyor, ya göçmen olmak zorunda brakılıyor veya esir olup satılıyorlar!

Bunları en moderin silahlar la en gelişmiş ülke siyasetleri ile gelişen istihvarat örgütlerinin faliyetleri ile orduların moderin silahları ve feryatlar la kaçan insanlar karmaşasında yaşatıyorlar. Uzaklardan gelip cihatcısından isdihbaratcısına herkes pay alma adına savaşın hertürlü çirkinliğini uyguluyor. Adına da utanmadan “bahar” deniliyor…..

Bunlar uzayda deyil elbet! Dibimizde ve doğumuz coğrafyasında uzanan toprak parçalarında yaşanıyor. Öyle yaşanıyor ki yarınların ne umudu kaldıysa moderin silahlarla en gerici yobaz faşist hareketlerle boğmaya uğraşıyorlar. Ama bizlere Kıbrısta bu güçlerin “çözüm istediklerini, barışa destek verdiklerini” birileri anlatmaya devam ediyor. Musulu fetetmeği, Halep hesaplı güvenlik kuşağı tasarlanması yapan Türkiye, Kıbrısdan çekilip barış yapacakmış algısına sığınılıyor. Türkiye ile buradaki işbirlikcilerinin Türkiyeleşme söylemlerine ve alınan kararlara rağmen, hala romantizim rüyasını görenler adanın sanalaşıp güzeleşecek günlerini çözümle anlatmaya uğraş veriyor. Hegemonyacılık kalıcılışması ile özgürlüğün olacağı, özgürlüklerin yasaklanarak demokrasicilik oynanacağı karışıklığı idolojik tabu olarak söylenip karşılık buluyor.

Aslında Kıbrıslı Türk bilmediği ve resmi eksenle siyasal idolojikleşen mezjepciliği, dinsel yaşama biçimini, faşizmin doğalaşmasını kendi içinde yaşayarak kabulendi. Öyle bilinsizce ve çıkar uğruna kabulendi ki gerçeklere karşı çekinmeden ırkçılıkla savunup adını demokrasi diyecek kadar şaşkınlıklarla yaşamaya alışıyor. Faşizmin unutulduğu, emperylizmin kuram olarak yoklaştığı ortamda, normal doğruya ırkçı faşiztlikle yanıt vermenin de normaleşmesine ulaştık. Çekinmeden başkasının hegemonyasını kabulenen, faşist yapının çıkar getirmesine normal gören, yasadışı kurallarla yaşamaya alışan bir sonuca geldik. İnanmayan, barışı savunan nice insanın görüşlerini alsın ve görsün! Karşı çıkanlarla davranış ve çıkar dışında bazen saydamlaştıklarını dahi yakalar. Sesizce gelişmeleri brakıp ilgisizleşince de iş davranış zorunluluğu olunca da böylesi paradoksal tutumlar yeşerir.