yaklaşımlarÖzkan YıkıcıPalyatif sözlerle ekonomik gerçeğe giderken! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Palyatif sözlerle ekonomik gerçeğe giderken! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Her zaman uyarırım: Sunulan görüntüler veya oluşan algılarla, yaşanan gerçekleri mutlaka kıyaslayıp doğru yörüngeye oturmak şart. Sayısal gösterge ile bilimsel düşünüşün ayni olmadığı, siyasal demeçlerle yaşanan gerçeklerin uyuşmama ikilemlerine hep dikat çekmekle yazılarımı sık sık donatıyorum. Siz bir yere durmadan sayısal artışla ünüversite ve bolca yığılan değişik kültürlerden insanlar doldurup, rakamsal veri başarısı sunarsanız; en ufak sorunda, bilimsel yaklaşımın aciliyet duyulan dönemde de bunun salt sayısalıkla yetersiz olmadığını da yaşarsınız. Başka açıdan, siz durmadan para veya başka yöntemlerle etiket dağıtıp akademisyenlikler veya mesleki durumlar oluştururken, yaşanılan olayda veya mesleki gereksinim duyulan anda, rakamsal bolukla ile yaşamın uyuşmamasını yaşarsanız, size garip mesaj da verilmiş olunur. Hangi konuda olursa olsun, konuyu salt istenilen sonuç kısırlılıkla yakalarsanız, olayı konuşmayıp, saptırma oyunu oynadığınız da anlaşılır. Neden se ezberi söylenen “neden sonuç” bağlantısı, iş pratiğe gelince hep yutulur. Yaşanan gerçeklerle yorum yapma yerine, hep istenilenle sınırlanıp, bazen de hiç konuşmayarak bu süreç atlatılmak istenir. Bazıları kaçınılmayan keskin koşullar nedeniyle de bahane hemen bulunur: “Korku veya çıkar adına susmak”! Bu ayni zamanda bilgisizliği ve nedenli yanlış kültürlendiğinin de örtüş masgesi olmaktadır….

Ülkemiz, birçok sorunla adeta kardeşleşip saydamlaştı. Bundan yöneticilikten tutun sınıfsal eksene dek yansıyan bir yapı oluşturdu. Kendine has tabular oluşturup, kültürel dokunulmazlıklar oluşturdu. Ağırlıkla da yaşanan gerçeklerin ötelenmesi adına bunlar yapıldı. Çünkü, bu yanlışlarla veya uygulanan politik çizgilerle günümüz yaşam şekli oluştu. Bundandır ki saçmasapan sözler dahi gündemin baş köşesine gelirken, yaşanılan ve nedenle sonucu malum olan konular da konuşturulmayarak gelip gitmektedir. Fakat, daha korkuncu, yaşanılan sorunların yakıcı konuma gelince, adı olsun söylenmeden edilemiyor. Fakat, nedeni ile başlayan sürecin, sonucunu da tam yerine konulmadığı için de çaresizce, ironikce dokunulan ve konuşulmasına müsaade edilen yönüyle olay gündemleşir. Sanırım, son TL dalgalanması ve Kuzey Kıbrısta konuşma şeklinden başlayan gelişmeler bunların adeta acıtan kanıtı olarak karşımıza dimdik geliyor. Daha Paradoksu: TL biriminin ekonomik Türkiye yapısında resmen krizler sinyaleri ve tutarsızlıklar ayuka çıkarken dahi, Sırf dokunmama adına da garip saçmalama konumu direk “akademisyenlerce” yapılmaktadır: “Türkiyede ekonomi iyidir* Burada sorunlar var.” Bunun anlamını da size braktık. Güçlü ekonomi ve çok istikrarsız düşen TL gerçeği! Hele de düştüğü Dolar gibi para biriminin de dünya piyasasında gerilediği anda…..

Günlerdir K. Kıbrısta giderek ısısı artan para birimi konuşulmaya çalışılınıyor. Öyle çalışılınıyor ki bazı “akademisyenler” sıkılmadan örneklem olarak reçete benzetmesini “Holanda” ile yapıyorlar. Tam da bu tartışmalar, çizilen sınırlarla medya ve Akademisyenler de takılırken, Türkiye yetkilileri adamızda cirit atıyor. Dahası, ekonomik alanda protokolerin uygulanma hızından haber veriyorlar. Fakat, tıpkı son dönemin yeni modası gibi, görüşmeler veya temaslar sonrası açıkca yaplılan anlaşmaların kendisi veya içerikleri de vurgulanmıyor. Vurgulanmıyor da şaheser medya durmadan dövizin çıldırdığını söylüyor. Tıpkı, hastanın komaya girip, hastalık nedenini söylememe anlamındaki gibi…..

Garip olan; eskiden en azından protokol dokunucu kesimler demeçle de olsa ses çıkarırken, son dönemde bu sesler de yok oldu. Limanlar veya elektrik kurum hikayeleri artık masal yazmayacak kadar yorgun veya başka çıkar hesaplarına takıldılar. Ama, en azından sadece konunun yakan bölümü ile döviz hikayeleri mahşetlerde kolayca yer bulmaya devam ediyor. Bir önemli şartla: döviz yangınının nedeni ve oluşan yapısal bağların katgısı konuşulmadan söz etmekle sınırlı kalınmalıdır….

Bolca “döviz ateşi” duyulduktan sonra ve birileri sanki kulanılan para biriminin burada gerçekleştiği inancıyla haykırırken, koltuk ekseninden de karşılık gelmesi normaldı. Tabi, olayın özüyle değil, palyatif ekonomik sözcüklerle yanıt verilip, garip sıkışmışlıkta konuyu yönlendirdiler. Hani hep “kuluçka” denilirdi ya! Kuluçkada yumurta değil de çakıl taşı olunca civcivler de çıkmazdı…. Nitekim, açıklanan kararlar da hem palyatif hem de ahalinin geneliyle alakası olmayan olgulardı. Tabi şu basit yanıt yok! Döviz düşüşü sorusuna cevap yok. Zaten yanlış klasik K. Kıbrıs koşulunun retiyle başlar. Sanki bağımsız ülke olup, kendi para birimine sahip ve belirli üretim ilişkileri bulunan ülke misaliyle bunlar hep konuşulup duruluyor.

  1. Kıbrısın Türkiye ile oluşan hukuka dek giren alt üst ilişkisi veya TC TL bağımlı ağlarının yapısal özüne dokunmadan, işleyen mekanizmayı sorgulamadan, sadece palyatif sözlerle bazı anlamsız denecek ve gelecekte yansımaları dahi pek olmayacak kararlarla gündeme aslında morfinleştiren enjekte yapıtlı. Baştan, oluşan Türkiye bağlarının yörüngesinde gelişen bizim yapı bu alanda temel çözücü esrumanı olmadığı nedense kabulenmek istenmiyor. Hem sorunun yakıcılığı, hem gerçekleri konuşmama amaçlı oluşu ile var olana dokunmadan çözüm bulma travması arasına sıkışıp kalındı. Zaten aldatıcılar hep böylesi işlevler yapıp, günü kurtarıp bundan işbirlikci rantlarını alıp elit bir yaşam tarzı oluşturmaktadır. Boşuna değil, maaşlar çoğuna geriletirirken, üst elite emeklilikte dahi tahsisat vermeler de devam edip makas daha da açılmasına kimseden tıs çıkmamaktadır.

Bize tuhaf bir ekonomi algısı da oluşturdular. Panayır nutukları ile birkaç şamişi veya paluze karşısında mikrofonda coşup “biz de ürtiyoruz, kim dedi biz tembelik” nutukları çekilip deşarla kendimizi tatmin ediyoruz. Ekonominin bağımlı halini, gayrı nizami sermaye yerleşmesini, kaçak ekonomi ve ahlaksız sermaye yatırımlarıyla ayakta duran bir ekonomi yapısı oluşturuldu. Bakın; Seks köleleşmesini metalaştırıp yasalaştırma adına “seks işçiliği” denilip bunu da metaya yasalaştırma yapılma önerileri oluyor. Onca kadın örgütü da savunuyor. Yine, K. Kıbrısta Bet ofislerden gece Kulüplerine varan ayakla gelirler elde edilme gerçeği veya kazinolarla hem vergi hem de turizm gelirleri oluşturma olayları ile ayakta duran ekonomiden söz etmekteğiz. Dahası; artırılacak nifusla büyüme olacağı ve ekonomik rant hesaplarıyla, gelen örneğin öğrencileri dövüzle bağlayıp müşterileştirme kuralı uygulanmaktadır. Böylelikle, döviz ateşi dövizle rantlaşan alanda da tatlı karlar sağlamaktadır.

Kaçakcılık ağına artık dokunacak değilim. Uyuşturucudan insan kaçakcılığına veya son günlerin modası gıdadan sigaraya varan kaçakcılık yapılanması artık doğal yaşam ekonomik işleyiş haline geldi. Bunlar da planlanan Türkiye ilişkileriyle de sürdürülmektedir. Her kıpırtıda karşınıza yolsuzluklarla kayırmalar sırıtırken, dokunulmayan öteki sermaye içi ilişkilerdikilere hala sıra gelmiyor. Ufak bir ek mesayiden nasıl rantiye oluştuğu veya bir kurumda istenildiği anda dokunmayla trilyon kayıpların nasıl haykırdığını hep yaşadık ve yaşayacağız. Bunlar Kuzey Kıbrıs geçmişten başlayan ve günümüze gelen yapılanmanın aynasıdır.

Üretmeyen, Türkiyeleşen, nifusu dahi bilinmeyen ve tüm bunlar üzerine gayri nizami sermaye hareketleriyle rantiye metalaşmaların uçuştuğu coğrafya haline geldik. Bizim etkimiz olmayan para olayında da çeşitli kulanımlar yaparken, onların krizinden de birileri daha zengin olurken, onun yakıcılığından da palyatif kararlardan başka ne çıkmasını bekliyordunuz. Değişim olmadan, ayni çirkefle yaşayarak nereye dek sözlerle geçiştirileceğini inanıyorsunuz? Ancak, bunlardan nasıl bir kirli rant olduğunu da kentlerdeki çarpıklıklarla,yıpdırılan nifus ve el değiştirilen sermaye süreçleriyle, ganimet tipi paylaşım karmaşasında kuralsızlca yaşamaya devam etmekle konu geçiştirilmez.Hele cihaletle fayiz diyenler, sermaye sıcak paralı hareketelri doğrudürüst bir ekonomiste sorsalar iyi olur.

Kısaca: her konuda olduğu gibi; Döviz dalgalanması veya genel ekonomide de bağımlı olmanın sonuçlarını yaşıyoruz. Bu bağlar sürdükçe de birielri cepleri şişirip yaşarken, birielri de feryat edecektir. Yalanların kazandıkça tatlı olduğu, gerçekleri korku tabusuyla örterek konuşturtmama kültürü de yayılacaktır. Sanırım, Facebooks sayfalarındaki kısa gezintiyle insan ilişkilerinden tutun, sorunlara bakış ve yaşam düşüncelerin nedenli gerileştiğinin aynasını göreceksiniz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
218AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin