YKPÖzgürlük ve Dayanışma Partisi, Yeni Kıbrıs Partisi’ni ziyaret etti
yazarın tüm yazıları:

Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Yeni Kıbrıs Partisi’ni ziyaret etti

Yeniçağ podcastını dinleyin

14 Şubat, Pazartesi saat 19:00’da Özgürlük ve Dayanışma Partisi Başkanı Alper Taş, Yeni Kıbrıs Partisi’ni YKP Genel Merkezinde ziyaret etti ve Kıbrıs’taki son siyasal gelişmeler üzerine görüş alış-verişinde bulunuldu.

Toplantıya YKP Yürütme Kurulu üyeleri Murat Kanatlı, Alpay Durduran, Nevzat Hami ile Parti Meclisi üyeleri Ergün Emiroğluları, Faika Deniz Paşa, Kemal Aktunç, Rasıh Keskiner katıldı…

Kanatlı, toplantıda ÖDP ile uzun yıllara dayanan bir siyasal ilişkileri olduğunu, şu anda da Avrupa Sol Partisi için birlikte çalıştıklarını hatırlattı. Kanatlı ayrıca ÖDP’nin de içinde olduğu Türkiye’deki bir grup siyasi parti ile Kasım 2009’da Kıbrıs’ta bir araya gelerek Kıbrıs sorununda ortak bir metin hazırladıklarını da belirterek, genele dair sorunlarda bu metnin hala güncel olduğu vurgusunu yaptı.

Alper Taş da Kıbrıs’ta bulunma gerekçelerini, Kıbrıs’a dair düşüncelerini aktardığı konuşmasında, 2 Mart’taki sendikal platformun düzenleyeceği eyleme de ÖDP’nin bir delegasyonu ile katılacaklarını açıkladı.

ÖDP ve YKP temsilcileri ayrıca bundan sonra nelerin yapılabileceğini de değerlendirdiler…

Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), İşçilerin Sosyalist Partisi (Sosyalist Parti), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP)’nin Kasım 2009’da hazırladıkları Kıbrıs konusunda ortak açıklama şöyle:

Kıbrıs sorunu, uzun bir çatışma tarihini içinde barındırmaktadır. Kıbrıslıların ortak vatanlarında yaşamları, milliyetçi kesimlerin “büyük”(!) düşlerinin, kapitalist toplumdaki klasik sınıf çelişkilerinin ve emperyalistlerce önemli sayılan coğrafyanın tutsaklığının dayatmalarından kurtulamadı.

Yaşanan süreçte Kıbrıslılar, ortasından tel örgüler geçen, coğrafyası kanla bölünmüş, halkı ve tüm yaşam alanları ikiye ayrılmış olarak hayatlarını sürdürmeye çalışıyor…

1974 yılında, NATO’nun kendi çıkarları çerçevesinde ortaya koyduğu senaryonun birinci perdesinde; Yunan cuntasının askeri darbesinin ardından, ikinci perdesinde de Türkiye’nin askeri işgali, bu coğrafyanın sorununu başka bir boyuta taşımış bulunmaktadır. Ancak, askeri harekâtın neticesinde ortaya çıkan işgal; fetih siyasetiyle bir istilaya dönüşmüş durumdadır…

Bu fetih siyaseti sonucu, TC sivil ve askeri bürokratları başta olmak üzere; Türkiye’nin derin ve sivil yönetimleri uyguladıkları asimilasyon ve entegrasyon politikaları sonucunda Kıbrıs’ın kuzeyini Türkleştirme ve Sünni – Müslümanlaştırma gayretini ısrarla sürdürmektedirler. Bu anlayış, resmi olarak 1950’lerin ortasında TAKSİM tezi ile ifade edilirken ki o zamanda da ana hedef adanın tamamını geri almaktı, şimdi “ata toprağını geri alma ve Türkleştirme” diye de ifade edilebilecek istirdat (irredentist) siyaseti Kıbrıs’ın kuzeyi için günlük yaşamda öne çıkmaktadır. Bunun için; Kıbrıs’ın kuzeyinde bir valilik gibi çalışan elçilik kurumu oluşturulmuş, bu kurum aracılığı ile sosyo-politikalara, siyasi alana açık ve kapalı müdahalelerde bulunulmuş, Kıbrıs’ın kuzeyindeki idarenin, Ankara’nın bir acentası gibi hareket etmesi sağlanmıştır. Askeri kurumların yanında, Kutlu Adalı’nın da öldürülmesinden de sorumlu tutulan, kendine ait radyosu ile her gün şoven ve milliyetçi yayınları çeşitli formatlarda kitlelere taşıyan, Kıbrıs’ın kuzeyini dev Türk bayraklarıyla donatan, yeraltı faaliyetlerinde paravan olarak kullanılan Sivil Savunma Teşkilatı’nın başında TC Genelkurmayı tarafından atanan askeri yetkililer bulunmaktadır.

AKP iktidarı da, klasik devlet politika ve söylemlerinden bir farklılaşma, sözde demokratik bir tutum içerisinde görünmesine rağmen Kıbrıs üzerindeki tahakkümünü korumanın ve sürdürmenin yollarını aramaktadır. Egemen sınıflar bugün AKP eliyle, ‘yeni Osmanlıcılık’ söylemi ile Kıbrıs’ın kuzeyinin gerici tarikat yapıları eliyle fetihçi bir anlayışla sürdürmeye devam etmektedir. Diğer yandan da AKP eliyle gündeme getirilen ekonomi politikaları ile emekçilerin hakları ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

Son 35 yılda uygulanan entegrasyon – asimilasyonla, Türkleştirme ve Sünni – Müslümanlaştırma politikalarına uygun olarak taşınan nüfus sonucunda; 100 bin civarında kalan adanın kuzeyindeki Kıbrıslı nüfus azınlığa düşürülerek; 400 bin civarında Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen/getirilen taşıma nüfusla, Kıbrıslıların özgür iradesi bloke edilmiştir. Bu, adanın kuzeyindeki Kıbrıslıyı yok etmeyi amaçlayan ve bu coğrafyayı Türkiye’nin bir vilayeti yapmaya çalışan mentalitenin Kıbrıslılar üzerinde en acı saldırı silahı olmuştur. Gelinen noktada, Kıbrıs’ın kendine has kültürü Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin yayılmacı politikasıyla, adanın kuzeyinde yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

1-     Gerçek bir barış, Kıbrıslıların özgür iradesinin sonucu olacaktır. Kıbrıslılar kendi geleceklerini kendileri tayin etmelidir. Büyük güçlerin hegemonya ve güç mücadelesinin ve çıkar ilişkilerinin içinde kirletilmiş bir çözüm gerçek barışı sağlayamaz. Adada barış ve birlikte yaşam, Kıbrıslıların barış, demokrasi ve kardeşlik doğrultusunda toplumsal hayatın her alanında yürütecekleri mücadele ve birikimleri üzerinden gelişecektir.

2-     Kıbrıs’ta acil bir çözüme ihtiyaç var. Bu çözümün yolu, iki bölgeli, iki kesimli, siyasi eşitliğe dayanan federal bir Kıbrıs’tır. Böylesi bir gelişme, Kıbrıs sorununun çözüm sürecine yardımcı olacaktır. Kıbrıs sorununun çözümü, bölgede barış mücadelesine katkı sağlayacaktır. Ancak bölgede kalıcı barış hemen sağlayamayacaktır. Kıbrıs’ta, Ortadoğu’da ve Ege’de barış, bölge halklarının emperyalizme ve her tür tahakküme karşı ortak mücadelesi ile hayata geçecektir, bizler böylesi bir barış mücadelesinin parçası olarak mücadele ettik, etmeye devam edeceğiz.

3-     Çözüm için adanın tamamının askersizleştirmesini sağlamalıdır. Böylesi bir askersizleştirmenin adadaki İngiliz üslerini ve Amerikan dinleme tesislerini de kapsamalıdır.

4-     Kapsamlı askersizleştirme yanında, çözüme sürecine yardımcı olacak güven artırıcı önlemlerin de hayata geçirilmesi önemlidir. Bu nedenle bölgesel askersizleştirmeleri, dekonfrantasyon ve Türkiye’nin asker çekmeye başlamasını hemen şimdi talep ediyoruz.

5-     12 Ağustos 1949 tarihli Savaş Zamanı Sivil Halkın Korunması Hakkında Cenevre Konvansiyonu’nun 49. Maddesinde işgal edilmiş bölgelerdeki nüfusun taşınması ve demografik yapının değiştirilmesine yasaklanmıştı:

Korunmuş kimselerin işgalci güç tarafından işgal edilmiş bölgeden başka bir bölgeye, işgal edilmiş ülkeden başka bir ülkeye bireysel veya kitle halinde zoraki taşınmaları, kovulmaları, her hal ve karda ve şartta, hangi durumda olursa olsun yasaklanmıştır.(…) İşgalci güç, işgal etmiş olduğu bölgeye kendi sivil nüfusunu taşıyamazhttp://www.icrc.org/ihl.nsf/FULL/380?OpenDocument

Türkiye yönetimleri etnik mühendislik çerçevesinde, Cenevre Konvansiyonuna da aykırı olarak, 1974 yılından sonra, savaş sonrası işgal ettiği bölgeye kitlesel nüfus taşımıştır, taşımaya ve/veya taşınmasına göz yummaya, bu süreci teşvik etmeye de devam etmektedir. Bunun yanında yüz binlerce Kıbrıslı 1974 yılındaki savaş sırasında yerlerinden edilmiş, bıraktıkları taşınır ve taşınmaz malları yağmalanmış, savaş ganimeti olarak diğer topluma dağıtılmıştır.

Türkiye askerinin mevcudiyeti ve Türkiyeli yerleşikler Kıbrıs sorununun en zor çözülecek parçalarıdırlar ve Kıbrıslıların iradesi yok sayılarak Kıbrıs’ın kuzeyinde yeni “yurttaş” yapılması ve yapılmaya devam edilmesi barışı zora sokmaktadır.

Özellikle 2004 yılındaki referandum sonrası oluşan göç hareketleri ile Kıbrıs’ın kuzeyindeki eğitim ve sağlık sisteminin de çökmesine neden olan bir nüfus yoğunluğu ortaya çıktı. Göç hareketi ile Kıbrıs’a gelenler devletin asimilasyon aracı olmakla birlikte TC Devleti bu insanları sağlıklı yaşam koşullarından yoksun bir halde köle gibi kullanmaktadır. Su kaynaklarının kısıtlı olduğu bir coğrafyada böylesi bir nüfus yoğunluğu yakın bir gelecekte ciddi ekolojik sorunlara da neden olacaktır. Bu nedenlerle de nüfus taşıma işlemi durdurulmalı, Kıbrıs’ın kuzeyine taşınan nüfus, insan hakları da gözetilerek, kademeli olarak hemen azaltılmaya başlanmalıdır.

Anlaşma ile birlikte insancıl konular gözetilerek iki tarafın da kabul edeceği miktarda kişi yeni federe devletin yurttaşlığını alacak, ülkenin sosyo-ekonomik yapısına göre de göçmen işçi kabul edilecektir. Bu nedenle, tarafların üzerinde daha önce uzlaşılan bu süreci ortadan kaldıracak hareketlerden uzak durması çağrısı da yaparız…

6-     Kıbrıs’ta nüfusun önemli bir kısmı savaşla birlikte yer değiştirmiş, zorla göçe zorlanmıştır. Bu nedenle bugünkü koşullarda bir insan hakkı olan özel mülk edinme hakkı silah zoru ile ihlal edilmiştir. Her türlü uluslararası hukuka aykırı ve anlaşmaları zora sokan inşaat faaliyetleri zorunlu bireysel olanlar hariç hemen durdurulmalıdır. Kıbrıslı Rumlara, Ermenilere, Maronitlere (Marunîler) ait arazilerin ticari metaya dönüştürülmesine karşı hemen moratoryum ilan edilmelidir. Bu çerçevede yıllardır kapalı tutulan Maraş hemen sahiplerine iade edilmeli, yeniden iskân edilmeleriyle ilgili çalışmalara olanak tanınmalıdır. Antlaşmanın amacına ulaşabilmesi ve gerçek bir barışın olabilmesi için Türkiye, İngiliz ve Yunan devletleri tarafından verilen zararlar da tazmin edilmelidir.

7-     Kıbrıs Türk liderliği ve Türkiye tarafından daha önce kabul edilen şekilde Omorfo’nun (Güzelyurt) alternatif yerleşim yerleriyle ilgili şehir planlaması ve alt yapı çalışmaları yapılmalıdır. İki büyük toplum dışındaki Kıbrıslı Maronitler (Marunîler)’in de Kıbrıs’ın kuzeyindeki 3 yerleşim yeri askeri kamp olarak kullanılmaktadır. Bu yerleşim yerlerindeki askeri işgal kaldırılarak, Maronitlerin (Marunîler) köylerine geri dönüş olanağı yaratılmalıdır.

  • Kıbrıs Türkiye için de yıllardır üzerine ‘kahramanlık’ hikâyelerinin anlatılarak milliyetçi/ırkçı anlayışlara güç taşıyan bir mit olmuştur. Bizler, Türkiye ve Kıbrıs’ı teslim almaya çalışan bu ‘fetihçi’ anlayışlar karşısında, halklar arasında barış ve kardeşliğin gelişmesi ve Kıbrıslıların kendi geleceklerini özgürce tayin etmeleri noktasında birlikte mücadele edeceğiz. Başka bir gelecek için Kıbrıs’ın gerçek acılarını, hayal kırıklıklarını, umutlarını içeren başka bir tarihi birlikte anlatarak, barışın dilini kurmaya kararlıyız.

Yeni Kıbrıs Partisi (YKP)

Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP)

İşçilerin Sosyalist Partisi (Sosyalist Parti)

Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP)

Kasım 2009

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
233AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin