yaklaşımlarÖzkan YıkıcıMüsadeli demokrasimizden İspanya örneğine – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Müsadeli demokrasimizden İspanya örneğine – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

  1. Kıbrısta, şöyle veya böyle olsa da herkes talimatla yönetildiğini kabulenir. Kimisi direk işkal gerçekleriyle konuyu açıklarken, kimisi de resmide başka, normal başka şekilde söyler. Kimisi de onca hamasetlilikle, işbirlikleşen teslimiyetle bağlılıkla, şükran çekerek talimatları kabulenir. Sonuçta, Türkiye gerçeği ile işbirlikçi olma yapılanışla talimatlarla yönetildiği, hükümetden tutun ekonomik direk paket dayatmalarına dek her alanda kabulendi. Başka bir kurumsalaşan olgumuz ise işbirlikci yönetim şeklidir. Türkiye ile işbirlikci teslimyet talimatlılıkla başlayan yapılanış, içte yandaş paylaşım şekliyle de örülür. Böylesi yapılanışla siyasal kurumsalaşma yerleşti. Üçüncü nokta ise daha da deyişken ifadelerle sunulur: “Mış gibi” başlayan konuşma ve davranış şekli. Bununla, olanı deyil isteyeni konuşup, konulan kavramla “mış gibi” davranıp, gerçeklerden kaçma kültürü olarak oluştu. Sonuçta, K. Kıbrıs siyasal kurumlaşma oluştu. Tüm beceriksizliklerden tutun, kolayca yalan söylemek, kayırmacı yandaşlamalar ve sorun çözememe sıkıntısı hep yukarda özetlenip, gerçeklerden kaçıp, ayakta kalmanın sonuçlarıdır. “Mış gibi” konuşup da gerçeklerden kaçışın kültürü, bol konuşma davranışıyla da tamamlanınca, ilk sayılan kurallar olmasa, yerleşik yapı oluşmazdı….

Yukarda özetlediğim Kuzey Kıbrıs koşulları, şüpesiz karşılık bulunarak, sancısız şekilde oluştu. Kitlesel muhalefet eylimlerinin çok cılız oluşu, teşkilat dönemli süreç ve sömürgesel kültürleşme olguları, günümüz K. Kıbrısı oluşturdu. Elbet, nifusun önemli kısmının da 74 sonrası müdahale ile taşınan olduğunu da unutmayalım. Geldikleri ülke kadar, buradaki ganimet tipi paylaşıma da uyarak K. Kıbrısın resmine önemli katgı yaptılar. Bu yapının da demokrasi adı ancak “Müsaade edilen demokrasi” olarak ancak ifade olarak yerleşmesi gerekir.

İlke olarak kültürleşen “mış gibi” davranışla tamamlanan kuramdır. Çizilen alanda, istenilen şekilde ve konulan işbirlikci yetki koşulunda konuşulup yetki kulanılma şeklidir Müsadeli demokrasi. Müsaade edilen konuşulur. Tepki konulup muhalefet yapılır. Gerçekler deyil, sistemin istedikleri temeldir. Yaşansa da bilimsel karşılığı olsa da yapıyla ters olunduğu zaman, bunlar konuşulmaz. Hele de koltuklarda söylenmez. Zaten, işbirlikci kuram ile talimatla yönetilmenin sonucu olarak, bunları kabulenmekle belirli yerlere gelinir. Muhalefetcilik ise sadece işbirlikcilerle uğraşma çizgisine dek müsaade edilir. Ondan ötesi mümkün deyildir. Gerçekleri söyleme adına da önemli tehlikelerle karşılaşma potansiyeline gelinir. Öyle ki koltuk hesabı yapanlar, önce talimatı veren Türkiyeden, almayı kabulenme noktasında olmayı getirir. Nitekim, saray son adaylarından Tufan, resmen “Türkiyenin içişlerine karışmayacam, onlar da karışmaması gerekir” basit cümleyle geçiştirir. Çok basit olgu ise resmen paketi herkesin imzaya hazır olma olayıdır. İçeriği hiç konuşulmuyor..

Müsadeli demokrasinin son oyunları oldukça sırıtmaya başladı. Diyalok TV resmen yayını kesildi. Üstelik Reşat Akarın şükranlığı hiç sorgulanmaz. Türkiye talimatlı bağlılığı da şüpenilmez. Yine de yayın durduruldu. Normalde Buradan sesler çıkması gerekiyordu. Olmadı. Çünkü, Türkiyeye laf etmek, koltuktan vazgeçmek demekti. Adet yerini bulma sözleri dahi kulanılmadı. Daha vahimi; ekranı karartılan kesimden de direk yapana laf denilmedi. Konuyla alakalı olmayana biraz dokunuldu. Parlemeenter partilerin dolaşma versyonuyla duymazlık şarkısı söylendi.

Ülkeye kimse girmeyecek dendi. Ekranlarda sesler kararlı gibi yükseldi. Gemilerle gelen asker ve öteki insanlar konusunda ses çıkarılmadı. Üstelik, “hazırolda” duruldu! Ama, hamaset ve kendini abartma masalalrı yine algı adına da piyasada dolaşıma girdi. Nede olsa Müsadeli demokrasi alanına uygun geliyordu. Brakın kendi aralarında, kendi dedikleriyle ertesi gün çelişen lafazanlıklar havada uçuşurken, başarı yönetim dünya örneği beklenti hikayeleri yükselmeye çoktan başladı. Aynen, Annan planındaki hayır deyip de “biz evet dedikle” geçmiş hikayede takınmak gibi….

Son dönemde, giderek özellikle işbirlikci veya dış sermaye içinde bazı hamleler yapılıyor. Ömer Çeliğin “AKP sözcüsü” Kuzey Kıbrıstaki 55 milyar dolar lafından sonra, burada bazı kesimlere yönelik girişimler de gık çenberine girmedi. Koltukta ve saray erkanından sorgulama veya açıklama gelmedi.Hele de “yargı sorgulanmaz” tabusu, oldukça sığıntı mağrasına döndü. Hatırlarsanız, bankaların batırılması, KL el koyma ve nice sermaye içi ayarlamalarda da yönetimler deyinmekten hep kaçtılar. Artık kalabalık ifadeli burada yaşayanlar ise gayet normal karşılayıp kahve sohbetlerindeki boşluğu doldurdular.Hep Müsaade edilen demokrasi ilkelerine bağlı olarak dışta kalanlar ilgisizliklere gömüldüler.Söyleyecek olursanız da sıkılmadan “zamanı deyil, biliyorsunuz ya” denip savunma mekanizması da hazır. Öyle ki direk talimatlarla iş yapıp, onları dayatarak uygulayanlara tepki verince, resmi alanda sert karşılıkla karşıt olmakla suçlanırsınız. Halbuki, normal koşullarda konuşunca da “biz de istemiyoruz” la başlayan günah çıkarma kuralı uygulanıyor. Halbuki gerçekte talimatı uygulayarak koltukta kalma sağlanmaktadır. Hat ta, kimisi de daha ielri gidip, talimat dayatmasını “biz hazırladıkla” makyajlamaya çalışırlar. Kitlesel karşılık da hep bulunur. Müsadeli demokrasiyi kabulenip, koşulalarıyla çıkar sağlama kuralına sarılınır. İşbirlik ve bir yere gelme şansı kulanılıp da faydanalnılır. Boşuna dyeil, üst mevkiler hep yandaş paylaşıma sokuldu. Emekli bazı üst elitlere dünyada görülmeyen şekliyle tahsisat ek maaş verilerek ödünlendirirler. Tabi, koyulan dar çenberde de yine işbirlikcilik ile hamaseti karıştırıp kendilerini beyendirme oynunu da oynarlar. İnanmayan, son Güneyde okuyan öğrenciler konusundaki duyarsızlığı sorgulasın. Hatırlansın ki ayni zihniyet le eskiden bu öğrencilerin Türkiyedeki ünüversitelere girmelerinin nasıl engelendiğini anımsansın. Bazen önemli konularda veya sınır ötesi gerçeklerde olduğu gibi sesiz kalmak veya milli zırh oluşturma paranoyası hep işledi.

Bu bölümü size ilginç bir örnekle kapatacam: ünlü bir eski müsteşar evladını Güney Kıbrısta okula kor. Ancak: son sınıfta Güneydeki kolejden alıp buradaki okullara kor. Sonra yüzü sıkılmadan resmen “Türklük probagandasıyla” konuyu aktarır. Kimse yüzüne vurmaz. Çünkü, daraltılan demokrasideki “mış gibi” olmanın kültürel gerçeğinin kendisi yaşatıldı. Not: son tutuklanan belediye başkanı olayını salt belediyecilikle ele almayın. Nerden nereye gelişi ile elçilikle ilişkisi yanında, yaptığı iş ile son günlerdeki sermaye alanlı müdahalelerle birlikte anlamaya çalışın. Ahmet Senaroğlu sıradan bir olay deyildir. Afrika linç hareketindeki rolu, bazı çevrelerle ilişkisi ile son dönem ilgili alandaki gelişmeleri mutlaka yan yana koyup anlamaya çalışın. Gerçi sınırlı demokrasi bile olmayıp Müsadelerle yerleşen anlayış sonucu böylesi araştırmacı gazetecilik de yapmak biraz zor. Şimdilik, Afrika gazetesi kendi bakışıyla uğradığı linç saldırısının da duyarlılığı ile biraz alanı geliştirdi. Bakalım, iş nereye gidecek. Belli ki son dönemde silikleşen siyasal erkimiz ile özellikle bazı alanlardaki gelişmeler, yarın yeni bir el deyiştirme hareketiyle başka yerlere doğru gitme olasılığı seçenek olarak olgunlaşıyor.******

Müsadeli Demokrasi siyasal karşılığı direk kitlesel otosansürün kültürel karşılığıdır. Korku, cihalet veya çıkar adıyla da düşünsel yerleşme şartları oluşturur. Her konuda bunu görmek kolaydır. Yaşanıp da nice konuşturulmayan veya başka açıdan saptırılan grçeklik böylesi kavramın içeriğini doldurmaktadır…..Talimatla yönetimin nefes alma borusu gibi ufak şekilde brakıldı….

Gelelim ispanyaya: son Korona salgını veya KOvit krizi ile resmen gelişmiş kapitalist ülkelerdeki sağlık sektörel yapının da iflasını getirdi. Getirdi de tıpkı Kuzey Kıbrıs gibi, bunun konuşturulması da engeleniyor. Beceriksizlikler veya tetbirlerde geç kalma politik tutumlarla konuyu braktırma uğraşları vardır. Her açıdan ispanya incelenmeye aday ülkelerden birisidir. Geçmişten kalan deneyimlerden tutun, dinin katgısı, futbol afyonunun tetikleme derecesi ile uygulanmaya çalışılan Neoliebral veya sektörel sağlık yapılanmasının pratiksel deneyim sonuçlarını örnekleştirmektedir.

İspanya, eskiden gelme Grip simgesiyle hatırlandı. Birinci paylaşım savaşı sonrası oluşan grip salgını, öteki ülkelerin savaşta olup net bilgi topralayamama sonucu, ispanyada resmi kayıtlar nedeniyle Grip “ispanya gripi” olarak tarihe geçti. Oysa, savaş sonrası birçok ülkede dönen askerlerle birlikte oldukça faciyalar yaşandı. İspanya, savaşa girmeyip, belge toparlaması nedeniyle, gripin de ismini alarak tarihe geçti.

Son grip olayında ülkede belirli nedenler kabulendi. Kiliselerdeki ayin ve toplantılar, italyaya gidilip oynanan maçla birlikte getirilen virüs. Neoliberal mali disiplin kuralı nedeniyle yapılan sağlık alanındaki kesintiler, bazı yapıları özele devretmek. Bunlar ispanyadaki Korona salgınındaki önemli tetikleyici kurallardı. Bir konuyu daha da açalım: ispanya son dönemde önemli krizler yaşadı. 2009 AB ülkelerini de vuran finans kapital krizinin vuranları arasındaydı. Yine anımsarsınız: Yunnanistana özellikle Almanyanın yaptırımları da canlıydı. Kriz, ispanyayı vurunca, ispanya sermayesi, AB denetiminde deyil de kendi kararlarıyla ayni kuralları uygulamaya yöneldi. Çünkü, Eğer, AB troykası yönetiminde olunca, Kıbrıs ve Yunanistanda olduğu gibi, ülke sermayesinin alanları Alman sermayesinin eline geçip yeniden yapılanma sonucu olacaktı. Bir anlamda kendi ipini kendi çekti.

Seçimleri kazanan muhavazakar parti de bu uygulamlara hız verdi. Direk sağlık da etkilendi. Aslında, güçlü sağlık sistemi olan ispanyada, mali kesintiler sonucu kaynak eksiklkle resmen başta yaşlılar evlerini taşaronlaştırma veya deyerinin altına çekildi. Kaynak arılması azaltıldı. Tam da bunlar iyice hisedilirken yapılan peşpeşe gelen seçimler de oldu. Sosyaldemokrat Sosyalist parti klasik duruşuyla muhalif sol Pademos ile hükümet kurmaktan kaçıyordu. Daha önceki deneyinmlerin partiye verdiği zarara rağmen, sosyaldemokratlar ısrarla sağda kualisyon arıyordu. Burada, halk tabanının baskısıyla ve yaşanan piyasalaşma vyea önemsizleştirme politik sıkıntıların da dayatısı ile sonuçta Sosyalist parti ile sosyal muhalefet Podimos arasında kualisyon kuruldu. daha koltuklar terlemeden de Kovit salgını çıktı.

İspanyada tıpkı Fransa, İngiltere ve italyada olduğu gibi epey can verdi. Büyük ekonomik darbeler alındı. Burada sıkıntı şurda, Kualisyon yönetimi sağlıkta zaten iyleşme ve kamusalaşma kuralını prokrama koydular. Ekonomik daralma ve sağlıkta kamusalaşma önceliğinin nasıl uygulanacağı da soru işaretli. Eğer. İspanya,bu yaşananlarla sola yöneliş prokramda olduğu gibi ilerlerse, birçok sorun aşılıp örneklem olmaya adaydır. Ancak, sermaye gerçeği, yöresel kırılmalar ve ekonomik sıkıntılarla, savrulma ve tepkiler oluşrusa, ayrılmalar ve sağın yeniden yükselip faşist dalgasına dönüşme tehlikesi de vardır. Zaten, hala katalonya ve BASK patlamaya hazır bonba olarak bekliyor. AB yapısının bu salgındaki yetersizliği ve iflas eden sağlık bakışları da başka handikaplar olarak ispanyanın yaşamında etkisini mutlaka gösterecektir. Ama, Avrupada kriz ile kendine sol diyip sağlık alanında enazından örnek olmaya aday ülke olarak da öteki çoğu batı Avrupa ülkesinden bir adım daha ilerde görülüyor.

Bakalım ispanya bu yaşanmışlıklarla ve şu veya bu şekilde muhalif sol iktidar nereye evrileccek.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
240AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin