yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKırkıncı yılında 12 eylül darbesi – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Kırkıncı yılında 12 eylül darbesi – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Aradan tam 40 yıl geçti. Türkiyenin deprem yaratacak olan ve yeniden devlete dek varan Emperyalist bağımlılığımn şekillendirileceği darbenin üzerinden kır sene geçti. Oldukça önemli yol alındı. Eğer, günümüz gelinen aşamasındaki Türkiyeyi iyice anlamak için, bu darbenin yapılışını ve aldığı kararları iyi bilmek gerekir. Özellikle de dünyada uygulanmaya konulan Amerikadan Şiliye birçok ülkede yapılanmaya başlanan Neolibralizmin Türkiyede kaçınılmaz uygulanması için bu darbe gerçekleştirildi. Tabi ki sosyalist hareketlerin de bolduzer gibi ezilmesi de darbelerin öteki hedefiydi. Neoliberalizim, Kapitalizmin Yetmişler Ekonnomik kriz sonrası uygulamaya koydukları ekonomik siyasal kurumsallaşmanın da adıy oldu. Bu nedenle, konuyu nasıl ki zamanında doğru okuyamayıp küçümseyenler, sonradan yenilgi ile birlikte yine ayni deyerlendirme yanlışına da takıldılar. Şimdi aradan geçen onca seneye, havızaların silindiği, yeni Neoliebralizmin dahi günümüzdeki aşmaz gerçeği konumunda bulunuyoruz. Bundandır ki önüne gelen tıpkı öteki sol veya sistem deeyrlendirmelerinde günün duruşuna göre atıp ttulmaktadır. Tıpkı 35 Ocak kararlarıyla dönemde bazı devrimci hareketler darbenin kaçınılmaz olduğunu ısrarla söylerken, birçok merkezli bağımlı veya rasgele soldan tutun hala günümüzde kendini aydın satan insanlar darbenin olacağını inanmıyordu. Ben ünüversitede bugünelrde bolca ekranda görülen hocalarımın nasıl “darbe olamaz” dediklerini hala akılda tutuyorum. Yine, örneğin 11 Eylül artık belirli kesim “darbe kaçınılmazdır” beklentisindeyken, bazı bilgiler sızarken, Beytepe yurdunda bazı sol görüşlerin öteki sol çizgilere saldıran bildiriler dağıtması da olayın deyşken yüzlerini hep aklımın bir yerine koydum.

Bugün 12 Eylül. Sadece Türkiye deyil, K.Kıbrısa da direk yansıyan Askeri darbenin Kırkıncı yılına geldik. Darbeyle düşünülen kurumsallaşmanın sonuçlarını yaşıyoruz. Sosyalist hareketleri ezmek, Neoliberal yapılanmanın gerçekleşmesi için normal koşulalr artık tıkantdığı için birçok ülke gibi Direk Amerikan merkezli İMF ekonomik uygulanır olma adına 12 Eylül 1980 yılında Türkiyede Askeri darbe yapıldı. 24 Ocak ekonomik kararlar, Demirel hükümetinnin Haziran ayında teslim olup çekmecelerini kapatması. Fatsa operasyonu ile darbenin Temuz deneyimi ile birlikte beklenen fırtına Eylül ayında geldi. Hat ta, bazı dış çevrelerin darbenin Ağustos ayında yapılmasını isteyip, Evrenin “yetiştiremeyiz” deyişi de o dönemde konuşulan gelişmeydi. Sonuçta, amaç yeni yapı olduğuna göre, sermayenin daha serbes dolaşımından kamusal kuruluşların özelleştirilmesine varan politika hemen tankların gücüyle uygulanmaya başlandı. Önemli gösterge de Demirelin danışmanı ve İMF reçetesinin uygulayıcısı olarak düşünülen Turgut Özalın, darbenin ekonomik sorumlusu olarak yerinde devam etmesiydi.

Tüm demokratik kuruluşlar veh hat ta resmi partiler kapatıldı. Resmen örgütsüz cenet oluşturulma hamlesi balyoz hareketiyle sürdürüldü. 12 Mart dersleriyle de bazı dikatler edildi. Bilinmesine karşın sol yine de hazırlıksız yakalanmış gibiydi. Partiler teslim olurken, beklenen sendikal genel grev ve direniş komitelerinin direnci başlangıçta olmaması, yeniden hamle yapma girişimi de olamadı. Konuyla alakalı zaten birçok çeşitli eleştirel kitaplar çıktı….

Günümüzün aynası olan idolojik kurumsallaşma ile din ile milli ırkçılığın resmen probaganda kulanım ve dinsel eğtimle genişletilmesiydi. Adı Atatütrkçülük dneilirken, aslında bağımlı Emperyalist islami ulusal türk islam sentezli idoloji oluyordu. Kuran probagandada ve kitlesel hazırlanan mitinklerde sosyalizmi suçlama adına kulanılıyordu. Bunlar, yeni Türkiyenin gelecek siyasal yapılanışının işaretleriydi. Günümüz AKP gerçeği de bu reçetenin ilaçlarından birisiydi. Nitekim 28 Şubat girişimi sonrası oluşturulan balans ile ekonomik krizin de tetiklenmesiyle AKP kurdurtulup Türkiyeyi ikibinlerde siyasal islam yapılanışıyla devlet ayarlarında öne çıkarıldı. Bunun adımı 12 Eylülde atıldı. Sadece Türkiye deyil, aynen daha önce Latin Amerika da yapıldı. Bu nedenle, bizler Devrimci Gurupta Neoliberalizmi konuşurken, ilgili uygulamalardan oldukça yayarlandık. Hat ta, seksen yılı başında Öğretmenler sendikasında geleceği bu çerçevede anlatıyorduk. Başta bazı sendika yöneticisi buna inanmıyordu. Oysa, günümüz geçmişin soncu olarak karşımızdadır. Sistem bu nedenle bizim unutmamızı veya geçmişte “zaten pek bir şey bilmiyorlardı” bakışıyla algılamamızı istiyorlar. Böylelikle olayın sistemsel sermaye gerçekliğini örtmekle meşkuldurlar.

Darbe en yoğun işkenceyi yaptı. Kurumalrı fes edip yeniden yapılanma gerçekleştirdi. İdolojik olarak islamı daha bir yaygınlaştırdı. Uluslararası sermaye Türkiyeye daha rahat girip kamusal alanalrı da ele geçirerek karına kar kattı. Kültürel olarak bireysel bencilik ekseninde sistemi deyiştirmek istemeyen bireylere doğru yönlendirdi. Posmoderin kültürü yerleştirdi. Kuuşatarak, yasaklarla ve yeni hamlelerle banbanbaşka sisteme geçildi. Unutulsun diye de Seksenler öncesini ya belekten sildirti, veya banbaşka romantik ve içi boş ezberle dönemi küçümsetmeye uğraştı. Bunların çoğu da gerçekleştirildi.

Darbenin Kırkıncı yılındayız. Ne tesadüf ki son yıllarda seksenden getirilmek sistemin tıkanışıyla yaşıyoruz. Başlangıç hapılandırma olan Neoliberalizim, şimdi adeta miyadını doldurup yerine seçenek konulmaması sonucu krizlerle boğuşuyoruz. Her kriz nedeninde Neoliberal kurumsalığın sonucu ve yetersizliğine de tanık oluyoruz. Tabi bunu bilmememizi de sağladılar. Örneğin bolca övüelerek sistemleştirilen sağlık sektörünün yanlışını Korona salgınında acılarla yaşadık. Sermayenin özgürlük getirmediğine de tanık halindeyiz. Yıkılan örgütlenme boşluğu da eşitsizliğin her alanda yaşanmasıyla haşırneşir halindeyiz. Kısaca, Seksen darbesi getirdiği sistemin de tıkanışında yeniden güncelleşiyor.

Onca yıkıma karşın, bellek silinmesi de eklenince, yenilen örgütsel devrimci hareketler, bu yapılanışta yeniden toparlanamadı. Böylelikle sistem seçeneksizliğini de sağladı. Sosyalist hareket eksikliği ise direk devam eden yıkımın, eşitsizliğine de koşul sağladı. Sol hareketin dağılması, beraberinde parçalanma ile yan unsurların öne çıkmasını ve sonra sisteme teslim olmasını da getirdi. Doksanlar Dünya bankası planı veya Vaşinkton sözleşmesi bu alandaki siyasal belgelerdir.

Kısaca, bir yeni 12 Eylül darbe gününe daha geldik. Unuturma ve yapılandırma rüzgarında savrulduk. En net sonuç ise kırk yıl önce kurumsallaştırmak için gerçekleşen darbenin simgesi Neoliberalizim, günümüzde miyadını doldurdu. Bu önemli kıyastır. Hem de AKP iktidarlı Türkiye devletindeki dönüşümlerle. K. Kıbrıs ise mi? Talimatla yönetilen ve iç yetkileri iyice boşalan bir çözümsüzlük çözüm mitozunda bekliyor.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin