Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak -12- Ulus Irkad

990

Özel Savaş, Özel Harp Dairesi veya Psikolojik Savaşın en önemli düşmanı sol ve komünist çalışmalar veya örgütlerdir. Bu tip savaşta akıl karıştırmak olayları anlaşılmaz duruma getirmek başlıca ilkelerdir. 1989 sonrasında Kuzey Kıbrıs’ta parti veya örgütlerin, aydın ve siyasilerin bombalanmasında da aynı taktikler takip edilmiştir. Mesela esas hedef olan sol ve demokrat kesimlerken aynı bombalamada ya işadamları veya ismi başka işlere karışan kesimler de hedef olmuş ve hedefin kim olduğu kamufle edilmiştir. “Kutlu Adalı’yı vuranlar Rumlardı” demek de aslında Özel Savaş tekniğinin bir gereğiydi. Aşağıda sunacağım örnekler bu iddiamı doğrulayıcı niteliktedir.  Mesela aşağıdaki açıklamalar bayağı ilgi çekicidir:

“Bütün Psikolojik ve Ordu-dışı Dolaylı Savaş programlarının planlanmasında en önemli kural, suçun ABD’den başka bir gücün üzerine yüklenmesini öncelikle sağlamak ve “akla yakın inkar” yoluna gitmektir (ABD ismi ilgili nizamnameden alınmıştır ama Türkiye’deki 1 Mayıs 1977 katliamı, Kuzey Kıbrıs’taki bilhassa 1990 sonrasındaki bombalama, parti kundaklama ve kurşunlama, hatta Kutlu Adalı cinayetindeki olaylarda esas Türk Derin Devleti’nin Özel veya Psikolojik Savaşının ortaya çıkmaması, teşhir olmaması için çeşitli yollar takip edilmiştir. Bu teknik, 1950’li yıllardaki cinayetlerde ve Kavazoğlu cinayetinde de uygulanmıştır,u.ı.).

‘  CIA merkezlerinin programlarında yer alan Psikolojik ve Ordu-dışı Dolaylı Savaş çalışmalarında uygulanacak çeşitli yöntemler, yerel koşullara göre değişti. Psikolojik savaş kapsamında propaganda, gençlik ve öğrenci örgütleri, iş ve işçi örgütleri (sendikalar vb.) mesleki ve kültür derneklerle siyasal partiler içinde yapılacak çalışmalar girer. Ordu-dışı Dolaylı Savaş çalışmaları arasında da, yasak bölgelere sızma, sabotaj, ekonomik savaş, kişileri rahatsız etme, ordu-dışı silahlı güçlere hava ve deniz yoluyla destek sağlama, silah verme ve eğitme vardır’ (Kaynak:Halid Özkul, Emperyalizm CIA ve Türkiye,s.23, Parlar,1997,13).

Ordu-dışı Dolaylı Savaş harekatıyla yakın ilgisi olan bozguncu eylemlere “militan eylemleri” adı verilir. Örneğin “merkez” izinli polis memurlarından ya da dost bir partinin militanlarından “zorba ekipleri” kurarak ve destekleyerek “komünistlerle, aşırı solcuların toplantılarını basar, gösterilerini engeller ve yıldırma yoluna gider…” (Kaynak:Philip Agee, CIA Günlüğü,s.90, Parlar,1997,13).

Kontrgerilla eğitiminde, katliam, suikast ve bombalama sabotaj da meşrudur ve öğretilmektedir:

“Washington’daki “Uluslararası Polis Akademisi”nde uygulanan programla öğrencilere, kendi ülkelerinin toplumsal sorunları anlatılmakta, komünistlerin saldırganlıkları ve yıkıcılıkları konusunda konferanslar verilmekte, patlayıcı maddelerle suikast düzenleme konusunda filmler gösterilmekte. Meksika sınırında Matamoros yakınlarında Yeşil Bereliler gözetiminde patlayıcı maddelerin kullanılması denenmekte, sessizce adam öldürme, bıçaklama, boğma vs. eğitimleri yaptırılmaktadır. Burada bir parantez açarak Yeşil Bereliler adı verilen kontrgerilla yapılanmasının özelliklerini tespit etmek gerekiyor. 1960’larda NATO üyesi ülkelerde Gayri Nizami Savaş şartlarına uygun olarak nizami kuvvetlerin tertiplenmesi kararlaştırılmıştı. Yeşil Bereliler bu temelde oluşturuldu ve Vietnam’da kullanıldılar”(Parlar,1997,16).

“Amerikan Yeşil Bereliler 1968-1971 yılları arasında Türkiye’de de eğitim yapmışlardır. ABD askerlerinin eğitim yaptığı yer, Özel Harp Dairesi’ne bağlı özel birliğin üs olarak kullandığı Bolu Dağcılık Okulu’ydu. Yeşil Bereliler’in eğitiminde Özel Harp Dairesi’nin özel grubu da görev yaptı. Eğitim amacı, bir yandan Amerikalı askerlerin Vietnam’a gitmeden once Türkiye dağlarında son hazırlıklarını yapmaları, diğer yandan da Türkiye’li kontrgerillacıları,yetiştirmeleriydi”(Parlar,1997,16).

Öncelikle buradan 1950’li yılların içinde sendikacıların öldürülmelerini de Özel Harp Savaşı’nın bir ilkesi olarak ele almamız gerekir. Sendikacı, Sosyalist Derviş Ali Kavazoğlu’nun yine Kıbrıslırum yoldaşı Mişaulis’le katledilmeleri de aynı psikolojik ve de Özel Harp Savaşı çerçevesinde incelenmelidir. Kaynağını da bulduğumuz bu cinayetin tüm basamakları aynı yöntemlerin izlendiğini bizlere göstermektedir:

 

Sendikacıları ve sendika üyeleriyle Kavazoğlu ve Mişaulis’e Karşı Yapılan Cinayet de Bir Özel Harp Harekatı Mıydı? 

“İKİ SOLCU VURULARAK ÖLDÜRÜLDÜ şeklinde  sekiz punto bir başlıkla yayımlanan haber şuydu:

“LEFKOŞA- Rumlar arasındaki Sağcı-Solcu anlaşmazlığı, kanlı bir şekilde gelişmeye devam etmektedir. Dün, tanınmış Komünistlerden ve Sendika yöneticilerinden Kostas Mişaoulis’i pusuya düşüren Sağcı Rum tedhişçiler, onu Kurşunlarla delik-deşik ederek öldürmüşlerdir. Bu arada haber verildiğine göre, cinayet esnasında Mişaoulis’in yanında bulunan Derviş Kavazoğlu da Rum kurşunlarına hedef olmaktan kurtulamamış ve o da Komünist arkadaşı ile birlikte delik deşik olarak can vermiştir. Mişaoulis ve Kavazoğlu’nun cesetleri Larnaka-Lefkoşa yolunun 13’üncü milinde özel bir araba içerisinde bulunmuştur. Cinayet Bren Tipi otomatik bir silahla işlenmiştir. Gerek Mişaoulis ve gerekse Kavazoğlu, Komünist İşçi Teşkilatı PEO’nun üyelerindendiler. Mişaoulis, bu teşkilatta idareci olarak önemli bir mevki işgal etmekte idi”.

Bu haberi okuyunca yüreğim kabardı, gözlerim doldu.

“Vay Derviş Kavazoğlu vay” diye mırıldandım kendi kendime, “demek sonunda seni de öldürdüler”.

Kavazoğlu’nu Mapolar’ın dükkanında tanıdığım gün aklıma geldi. Sonra da Mapolar’ın bana vereceğine güvenmeyip dükkanına bırakmadığı ve İstiklal gazetesine getirip eliyle bana verdiği Nazım Hikmet’in şiir kitaplarını anımsadım….Ve Ledra Caddesindeki Bedevi Pastahanesinde Nazım Hikmet’in kendisine gönderdiği mektupları bana okutuşunu… Kitapçı dükkanı açtığım günlerde AKEL’in Türk Kolu adına verdiği büyük kitap siparişini. Dükkanıma Rum sendikacı arkadaşı ile bir buket çiçek gönderişini…Rum bölgesinde buluşup konuştuğumuz günleri…Hepsi bir sinema şeridi gibi geçti gözlerimin önünden…Dayanamayıp ağladım. Kavazoğlu’nun öldürülmesinin beni böyle üzüp ağlatacağını söyleseler inanmazdım. Belki de bu ölüm haberini bir Kurban bayramı sabahında öğrenmek beni fazlasıyla duygulandırıp üzmüştü. Kıbrıs’ta Türklerle Rumların bir arada dostça yaşamalarını istedikleri için kurban edilenlerin arasına sendikacı gerçek sosyalist Derviş Kavazoğlu da katılmıştı…

Derviş Kavazoğlu ile arkadaşı Mişaoulis acaba nasıl pusuya düşürülüp nasıl öldürülmüşlerdi?”

“Bu soruya doğru bir cevap verecek kadar bilgi sahibi olanlardan biri de benim. Kavazoğlu ile Mişaoulis’in nasıl ve kimler tarafından vurulup öldürüldüklerini biliyorum.

Ancak bu bir Teşkilat, bir TMT işi. Çok hassas bir konu. Durum böyle olunca da bildiklerinin hepsini açık açık söylemez, açık açık anlatamazsın. Anlatmaya kalkışırsan cezalandırılırsın.

Kıbrıs’ta, adanın her yanına dağılmış Mücahit Karargahlarında, kapıdan içeri girdiğiniz zaman duvara yazılmış aynı cümle ile karşılaşırsınız:

“GÖR, DUY, KONUŞMA”

Bu yazı Mücahit teşkilatının size çok ciddi bir uyarısıdır. Gördüğünüzü, duyduğunuzu kimseye anlatmamanız gerektiğini hatırlatır.

Ancak bir gün-şimdi benim yaptığım gibi- “bu hakikat kalmasın alemde  nihan” diyerek bazı görüp duyduklarınızı ve de bildiklerinizi anlatmak gereğini duyarsınız, ayrıntılara fazla inmemelisiniz. Ayrıca isim filan telaffuz ederek olaya karışmış olan kişileri zor durumda bırakamazsınız. Onların hayatlarını tehlikeye sokmak hakkı size verilmemiştir. Bildiklerinizi anlatırken ölçüyü kaçırmayacaksınız.

Kavazoğlu ile Mişaoulis öldürüldüğü gün, ben Numan Ali Levent, Akıncılar Ortaokulu Müdürü olarak görev yapmaktaydım. 21 Aralık 1963 tarihinde başlayan kanlı olaylardan sonra, 1965 yılı Mayıs ayına kadar Akıncılar’dan çıkmak olanağı bulamadım. Larnaka’nın bu köyünde sanki açık hava hapishanesindeymiş gibi bir hayat yaşadım.

Akıncılar köyünde Lefkoşa’daki spor öğretmenliğine ek olarak haftanın iki günü spor ve izcilik derslerine gelen Hüseyin Ruso’nun şehit edildiği haberini Bayrak Radyosu’nda Özker Yaşın’ın okuduğu şiirden öğrendim.

Şimdi aradan on beş ay geçti. Bayrak Radyosu’nun vericisi iyice güçlendi. Akıncılar köyünde çok rahat dinleniyor.

Ayrıca Anamur’dan yayın yaptığını, birkaç kez köyümüze gelip giden TC Basın Ataşe Yardımcısı Selahattin Sonat’tan öğrediğim KIBRIS’IN SESİ  radyosunu rahatça dinliyoruz. Son aylarda dinleyebildiğimiz TMT radyolarından biri de DOĞANIN SESİ.  Bu radyo Larnaka’dan yayın yapıyor. Mağusa’dan CANBOLAT radyosunu net duyamıyoruz. Lefke’nin SANCAK radyosunun sesi ise Akıncılar köyüne hiç ulaşmıyor.

Ancak ben Kavazoğlu ile Mişaoulis’in köyümüze yakın bir yerde vurulup öldürüldüklerini TMT radyoları ile Kıbrıs’ın Sesi Radyosundan dinlemedim. O radyolar öldürme haberini çok kısa bir şekilde verdiler. Hepsi de ağız birliği etmişçesine cinayetleri Rum sağcılarının işlediğini söylediler…”(Yaşın, 2004,398-400)

 

KAYNAKÇA

Parlar,S.(1907) Kontrgerilla Kıskacında Türkiye,Bibliotek Yayınları, İstanbul.

Yaşın, Ö. (2004) Nevzat ve Ben, Yeşilada Yayınları,İstanbul.

-DEVAM EDECEK-