arşivUlus IrkadKIBRIS’TAKİ 2000'Lİ YILLARIN BAŞLARINDAKİ BAŞKALDIRININ EKONOMİK-SOSYAL VE POLİTİK ETKİLERİ -1-...
yazarın tüm yazıları:

KIBRIS’TAKİ 2000’Lİ YILLARIN BAŞLARINDAKİ BAŞKALDIRININ EKONOMİK-SOSYAL VE POLİTİK ETKİLERİ -1- Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

Kıbrıs’ta daha sekiz sene önceye kadar devam eden ve Güney Kıbrıs’ın AB üyeliği ve Kıbrıs’taki çözümle hızlanıp artan olayların ve gösterilerin nedenlerini sadece son yirmi sene içerisinde aramaya çalışırsak hata yapmış oluruz. Bunun 1974 sonrası oluşan Kuzey Kıbrıs’taki yapıyla ilgili olduğu gibi 1974 öncesi ve sonrası meydana gelen Türkiye’den transfer edilen rejimle de muhakkak ilişkisi vardır. 1974 savaşında Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan iki yüz bin Kıbrıslırum bölgedeki taşınmazlarını, evlerini, emlaklarını, topraklarını bırakarak Güney’e göçetmiş, 1974 olaylarıyla Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde oluşturulan rejimde söz sahibi olan Kıbrıslıtürk egemenler aynen Türkiye’nin modeli olacak olan demokrasiden , insan haklarından, hukuktan, adaletten ve ekonomik planlamadan mahrum bir düzeni kuracaklardı. Bu düzen ganimetçi, rantçı bir düzendi. İlkönceleri yapısını Kıbrıslırumların bıraktıkları üzerinden oluşturmaya çalıştı. Kıbrıslırumların terkettiği yüzlerce fabrikayı Sanayi Holding adını verdiği bir kuruluşla oluşturdu ve bu kuruluş ilkönceleri depolanan Kıbrıslırum hammaddesini birkaç sene işleyerek ürettiklerini güçbela daha fazla komşu Arap ülkeleri ve Türkiye’ye ihraç etmeye çalıştı. Turizm alanında kurulan Turizm işletmeleri adlı kuruluş da Kıbrıslırumların bıraktığı otelleri çalıştırmaya koyuldu. Bu arada Türkiye’deki piyasaya hitap edildiği için Kıbrıslıtürk tüccara Avrupa’dan vergisiz battaniye, cam eşyaları ve daha bilimum mal getirme olanakları hazırlandı. Türkiyeli turist sırf turizm için değil ama alışveriş yapmak için Kıbrıs’a doluştu. Herşey ganimet gözlüğü ile görüldü. Yerüstüne çıkanlar başlarındaki klik ve liderlik ki pek tabi ki bu liderliğin başbuğu Cemaat lideri statüsünden sonraları ilan edilecek cumhuriyetin sözsahibi sayılacaktı, devleti elde ettikleri bu sistem ve kafayapısı ile yönetmeye soyunacaklardı. O dönemlerde(1975) keyfi kararlarla halkın bankalarda biriken Kıbrıs liralarına  el konulmuş ve daha sonraları daha düşük kurdan bu paraların karşılığı TL cinsinden ödenmişti. Bu paralara el konmasındaki amaç Kıbrıslıtürk tüccara geçerli para tedarik ederek Avrupa’dan mal ithal etmesini sağlamaktı. Herşey keyfiydi zaten ve Kıbrıstürk halk çoğunluğu ganimet telaşı, 1974 piyangosunun vurmasıyla savaş yoluyla zengin olma güdüsü ile büyük bir uyuşukluk içerisinde, ne demokrasi, ne hukuk ne de insan hakları arayışı içerisine girecekti.

Egemen klik 1974 yılında ikiyüz bin Kıbrıslırum nüfusun boş bıraktığı alanları doldurmak için Türkiye’den nüfus da getirmeye başlayacak, daha sonraları Türkiye derin devleti ve  kendi çıkarları için başta kalmak gayesi ile bu nüfusun oy etkisini de çok güzel bir şekilde kullanacaktı. Daha sonraları Kuzey’de bırakılacak ve Türkiye hükümetlerinin de baş belası olacak olan Kıbrısrum mallarına tapu verip en büyük hatayı yapacak olan da bu siyasal klikti. 1980’li yılların başlarına kadar bu şekilde hegemonyalarını kullanan Kuzey Kıbrıs’taki egemenler 1980’li yıllarda büyük bir açmaz içerisine düşmeye başladılar. Kıbrısrum birikimleri bitmeye yüztutmuş, Türkiye iç karışıklıklardan bu koca hantal gövdeyi taşıyamaz  duruma gelmişti. Dolayısıyla gümrüklere vergi konmaya, yavaş yavaş fabrikalar kapatılmaya, fabrikalardaki istihdamların azaltılmasına, Türkiye bütçesinden verilen para azaltılmaya başlanmıştı. İçte ise eşdeğer diye diye, Güneyli göçmenlere mal dağıtacaklar diye Kıbrıslırumların emlaklerini, egemenler, kendi aralarında paylaşmaya koyulmuşlardı. İşte şimdilerde AİHM’de Türk egemenlerinin ve de ilgililerinin başını ağrıtacak olan bu siyasal karar oldu. Hala daha da yapılan bu tahribatın travmaları devam etmektedir. Keni başlarına tapu verenler şu anda hem Türkiye’nin hem de Kıbrıslıtürklerin istemeden de olsa bu harcamayı yapmalarını sağladılar. Türkiye’deki 12 Eylül Cuntası darbe yaptıktan sonra burada solun güçlü olduğu ortaya çıkınca, solu pasifleştirmek ve kırmak için Cunta bir müddet için kamu istihdamlarını pompalamaya başlayacak ve fabrikalar yerine memurluğu kamuoyuna arzedecekti. Bunun yanında Türkiye’den getirilenlere de tarım alanlarında istihdamlar sağlayarak daha sonra oluşturacakları göçettirme politikalarına da zemin hazırlayacaklardı. 1981 yılında içteki plansız ekonominin ve de demokrasi yetersizliğinin şamarını Kıbrıstürk sol muhalefetinden yedikleri anda 12 Eylül Rejimi hemen imdatlarına yetişti. Zaten esasında Kuzey Kıbrıs’ı idare eden oradaki güçlerdi. Aslına bakarsanız Türkiye’yi idare eden esas güç de onlardı. Derhal sağ liberal bir partinin muhalefetle görülmesini özel baskılarla engelleyip onların çıkardıkları bir milletvekilini de sağa koalisyon kurdurarak solun önünü kestiler ve bilhassa Toplumcu Kurtuluş Partisi içerisinde odaklanan ve 1980 öncesi Türkiye’de sol fraksiyonlarla ilişkide olan solcu gençleri tasfiye etmek için TKP içerisinde eski yeraltı örgütü uzantılarıyla sağ manevralara girişerek, TKP’yi pasifleştirmeye ve zayıflatmaya çalıştılar. Partiden milletvekili transferleri başladı, istifalar oldu ve bu arada 1980’li yıllarda bu solcu kesimleri partiden tasfiye girişimleri başladı.

1981 seçimleri öncesi üretici potansiyeli öldürmeye çalışan Türkiye ve Kıbrıs Türk egemenleri bu defa da oy ve siyasal menfaatler için kamusal istihdamları pompalamaya başladılar. 1981 seçimleri öncesi devrin UBP hükümetinin 4000’e yakın memuru devlet dairelerine aldığını görmekteyiz. Üretim kapasiteleri atıl tesisler yerine kamu alanına istihdam depolanmasına gidiliyordu. Ve bu da Kıbrıslıtürkleri Türkiye’ye daha fazla bağımlı bir toplum haline getiriyordu. Buradaki Siyasal amaç Kıbrıstürk toplumunu bütçeye bağlayarak Türkiye bütçesine bağlamak ve daha iyi kontrol etmekti.

19.12.2000 tarihli Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Yürütme Kurulu’nun aşağıdaki bildirisi 30 yıllık Kuzey Kıbrıs Tarihini de özetler bir durumdadır:

 

KUZEY KIBRIS YAŞANMAZ OLDU !(1)

Halkların kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. Ancak kendi kaderine hükmedebilen halklar özgürlüğün, bağımsızlığın ve refahın tadına varabilir. Kıbrıs Türkü maalesef bunları hiç yaşayamamıştır. Her zaman tehdit baskı altında yaşamıştır. Yıllarca verilen mücadeleler doğru sonuçlar üretememiştir. 50’li yıllardan 1974’e kadar özgürlük mücadelesi verilmiş fakat sonuç özgürlük yerine bağımlılık ve halkın iradesinin gasbı noktasına varmıştır. Denktaş’ın ve çevresinin “Turancı zihniyeti” her zaman öne çıkmış ve Ankara’yla işbirliği içerisinde halkın kendi kaderini tayin etme hakkı bastırılarak gasbedilmiştir. 1974’ten sonra dıştan yönetilen ekonomik yapı, siyasi yapı halkımızı şiddetli bir şekilde devre dışı bırakmış ve edilgen bir konuma sokmuştur. Ülkemiz için Ankara’da ekonomik kararlar alınmaktadır. Kıbrıs Sorununun çözümüyle ilgili yine Ankara karar vermektedir. Sn Denktaş’sa marifetmiş gibi Ankara’ya hizmet etmekle öğünmektedir. Hükümetse Ankara’sız hiçbirşey yapılamayacağını hakımıza satmaya çalışmaktadır. Son günlerde bu politikalar o kadar sırıtmaktadır ki halkımızı derinden üzmektedir. Sokaktaki yurttaşımız bizim de insanca yaşama hakkımız yok mu? Diye feryat etmektedir. Diğer taraftan bu politikaların uşaklığını yapmayı alışkanlık haline getirenler ekranlara çıkarılarak şükran türküleriyle özgürlüğe susamış, barışa susamış Kıbrıs Türkünü yanıltmaya ve avutmaya çalışmaktadırlar. Halkımızın ezici bir çoğunluğu Ankara’nın ekonomik eylem planını ve paketini reddediyor. Kıbrıs Sorununun çözümsüzlüğünü ve meclisin önceki gün aldığı dolaylı görüşmeleri terketme kararını kabul etmiyor. Gerçek budur. Ne Sn. Denktaş ne de Hükümet bugünkü konumlarıyla halkımızı temsil ediyorlar. Bunu bildikleri için halk iradesine başvurmak yerine Ankara’nın memurluğunu yapmayı tercih ediyorlar. Meclisi de kendi maksatları doğrultusunda kullanıyorlar.

Kıbrıs Türkü’nün talepleri bellidir ve çok açıktır. Bu talepler “BU MEMLEKET BİZİMDİR;BİZ YÖNETECEĞİZ” sloganıyla ifade edilmektedir. Bunun anlamı halkımızın, kendi ekonomik, demokratik, siyasi yapılanmamıza karar vermek arzusunda ve ısrarında olduğudur. Kıbrıs Sorununun çözümünde taraf olma isteğidir. Halkımız söz, yetki ve karar hakkını talep etmektedir. Sn. Denktaş’ın ve Hükümet’in bu iddiaların geçerliliğine itirazları varsa buyursunlar; halka gidilsin. Halk doğruyu gösterecektir.

 

 

Not: Bu ilanı “Kıbrıs” gazetesi yayınlamayı reddetti.

KIBRIS TÜRK ÖĞRETMENLER SENDİKASI

-Devam Edecek-

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
217AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin