arşivUlus IrkadGayrı Resmi Tarihe devam ve İttihad ve Terakki üzerine -3- – Ulus...
yazarın tüm yazıları:

Gayrı Resmi Tarihe devam ve İttihad ve Terakki üzerine -3- – Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

ulusİttihat ve Terakki Osmanlı İmparatorluğu içinde önceleri Osmanlıcı bir bürokratik elit daha sonra da Osmanlı topraklarının kaybedilmeye başlamasıyla kaybedilen toprakları alma yönünde hareketlere girişmiş bir bürokratik örgütlenmeydi. Fransız Devrimi esaslarından daha sonra Pan-Türkist politikalara kadar dayandı. Şu anda Türkiye’de vesayet rejimini savunan militer bürokratik elitlerin aşırı milliyetçi-devletçi ideolojilerinin ilk öncüsü de İttihat ve Terakkiydi aslında.Belli ki Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar da bunlardan ilham almışlar ve Türkiye ulus devletini onlardan aldıkları ilhamla kurmuşlardı. Aslında Osmanlı Devletinin bir devamı olan bu devlet de bu örgütün askeri bürokratik kesimleri tarafından oluşturulmuştu. Türkiye topraklarını ulus devlet olarak koruma telaşı içinde olan bu elit kesimin daha sonra başgösterecek başkaldırılarda hiçbir hoşgörüsünün olmadığı ortaya çıkacaktı.

Masonik tarzda gizli örgütlenme olan İttihat Terakki ise kuruluşundan iktidarı tümüyle kaybedişine dek geçen sürede, suikastları, provokasyonları ve komplolarıyla ardıllarının neredeyse bir prototipi  olarak değerlendirilebilir. Partinin iktidarı ele geçirme ve onu koruma yönündeki tüm girişimlerinin tümüyle komplolar üzerine kurulduğunu söylersek abartmış olmayız… Ülke topraklarının hemen her yerinde   kendisine bağlı ancak farklı isimlerde gizli örgütlenmelere giden  İttihat ve Terakki döneminde, faili meçhul ya da faili belli olmasına rağmen failin serbestçe dolaştığı  siyasi cinayetler ,muhaliflerin sindirilmesi için etkin bir yöntem benimsenmiştir.İktidarı ele geçirme Babıali Baskını ile gerçekleşmişti, partinin yönetim için icazet  verdiği Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi muhalafetin sürgünü için bahane  olmuş, muhalif ya da İttihat Terakki taraftarı gazetecilerin kuşkulu cinayetlere kurban gitmesi yine muhalefet üzerine bir baskı aracına dönüştürülebilmiştir(Örneğin; Hasan Fehmi, Ahmet Samim).  Kuşkusuz dönemin konumuz açısından en önemli örgütlenmesi “derin devletin” köklerini arayabileceğimiz Teşkilat-ı Mahsusa’dır. Örgüt, Tunaya’nın deyişiyle  “İttihatçıların komitacı, eylemci, fedai ve hayalci yönünü bu kuruluş simgeler. Bu bakımdan İttihat  ve Terakki ile bütünleşmiş, onun alın yazısını belirleyici eylemlerde rol oynamış, onu örten “esrar”ın kalıcı bir öğesi olmuştur. Merkezi bir yapılanma özelliğinde olmasına rağmen birçok çevre örgütlenmesinden lojistik desterk sağlayan Teşkilat-ı Mahsusa’nın gücünü  önemli niteleyenlerinden birisi de bu yerel  ilişkileri ve bu ilişkilerin dahi, bir noktadan sonra gizliliğe gömülebilme becerisidir.   Özelllikle yerel burjuvazi tarafından kurulan ve yan unsurlarla desteklenen taşra örgütleri tüm Osmanlı toprağına  yayılmakla birlikte daha çok azınlıkların yaşadığı ve zenginliğin saptandığı bölgelerde ağırlıklı faaliyet göstermekteydiler. Bunlardan Erzurum’da kurulanın adı konumuz bağlamında ilginç ve açıklayıcı olabilir. Rumeli başta olmak üzere Doğu Anadolu ve Ege bölgesinde oluşturulan bu yerel birimlerin birçok çete savaşına katıldığını ve bir iç savaş olarak tanımladıkları bu çete savaşlarında çoğu faili meçhul olmak üzere binlerce kişinin öldüğünü resmi tarihin temel kaynaklarının bile yazmaktan kaçınamadığını görüyoruz.

Gönüllü müfrezeler ve çeteler kurarak gerillacı bir yöntem oluşturan, hapishanelerde bulunan mahkumları salarak onlardan taburlar kuran, bütçesi Savunma Bakanlığının-Harbiye Nezareti- örtülü  ödeneğinden sağlanan ve amacı düşman olarak tanımladığı her unsurla savaş olan Teşkilat-ı Mahsusa/İttihat Terakki “baştan sona İttihatçı ve fedai kalmaya” özen göstermiş ve eylemleri  kişisel ve toplu nitelikler taşımıştır.  Tunaya’nın tanımladığı kadarıyla “örgütün” temel yapısı budur ve “fevkalade heyecanlı ve inanılmaz eylemlerle dolu tarihini yazmak resmi kaynaklar yayımlanmadığı sürece olanaksızdır.

Uyguladığı politikalar-yanlış kampta yer alma!-nedeniyle emperyalist paylaşım savaşında başarısız olan İttihat Terakki merkezi umumisi savaşın ardından yeniden illegale çekilir, taşra örgütlenmeler- Teşkilat-ı Mahsusa ise isim değişiklikleri ile sonraki sürece dahil olur. Ancak en azından olmak kaydıyla ruhu iktidarını sürdürmeye devam edecektir.

Bir İttihatçı için   kendisini muhalefette  hissetmek kadar hahredici bir şey olamaz. Karizması gereği, İttihatçı , muhalefete alternatif gözüyle bakmadığı için kendisini iktidarın doğal kullanıcısı olarak kabul eder.

Sonuç itibariyle örgütün ismi değişse bile kalıcılığı esas olmuştur. Yüz binlerce ölümle sonuçlanan Ermeni tehciri ise Abdülhamit döneminde başlayan yerel kışkırtmalara son noktayı koymuştur. Diğer taraftan Teşkilatın kendisini  güçlü hisettiği döneme denk gelen bu süreç onun okunmasını sağlayacak ipuçlarını da deşifre olmasına aracılık etmiştir.  Çok sayıda komplo örneği içeren dönemden izleyicilerine  birçok önemli ders miras kalmıştır. Bu derslerin bir kısmını şu şekilde özetlemek olanaklıdır(Fikret Başkaya-Sait Çertinoğlu-Resmi Tarih Tartışmaları-3-,sf.34-35):

ı.İktidarın korunması, dolayısıyla devletin-derin devletin oluşturulmasına bu da merkezi gizli bir örgütlewnmenin zorunlu varlığına bağlıdır. İktidarın olmazsa olmaz aracı gizli örgütlenmedir. Diğer taraftan bunun özgün değil küresel bir devlet dersi olduğu unutulmamalıdır.

ıı. Siyasi cinayetler  özellikle de gazeteci cinayetleri muhalefeti ve giderek halkı sindirmede oldukça etkili bir yöntemdir.

Iıı. Türkçülük önemli bir ideolojik argümandır ve ulusal arındırma politikaları ve uygulamaları iktidar erkinin temel payandalarından biridir.

Ordu ile kuruluş ve örgütleniş doğası gereği her zaman iç içe olan yapılanmanın  merkezinde de ordunun yadsınmayacak bir etkinliği olduğu dikkate alınmalıdır.  Ancak bu merkezi umuminin  ya da asıl devlet partisinin tümüyle ordunun denetiminde  olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla uygulanan politikalarda ya da siyasi üslubun ve yöntemin belirlenişinde ordunun çok güçlü olmasına rağmen tek belirleyen olarak değerlendirimesi  yanıltıcı olabilir. Bu muhalefet şerhinden sonra;

Iv. İktidarın  dolayısıyla da devletin devamlılığının en önemli  koşulu, ordunun politik yaşamın tam merkezinde ve etkin erk unsurlarından birincisi olarak yer almasıdır. Bu durumun herhangi bir koşulu olamaz ve ülkedeki hiçbir siyasi hareket bu erkin denetiminin dışına çıkamaz. Silahlı Kuvvetlerin inisiyatifinin dışındaki her oluşum  sindirilmesi gereken bir muhalif hareket olarak değerlendirilmelidir.

Savaşı izleyen, İttihat Terakki’nin açık iktidardan uzaklaştığı işgal yıllarında Birinci Meclis-Ankara eksenli kurulan hükümet, “yeni devlet” oluşumunu öncelemekle birlikte, bu süreçte devam eden iktidar mücadelesi eskisinden farksız yöntemlerle sürüp gitmektedir. Yaşanan sadece dış bir savaş değil, en az onun kadar şiddetli bir iç savaştır. İktidarı ele geçirmek isteyen güçlerin o an’a  kadar görülmedik biçimde çeşitli oluşu, iç savaşın şiddetini artıran en önemli unsurdur. Birkaç örnek olayın anmsatılması, geleneğin bu süreçte  nasıl devam ettiğinin anlaşılması için yeterli olacaktır. Çerkez Ethem  olayı resmi tarihin tüm baskılarına rağmen hala farklı yönleriyle tartışılmaktadır. Ancak , “Susurluk”tan sonra ortaya dökülene benzer ilişkiler ağını en güzel bir şekilde öncele(sf.35)yen olay  , başlangıçta da söz ettiğimiz gibi, Mustafa Suphi’nin    boğdurulmasından Topal Osman’ın  öldürülmesine dek geçen sürecin bütünüdür.  Mec liste, kendisini  komünist olarak tanımlayan Dr. Nazım’ın, Mustafa Kemal’in muhalafetine rağmen iç işleri bakanı olmasının ardından, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Karadeniz’den Anadolu’ya geçişlerinin yaratacağı risk, onların Karadeniz’de eski bir İttihatçı-tetikçi olan Yahya Kahya tarafından öldürülmeleriyle giderilir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın dağılmasını takiben   onun bir devamı olan Karakol ve Mim Mim örgütlerinin bu süreçte çok önemli roller oynadığı bilinmektedir. Ne var ki Kahya, daha sonra İttihat Terakki’nin simgelerinden olan Enver Paşa’nın geri dönüşünü planlayınca bu kez bir başka tetikçi katil olan Topal Osman tarafından cezalandırılacaktır. Topal Osman bir başka görevini  ise yine bir muhalif olan Trabzon Milletvekili-Gazeteci Ali Şükrü Bey’i  mecliste telle boğarak yerine getirir (Türkiye onlarla mutlaka “gurur duyuyordur”- heykeli dikildiğine göre!). Ne var ki çok şey bilen Topal Osman da kısa bir süre sonra İsmail Hakkı tarafından öldürülür ve bu kişi duyulan gururun bir göstergesi olarak muhafız birliğinin başına getirilerek ödüllendirilir. Rutinin özeti budur.

İktidarı ele geçirenler  daha sonrada çok tartışmalı olay ve komploların ardından geride kalanları da kelimenin tam anlamıyla temizleyeceklerdir. İzmir Suikasti  olayı ve Menemen  Olayı bu sürecin   iki örnek köşe  başıdır. Terakkiperver Partinin ve daha sonraki  yıllarda Serbest Parti’nin kapatılması, bir komplo mahkemesine  dönüşen İstiklal Mahkemeleri, katliamları andıran idamlar, birçok gazetecinin  tutuklanması, nüve halindeki sosyalist hareketlerin Abdülhamit tarzı casus-jurnalci yöntemlerle ancak diğerlerinden daha az kanlı bir şekilde ezilmesi, İttihat Terakki dönemini anımsatan sürgünler ve Kürt sürgünleri, yoğunlaşmış bu şiddet dönemini özetlerken , dönemin adı “Takrir-i Sükun”dur! Ülkenin sessizliğinin sağlanmasının yolu zor’dan geçmektedir (sf.36).

İttihat ve Terakki  farklı yol ve yöntemlerle ulus konusunu irdelemeye çalışmakla birlikte küresel konjonktürün  dışında kendisini tanımlayabilecek güçten yoksundu. Bu yenilgiler emperyalizmle olan ilişkilerini niteleyen yenilgilerini getirende bu güçsüzlük durumuydu  Alman emperyalizmi ile flört başarısızlıkla da sonuçlansa önemli politik pratiğin kazanımına aracılık etmişti, ardından- belki de en başından beri! –zorunlu olarak başat  emperyalist güç  İngiltere’ye biat  söz konusu oldu ve bu biat durumu resmi ideolojinin mutlak güçlü olduğu  dönemde çeşitli siyasi argümanlar kullanılarak gizlendi. Ve ardından emperyalist rolün  değişimi ile birlikte ABD emperyalizmi ile olan ilişkiler gündeme geldi.   ABD emperyalizmine bağımlılık zorunlu olarak ABD gizli örgütleriyle beraberlikleri zorunlu kılıyordu…(sf.40).

Bu üç makalede Türkiye ve Kıbrıs tarihlerini etkileyen resmi tarihlerce pek yansıtılmayan ama Türkiye’nin gayrı resmi tarihlerinde yer alan muhakkak esas gerçekler üzerinde durmaya çalıştım. Bu konudaki tarihle ilgili yazılara devam edeceğim. Çünkü  gayrı resmi tarih içinde yer almayıp olayların asıl nedenleri olan gizlenen olaylar bizi gerçeğe daha fazla bağlamaktadır.

 

-BİTTİ-

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
215AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin