Erdoğan ve AKP Kurmayları Kıbrısta çözüm ve barışın henüz çok uzağındalar – Halil Paşa

3308

Tarih: 26 Eylül 2016…

Anastasiades ile Akıncı daha Mont Pelerin’e gitmek konusunda daha anlaşmamışlar. Ya da basında olayın tarihi henüz ilan edilmemiş.

26 Eylül’de muhtarları huzura çağıran haşmetli Cumhurbaşkanı, büyük bir hiddetle Lozan Antlaşmasını; halk arasında yaygın bir söz olan “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” deyişine atfen, “1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a razı ettiler. Birileri de Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada” nutkuyla ve “İşte şu an Ege’yi görüyorsunuz değil mi? Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu?” diyerek neredeyse 100 yıl önceki imzalanmış Lozan antlaşmasını beğenmediğini dillendirdi.

Sonra hızını alamadı; “her şey ortada” diyerek ortada olan şeyin ne olduğunu da açık etti yüce başkomutan…

Oralar bizimdi. Oralarda bizim camilerimiz, mabetlerimiz var ama şu anda hala Ege’de kıta sahanlığı ne olacak, havada, denizde ne olacak bunları konuşuyoruz, hala bunun mücadelesini veriyoruz.

“Niye? İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler…(1)

O yıllarda müzakereci olan İnönü ve arkadaşları hakkını vermiş olsaydılar eğer, Ege adaları bugün bizim olacaktı ve Yunanistan’la kıta sahanlığını müzakereye gerek kalmayacaktı” demeye getiriyor Erdoğan başkomutan.

Böylece Ege Adaları 90 küsur yıl önce masada beceriksiz Atatürkçü diplomatların verdiği, ama gönlümüzde bizim (yani Türk Milliyetçisi ve İslamcılarının-hp) olan ve yıllardır bir türlü aklımızdan çıkar(a)madığımız, kim bilir geri almak için de fırsat kolladığımız yerlerdir. Bir yandan Yunanistan’a gözdağı vermeye, diğer yandan da içeride seçmene, kendisinin Atatürk Cumhuriyetinden çok daha fetihçi ve ülke çıkarlarını çok daha iyi savunan bir lider olduğu mesajını iletmeye mi çalışıyor sayın başkomutan böylece?

Zaten siyasilerin en büyük derdi de “en” görünüp bir sonraki seçimlerde yeniden seçilecek kadar oyu garantiye almak değil midir?

Erdoğan’ın bu sözlerine Yunanistan Milli Savunma Bakanı Kammenos’tan 1 Aralık 2016 tarihinde zehir zemberek bir açıklama geldi. Kommenos, Erdoğan ve AKP’nin hiç de hoşuna gitmeyeceği şu demeci verir: “Lozan Anlaşması’nı feshetmek istiyorsa Sevr Anlaşması’na geri döneceğiz…”

Bunun anlamı; “Lozan’ı beğenmiyorsan Sevr’i al!” dır.

Yunanlı Bakan ayrıca Erdoğan’ı, hüsrana uğradığı Suriye politikasından dolayı salakça açıklamalarda bulunmak, dizleri üzerine düşerek Putinden Suriye konusundaki açıklamaları nedeniyle özür dilemek zorunda kaldığını nutkediyor. Böylece o da Erdoğanın ancak Türkiye’deki seçmenini ajite edebileceğini ancak Yunanistandaki seçmeni ajite etmenin kendi görevi olduğunu anlatıyor meslektaşına…

Tabii AKP’lilerin kendisini dünya lideri olarak tanımladığı Erdoğan için Yunanlı Bakanın sarf ettiği bu sözler, TC Dışişlerini elbette anında harekete geçirir ve aynı sert üslupta cevap gecikmez:

“Gelişmeleri sağduyulu bir bakış açısıyla değerlendirme ve ifade etme kapasitesinden yoksun olduğunu bildiğimiz Yunanistan Milli Savunma Bakanı’nın 1 Aralık günü sarf ettiği Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik ifadelerini kendisine aynen iade ediyoruz.

Daha başka ne der TC Dışişleri?

Kıbrıs Adası’nda terör ve tedhiş eylemlerinde bulunmuş olan EOKA örgütü irtibatlı kuruluşları geçtiğimiz günlerde ödüllendirecek kadar izan kaybına uğrayan Milli Savunma Bakanı’nın tutumu iki ülke arasında geliştirmeye çalıştığımız iş birliği çabalarına zarar vermektedir.

Son olarak da Yunan Bakan, “devlet sorumluluğuna ve ciddiyetine uygun hareket” etmeye davet eder.

………………………………………………………..

Türkiye ile Yunanistan arasındaki bu son diplomatik dalaşmanın, elbette birçok bakımdan Kıbrıs Sorununu da ilgilendirdiği aşikardır.

Çünkü:

1.Türkiye, Lozan Antlaşmasıyla yalnızca Ege adalarını Yunanlılara bıraktığını ilan etmekle kalmayıp, aynı zamanda önceleri bir Osmanlı toprağı olan ve sonra İngilizlere kiralanan Kıbrıs’ın da yasal olarak İngilizlerin olduğunu kabul ve tescil etmişti.

Dolayısıyla Erdoğan’ın Lozan Antlaşmasına karşı olduğunu deklere edişi, Ege adaları ile sınırlı değildir. Türk Ordusunun asker ve siviliyle 1974’den beridir adeta bir ilçesi durumuna dönüştürmek üzere olduğu Kıbrıs’ın Kuzeyi düşünüldüğünde, Ege adalarını alamadığı için Atatürk dönemi diplomasisine kızan Erdoğan’ın Kıbrıs’tan gönlüyle çıkabileceğini, çözüm ve barış olacak diye, garantörlükten vazgeçebileceğini, üs almadan askerini çekeceğini, TC vatandaşlarını azaltacağını varsaymak, tam bir siyasi safdillik olur.

2. Öte yandan Kıbrıs’ta terör ve tedhiş eylemlerinde bulunduğunu ileri sürerek, EOKA’ya ödül veren Yunan Savunma Bakanını akıl ve izan kaybına uğramakla suçlayan TC Dışişleri Bakanlığı, kendisi de Yunanlılarla Kıbrıslırumların aynı şekilde terör ve tedhiş eylemlerinde bulunduğunu iddia ettikleri TMT’ni kurduğu, yıllarca yönettiği ve hala ödüllendirdiği de bilinmeyen değildir. Bu safhada, bu akılla Türkiye’nin masada Akıncı’ya; “Siz ayrı bir devletsiniz. Sen toplumunun lideri ve görüşmecisisin. Karar senin ve cemaatinin. Aslolan KKTC’nin çıkarlarıdır, Türkiye’ninkiler buna tabi ve talidir.” Demesini kimse beklemez.

Lozan Antlaşmasına göre Ege adalarının karşılığında hiç olmazsa Kıbrıs’ı aldığına sevinen Erdoğan’ın, ana muhalefet partisi CHP lider ve kadrolarının, Kıbrıs Sorununa; “Kıbrıs Türkiye’nin Milli Davasıdır”, “Türkiye’nin Kıbrıs’ta stratejik çıkarları vardır” “söylemli yaklaşımları da işin diğer yönüdür. Bu nedenle her olası bir çözüm ve barış ihtimali belirdiğinde, 2002 Kasımından beridir, CHP’nin tıpkı Demirel ve dönemin TC’li generalleri gibi AKP’ni ve Erdoğan’ı “ver kurtul” ile suçladıkları da bir vakıadır.

İşte yukarıda açıklanmaya çalışılan bu iki neden göz önüne alındığında, AKP ve Erdoğan büyük bir dış baskı ile karşılaşmadığı, siyasi hata yapıp da başları sıkışmadığı sürece, Kıbrıs Sorunu’nu çözmek için hiç de acele etmeyeceği aşikardır.

Bu nedenlerden dolayı, onca çabaya rağmen, yakın gelecekte, Kıbrıs Sorununun çözümü ve barışın inşası konusunda, ufukta çok da ümitvar olacak gelişmeler yok gibidir…

 

(1)26 Eylül 2016 tarihinde TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip’in muhtarlara yaptığı konuşmadan…