Devlet örgütünün yasalara bağlı olduğunu denetlemek akla gelmiyor – Alpay Durduran

4265

Devlet hukuk devleti ise ve verimli bir çalışma ve gelişme isterse mutlaka yasalara devlet görevlilerinin uyması ve yapılan işlerin denetlenip kayda geçirilmesi gerekir. Yasada ne olduğu ve yanlış olup olmadığı ondan sonra önem kazanır. Başbakan ve bakanlar Türkiye’den gelen işar üzerine yasaklı örgütler listesi çıkardı ama şimdi bir yasaklı örgütten kaynaklanan kitap bulundurdu diye insan tutuklandı ve mahkemede tutukluluk emri verildi. Sormak gerek bu kadar çok yetkili laf ettiği halde polisin bu yakalamasını ve tutuklattırma istemini hangi tespitlerine göre yaptığını, bu işin yasalara uygun olup olmadığını ve mahkeme denetiminde hangi somut bilgilere dayanıldığını zahmet edip de öğrendiler mi?

Sonundan başlayarak ele alırsak mahkemede polis ne ibraz etti ve neden tutukluluk istedi öğrenildi mi? Bir insanı tutuklamak bir infazdır ve cezalandırılmış olmaktadır. Kim ne zaman o insanın hakkını koruyacaktır. Bir demeç verip de bizde yasaklı yayın yoktur demek yetmez. Olsa da olmasa da başbakan veya bakan yasaya kabahat bulup işin içinden sıyrılamaz. Yasaklı yayın istemeyen insanların gönlüne hitap etmek hoş olabilir ama yetmez. Tutukluluk için hatta evine girip de yayın el koyması yapılması da için çok hassas davranılmalıdır. Bir polis amiri veya yasa olmasa da amir görülen birisi yöneltse de evine girmek ve suç emaresi diye eşyasına el koymak bir tacizdir. Tutuklanmasını talep etmek bir suçtur. Mahkemenin de gerekli ve yeterli tanıt göstermeden tutukluluk emri vermesi yangına ateşle gitmektir.

Kim şimdi daha güvenli ülke olduk diyebilir? Şimdi evinde yasaklı örgütler tarafından yayınlanmış bir şey evinde varsa hiçbir suç işlemediği halde cezalandırıldı. Hem de suçlu bulunmadan ve halka ilan edilerek iki gün cezasını çekmek zorunda oldu. Kanıt diye ileri sürülen yalnızca bir kitabı evinde bulmaları oldu. Suç ise yasaklanmış bir örgütle ilgili olarak bir yasak olmayan bir kitabı bulundurmak olarak ilan edildi. Ama mahkeme hiçbir gerekçe olmadan tahkikatın yapılması için tutuklu kalmasına emir verdi. Polise buna tutukluluğa gerek duyulmasının nedenlerini sormamış olmalı ki haberlerde yer almadı. Neye dayanarak evine girildiğini de sormadı. Haberleri yapanlar da peşinen ceza almak olan evde aramayı hangi gerekçelerle yaptıklarını da öğrenip habere yazma gereği duymadı.

Basında verilen haberlere göre yasak yayın listesi vardır ama sonra da öyle bir liste olmadığı açıklandı.

Bu arada Kıbrıs tan da yasaklı örgütler olduğu açıklandıydı ki bildirileri sokaklarda dağıtılmakta idi. Onları yasaklı yayın sayıp onları bulmak suçluları saptamak için de harekete geçilebileceği anlaşıldı.

Şimdi evlerimizi arayıp p bildirilerden bir yerlerde kaldı mı diye bakacak mıyız? Bulunursa yasak olsa bile okuyanın evine baskın mı yapılacak?

Unutmayalım ki bir kişinin kasasında yasaklı şeyler bulundu diye hapis cezası verilmiş ve o kişi tutuklanmıştı ama sonradan kasasına aramayı yapan polis belli olduğu halde soruşturma sonucunda o kişi ki Ermeni idi, kasasında öyle bir şey bulundurmamıştı, polisin oraya koyduğu açıklanmıştı. Ancak o polis sorgulanıp cezalandırılmamıştı.

Bir suçsuz haksız yere cezalandırılacağına bırakın yüz suçlu ceza yemesin diyen hukukumuzun veciz sözü çiğnenmişti. Yaşlılarımız sömürge zamanında böyle sakatlıkların yaşanmadığını bilirler. İngiliz hukukun içtihatları geçerlidir. Ona rağmen ceza yasasında yasak yayın listesi yapma yetkisi olmasını ileri eskidiğini ileri sürmek ve suçu yasalara atmak kimseyi kurtarmaz. Yasa değişse de bir yerden emir alıp burada suçlu avına çıkmak için yasa gereği duyulmaz. Hukukun bittiği yerde tahrik edilmiş halkın şakşaklarıyla suçsuzlar ezilir. Yarın başkanlık rejimine de geçilir.

Cumhurbaşkanı patladı ve nüfusumuzu ile bilemiyoruz yeter dedi ama daha geçen yıl muhtarlar yasasını geçirdiler. Ona göre her muhtarlıkta yurttaş da kiracı da konuk da kaydedilecek ve muhtarların özlük hakları artırılacak dediler ama yasayı yapanlar gereğinin yapılıp yapılmadığına hiç bakmadılar. Nüfus sayımının eve kapatılmadan yapılacağının müjdesini ilk verdiklerinde 1984 yılıydı. Nüfusu bilemiyorsak o özeldeki çalışanların kıskandığı yüksek ücretli memur, müdür ve müsteşarlar neden sorgulanmıyor. Bir yasayı yapacaksan yapabileceğinden emin olman gerek. Görev yapıldı mı diye görüp de istatistiklerini tutmazsan ne başarı göstergen olur ne de iş yapılır. Yalnızca mazeret dinlersin. Siyasiler en tepede ve göz önündedirler onlara sövüp sıyrılmak işlerine gelince onların arkasına sığınıp kurtulurlar ama halk yapılmayan işi görür ve iktidardan, genel durumdan şikâyet dağ gibi olur. Mahkemeler bile topun ağzındadır. Ama yargıçlardan şikâyet değil yargıdan şikâyet olur çünkü yargı da yönetim birimidir. Etkin ve verimli yönetim kuralları onlar için de gereklidir. Dünyada yargısının başarısı için başarı göstergeleri saptamayan ve onların istatistiklerini toplayıp da yıllık denetimini halka sunmayan ileri bir ülke yoktur.

Rum yönetimini bu açıdan ele aldılar ve sınıfta kaldı. Şimdi köklü bir reform çabasını izliyoruz. Hatır gönül işi ile idare ede ede yozlaştırdıkları yargının reformdan başarılı çıkmaması için çıkar çevreleri hareket halindedirler. Siyasileri kullanmak için devrededirler.

Ders alalım ve Akıncı’nın dediği gibi “Her şeyiyle ortaya koyalım ondan sonra da dönüp önümüze bakalım, nereye gidiyoruz, ne yapmak istiyoruz, bu ülkede neyi nasıl planlayıp ne şekilde götüreceğiz bundan sonraki gelecekte. Eğer bunları yapmazsak bu yakınmalar hiçbir zaman bitmeyecek”. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs Türk halkının kendini, hakkını ve varlığını korumanın bilincinde olabilmesi gerektiğini, bunun başka yolu olmadığını vurguladı.

Ancak bir devletin işleri yıl başında yıllıklarla kararlaştırılır ve sonunda bizde üç yıllık programla yürürlüğe konur. Yani üç yıl daha oturup beklemekle karşı karşıyayız. O orta vadeli programı es geçip bir reform daimî komitesiyle işe sarılmalı ve yönetimde reform için AB desteği ile başlayan çabayı rica edip sürdürelim. Yoksa parça işlerle bir yere varamayacağız. En alt memurun eline bile görev yetki ve sorumluluklarını yazılı olarak verebilecek şekilde işeri düzenleyelim ve tüm işlerin kaydı ve sicillere işlendiğine emin olalım. Yoksa bizi yargıç bile kurtaramaz. Seyahat yasağı konan o cezalıyı hiç değilse cezaevinden kurtardık ama bir daha öyle yargıç da bulamayacağız.