Devlet – Aykut Bektaşoğlu

641

Nedir bu devlet denilen şey?

Soru çok mu basit?
Ben kendi cevabımı vereyim:

Sermayenin dünya diktatörlüğünü kabullenen ve bunun dışındaki davranışların tümünü suç ve marjinal sayan hepimiz. İtaat ettiğimiz anayasalarımız ve yönetim organizasyonları adına yaptığımız ve onay verdiğimiz her şey. Parçası olduğumuz, elle tutulur varlığımız…
Cevaplamaya tenezzül bile etmezsin. ‘Bu da soru mu? Sen bunu nineme de sorsan, o da bilir.’ Diye soruyu aşağılarsın belki de… Biliyorum da yanıtlamıyorum, izlenimi verirsin.
Çocukken öyle derdik. Ninem de bilir, derdik. Yani aslında, bunu herkes bilir. Bana sorulacak soru mu bu? Demek anlamında. Fakat artık bu söylem pek kullanılmıyor. Herkes daha bilimsel tavırlar koyuyorlar! Kamuoyu, sokaktaki adam, sokaktaki kadın…

Eşiklikçi tavır, sokaktaki insan diyebilir…
Yani, demek ki eski nineler kamuoyuydu bir yerde. Her şeyin ortalamasını kestirebilirdi. Aşağı yukarı bir tespitte bulunabilirdi. Öyle bir imajı vardı. Yakışıyordu. Diğer yandan da bilge bir imaj sahibiydi ve hak ediyordu…

Mesela eski ninelere, nedir bu devlet denilen? Diye sorsanız, ‘Şeyinizden devlet mevlet uydurmayın, kendi işinize bakın. Devlet odur. Derdiniz gücünüz laf.’ Diyebilirdi.

Bundan daha doğru tanımlamayı, sen ben yapamayız mesela…
 

İçinde devlet geçen cümleler:

  • Devlet malı deniz yemeyen keriz.

Devlet denen iş yerinde, elde edilebilecek hazır kaynaklar var. Sen orada görevlisin. Bu kaynak herkesin. Sen de herkes değil misin? Aptal olma.

  • Devlete zeval gelmesin.

Ne kadar kötü durumda olursak olalım. Yeter ki bu organizasyon bozulmasın. Şükür diyelim. Tek başıma bir hiç ve karaktersizim.

  • Çocuğu devlete sokarsak, geleceği garanti altında olur.

Bu düzen kötü. Yaşama şansımız düşük. Devlet denen organizasyon, herkesin ölümüne savunusu altında. Güvenli bir yer.

  • Devlete karşı çıkılmaz.

Böyle gelmiş, böyle gitmek zorunda.

  • Devlet düşmanı.

Her kim ki, yönetilmek istemez, kendi kendinin iktidarı olmak ister, özgürlükte sınır tanımaz, hepimizin düşmanıdır.

  • Devlette yönetici.

Makam başında, kendini allame-i cihan zanneder, sokakta küçücük bir bittir.

  • 30 yıl devlete hizmet vermiş.

Bir gün olsun, son bin yılda, devlet zulmünden dolayı, kaç milyar insanın dünyaya geldiğine pişman olduğu sorgulamamış.

  • Devlet ihalesin.

Bu bir lütuf. Yakaladın mı? Affetmeyeceksin. Kim olsa, elde etmek için, her yalanı yapacak…

 

Soyut bir devlet varsayımına, sözde eleştirel ya da isyankar olmanın anlamı yok. Yaşam tarzımız bu. Ya göze alıp hayat tarzını değiştireceksin ya da susup oturacaksın. Çok şükür diyeceksin…
Yani biraz anlamsız kaçıyor. Şuna muhalifiz, buna muhalifiz, karşıyız falan. Karşısın da, karşıyım dediğin her şeye müteşekkir olmaktan zerre kadar geri kalmıyorsun. Keyfin yerinde.

Görünen o ki devlet denen şey daha uzun bir yaşam tarzı olarak tarih yazmaya devam edecek…

Devletli yaşamı ve her konuda idarecisinin olmasını sevmişe benziyor insan. Kendi kendini aşağılatmak enteresan…

Fakat tersi, şimdilik mümkün olmasa da, aşağılanmışlık durumlarını savunmak, içselleştirmek hiç hoş değil diye düşünüyorum.

Başka bir yaşamdan korkuyoruz. Korkağız…