yaklaşımlarÖzkan YıkıcıAmerika’dan Yeni Zelanda’dan gelen esintiler – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Amerika’dan Yeni Zelanda’dan gelen esintiler – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Olaylar akıp gidiyor. Hangisini ele alacak sorusu hep kafamda dolaşır. Bazısı hiç bilinmeyip ilgilendirilmeyen, bazısı yanlış öğrenilen ve bazısı da sırf çıkar adına öğrenilip savunulan, çök yönlü gelişmeler oluyor. Bunlar, resmen etkileri oldukça sarsıcı halde gelip vuruyor. Yaşanan koşullar, öncelik verme ve gündem yaratma kısgacındayken, medya algı operasyonları ayuka çıkmanın da katgısıyla, banbaşka yerlere giden tutumlar da gayet normal hale geldi. Seçki yaparken, önemi, bilinmesi gerekmenin önceliği ile yanlış öğrenmenin olumsuzluklarını da düşünerek, konu seçmek de önemlidir. Bu yazımda Amerikadaki gelişme ile Yeni Zelanda da düşünülmesi gereken tutumlarla alakalı makale seçkisini yaptım.

***

Geçen hafta sonuna doğru, ABD merkezinden, önemli haber yayılıyordu. Türkiyedeki Tele 1 kanalında, Yılmaz Polat da ilgili bilgiyi geçiyordu. Burada konuyu duyan ya gayet normal karşılayacak, yada bize neyle geçiştirecek durumdayız. Ama, gerçekten önemlidir. Üselik, konuylan alaka sağlık olunca, Korona salgınının kuşatması altındayken ilgili haber daha bir öneme geliyor.

Olayı özetleyelim: Amerikaada ilaç büyük şirketi, birçok devlet yetkilileri ve birokratına, rüşvet vererek ilaç satışını artırmayı gerçekleştirdi. Önemli kar yaptı. Muhasiplerin denetlemesi ve vergi müfetişlerin soruşturmasıyla konu açığa çıktı. Şirket, direnmedi. Suçu kabulendi. 21 Milyon Dolar ceza ödedi. Kolay deyil, tam 32 milyon dolardan söz ediyoruz.

Buraya kadar yine çoğunluk “bize ne” derken, bazısı da kısa ezbere sarılıp brakıyor! “Dünyada herkes yapar”! Konunun içeriği biraz genişleyince de rüşvet verilen ülkeler ortaya seriliyor. Türkiye, Rusya, Brezilya ve Kolonbiya isimleriyle kulağımız duymaya başlıyor. Biraz daha genişleyip, somutlanınca da Türkiyeye 1 milyon 00 bin dolar rüşvet verildiğine raslıyoruz. Bu miktarla 6 milyon 300 bin dolar da kar yapıldığı bilgisini görüyoruz. İlgili rüşvetin ikibinlerin 12 15 yılları arasında verildiği de bildiriliyor…..

İlaç tekelerinin dünyada sermaye gücü olarak ikinci sıraya geldiğini, sağlık sistemindeki sektörler gerçeğiyle düşünürsek, konu örneği oldukça ders vericidir. Şimdi beklentiler şunalr: Amerikadaki ilaç tekel şirketi bu rüşvet vermeği kabulenip cezasını da ödiyor.Sıra ilgili ülkelerde rüşveti kimlerin aldığı sorusunda yoğunlaşıyor. Yüzbin dolarlık kişisel rüşvet verme olduğu kabulenişi vardır. Ozamanın sağlık bakanlarının mutlaka açıklama yapması gerekiyor. Tabi, ilgili ülkelerde demokratik kurumsalaşma var ve ahali yolsuzluk ile rüşvete karşı duayrlıysa! Şimdilik, en yakından bildiğimiz Türkiye de konuyla alakalı resmi açıklama yok. Birkaç kanal ve gazete haberi verdi. Ötekiler görmezden geldi…

Beni yakın tarihteki benzer olaya taşıttı: Lokergeyt sgandalı: büyük Amerikan uçak şirketi, uçakları satmak için ülkelerin siyasilerine rüşvet verdi. Birçok uçağı böyle satarken, konu ortaya çıkar. Yine, birçok ülke içinde Türkiye de vardı. Öteki ülkeler, konuyu soruşturup, rüşvetcileri açığa çıkardılar. Tek yapmayan, Türkiye! Böyle bir yakın tarih anımsanma da beynimden parmaklarıma geliverdi.

Tekrar edelim: şirketin de kabulenip ceza ödediği sonuç var. Türkiye, Brezilya, Rusya ve Kolonbiyaya rüşvetler verilip şirket ilaç satıp büyük karlar yaptı. Sağlık sektörleşmesi, ilaç tekeleri ve insan seçenekleri arasında sıkışıp kaldım. Üstelik, korona salgınıyla çöken sağlık sistemindeki ilaç tekelerin sorgulandığı koşulda ilgili gelişme oldukça yankı getirmesi gerekir. Tabi, insanlarda sağlık ile insan kamusal düşüncesi kaldıysa!

***

Gelelim Yeni Zelandaya: Son dönemde Yeni Zelanda oldukça dünya gündeminde örneklem olarak verilmeye başladı. Korona salgınındaki aldığı tutumla, gösterdiği başarı, IŞİD militanının katliyamı sonrası ortaya konulan duruş ve şimdi ırkçılıkla mücadeledeki bazı tavırlar, ülkeyi konuşturtmaya yetiyor. Tabi, Sol başbakanın da aldığı siyasal duruşun da katgısı oldukça önemlidir….

Seksenlerin ortasından sonra, yine Yeni Zelandada sol başbakan seçimi kazandıktan sonra takındığı tutumla, ülke dünya siyasetinde zaman zaman konu oluyordu. Son tutum şu: Amerikada patlayan ırkçılık karşıtı protestolar, burada da karşılık buldu. Önemli tavırlardan birisi de şu: zamanında Yeni Zelandayı sömürüp katleden general heykeli yıkıldı. Irkçılık simgesi olduğu vurgulanıp nehiere atıldı. Sömürgecilik simgesi olması nedeniyle simge yıkıldı. Şu tartışma da beraberinde geldi: faşistler, sömürgeciler, diktatörler ve benzerleri, halka kendielrini kabulendirmek veya baskıyı hisetirme adına simgeleştirme sanatına da sarılırlar. Heykel, resim, sokak adı ve benzeri simgelerle kendilerini tabulaştırıp yaşatmaya çalışırlar.

Son ırkçılık protestolarıyla uyanan düşünce, otoriter ve sömürge simgelerine de yönelme sonucunu getirir. Öfke ve tepki yanında, uyanış sonucu kendielrini yaşatma adına ypılan heykeler de yıkılır. Nitekim,ırkçılık karşıtı tepki yanında, onu simgeleyen şekler de elbet nasibini alıyor. Sistemler, resmen bu simgelerle varlığını kültürleşip yaşatmaya uğraşırlar. Oluşan öfkeyle yönelinen hedef olma, eylemin de siyasal yönünü anlamamıza yardımcı etkendir. Kıbrısta da böylesi siyasal tabuyla kuşatıldık. 12 Eylül generalerinden Ersinin camisi veya başka otoriter liderler Türk simgeli sokak isimleriyle nasıl yaşatıldığını yaşayıp kabuleniyoruz. Bunun nedenini dahi düşünmüyoruz. Beşparmaklardaki büyük bayrak hikayesine ise diyecek yok. Üstelik bunları birer başarı ve büyüklük imgesi olarak tabulaştırılması da oluştu…

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
234AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin