26 Nisan 1986’daki Çernobil faciasının 34. yıldönümünde bir basın açıklaması yapan Nükleer Karşıtı Platform (NKP), Çernobil kazasının nükleer çılgınlığının yarattığı bir olay olduğunu vurgulayarak nükleer macerasından vaz geçilmesi çağrısında bulundu.

26 Nisan 1986’daki “Çernobil faciası”nın 34. yıldönümünde bir basın açıklaması yapan Nükleer Karşıtı Platform (NKP), Çernobil kazasının nükleer çılgınlığının yarattığı bir olay olduğunu vurgulayarak nükleer macerasından vaz geçilmesi çağrısında bulundu. Açıklamasında Çernobil faciasının nükleer macerasının dünyaya nelere mal olacağını yeterince gösterdiğini vurgulayan NKP, Mersin ve Sinop‘ta yapılmak istenen nükleer santral projelerinin durdurulmasını da isyteyerek, “nükleere değil, sağlık ve yoksullukla mücadele için yatırım yapılmalıdır” dedi. Nükleer Karşıtı Platform (NKP) tarafından yapılan açıklama şu şekilde:

ÇERNOBİL’İ UNUTMADIK!

Çernobil Nükleer Güç Santralı’nda 34 yıl önce yaşanan nükleer facia unutulmadı! Enerji ve silah çılgınlığı rekabetinin, insanlığın başına neler getirebileceği en acı sonuçları ile Çernobil Nükleer Santralı’nda yaşanan kaza sonrasında yaşanmıştır. Arada geçen onca yıla rağmen felaketin boyutlarının katlanarak arttığı, nükleer santralların sadece ölüm getirdiği görülmüştür.

Ukrayna’da bulunan Çernobil Nükleer Güç Santralı’nda, 26 Nisan 1986’da insanlık tarihinde görülmemiş bir facia yaşanmıştır. Yüzbinlerce insan yaşamını yitirmiş, yüzbinlerce insan evini terk etmek zorunda kalmış ve kilometrelerce alana yayılan radyoaktif maddeler kanser vakalarında artışa neden olmuştur. Kitlesel bir cinayete neden olan kaza sonrasında bölge, yüzyıllarca açılmamak üzere kapatılmış, milyarlarca dolarlık kayıp oluşmuştur.

Çernobil kazasının ardından Fukuşima’da yaşanan kaza ile tehlike çanları tekrar çalarken, diğer nükleer santrallardan sızan radyoaktif maddeler ve nükleer atıklardan kaynaklı sorunların ise üstü örtülmüştür.

Çernobil bölgesinde, 4 Nisan 2020 tarihinde çıkan orman yangını ile de yeni bir felaketin eşiğine gelinmiş, günler sonra kontrol altına alınan yangın sonrasında bölgede radyasyon seviyesi 16 kat artmıştır. Alınan onca önleme rağmen insanlığın olası bir yangın ya da küçük bir hata ile ne kadar vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağı bir kez daha hatırlanmıştır.

 

NÜKLEER SANTRAL DEĞİL, SAĞLIKLI YAŞAMAK İSTİYORUZ

Ülkemizde ise Çernobil ve Fukuşima facialarına yarattığı yıkıma rağmen; Mersin-Akkuyu, Sinop-İnceburun’da halkın itiraz çığlıklarına inat, büyük risk taşıyan bu projelerin uygulamaya konulması için harekete geçilmiştir. Uyarılar dikkate alınmamaktadır.

Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs nedeniyle binlerce insanın hayatını kaybettiği bu zorlu dönemde, önemli risk alanlarından birini oluşturan inşaatların biran önce durdurulması ve çalışanların ücretli izinli sayılması çağrılarına kulaklar tıkanmış, Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nda inşaat çalışmalarına devam edilmiştir. Yaklaşık 6 bin işçinin hayatı, hırs uğruna gözden çıkarılmış, sermayeden yana tercih kullanılmıştır.

Virüs salgınında zirve yapan Rusya’dan santralda görevlendirmek üzere çok sayıda işçinin ülkemize geldiği iddiaları ise salgının yayılmasını arttıracağı gerekçesi ile büyük tedirginliğe neden olmuştur. Kamuoyunda inşaatın devam etmesine yönelik oluşan tepkileri karşısında ise “70 yıllık stratejik nükleer hayalinin gerçeğe dönüştüğü, Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşaatının atom çekirdeği üzerinde yükseldiği, büyük ve güçlü Türkiye hayaline emin adımlarla yüründüğü” şeklindeki açıklamalar büyük şaşkınlık yaratmıştır.

Halk sağlığını korumak öncelikle iktidarların görevidir. Uluslararası çıkar çevrelerinin çabalarıyla ülkemize; pahalı, kirli ve tehlikeli teknoloji hayata geçirilmelerine izin verilmemelidir. Olası bir kaza sonrası yaydığı radyasyonun etkileri yüzyıllarca devam edecek, atık sorunu çözülmemiş santralların, canlıları ve doğayı yok edeceği açıktır.

Nükleer santralların dünyada birim maliyeti en yüksek elektrik üretim tesisleri olduğu da ayrıca unutulmamalıdır. Akkuyu ve Sinop nükleer santralları için verilen alım garantileri ise ucuz enerji iddiasını bizzat yalanlamaktadır. Ülkemizin nükleer santrallardan üretilecek enerjiye ihtiyacı yoktur. Nasıl bir anlayışla, ne pahasına, kimler için bu nükleer santral yatırımları yapılıyor? Tüm bu soruların yeniden yanıtlanması gerektiğini hatırlatıyoruz.

 

NÜKLEER İÇİN DEĞİL, SAĞLIK VE YOKSULLUKLA MÜCADELE İÇİN YATIRIM

Çernobil’in 34. yıl dönümünde, nükleer uygulamalarda en küçük riskin gerçekleşmesinin binlerce yıl geri dönülmez sonuçlar doğuracağının önemle altını çiziyoruz. Bu nedenle nükleer uygulamaların enerji gereksiniminde kullanılmasından, nükleer santral uygulamalarından vazgeçilmesini bekliyoruz.

Kapitalizmin çevre ve canlılar üzerindeki yıkıcı etkisinin sonuçları, küresel salgın ile birlikte gözle görülür hale gelmiştir. Yoksulluk ve açlık artarken, salgın hastalıkların kol gezdiği bir ortamda, bir avuç sermayedarın daha da zenginleşmesi adına atılan adımlara göz yummayacağız. İnsanlığın ve doğanın sınırlarını zorlayan bu yatırımların, kitlesel cinayetlere neden olmasını istemiyoruz. Çağrımızı yükseltiyor, tarihsel bir sorumluluk anlayışı içinde nükleer santralların yaşantımızdan sonsuza kadar çıkartılmasını istiyoruz.

Çernobil’in yıldönümünde; ölüm getiren teknolojiler yerine, sağlıklı bir yaşamı savunuyor, nükleer santrallara aktarılan kaynakların sağlık ve yoksullukla mücadelede kullanılmasını talep ediyoruz.

Nükleer Maceraya Hayır!

Nükleere İnat Yaşasın Hayat!