Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak -15- Ulus Irkad

947

İddiaların aksine okuduğumuz belgelerde Türk Özel Harp Dairesi’nin aslında gerek EOKA mücadelesinde gerek TMT’nin harekete geçirilmesi, 1963-64 Olayları ve 1974 olaylarından bihaber olmayıp bayağı hazırlıklı olduğu ortaya çıkıyor. Aşağıdaki açıklamalar da bunlara örnek teşkil ediyor:

“Kıbrıs’ta bölgelerimize sahip olma ve savunma amaçlı takviye sağlama faaliyetlerimiz devam ediyor, asker alma kanunuyla askere gelen Kıbrıslı gençlerimiz adaya gönderilen personelimiz tarafından eğitiliyordu. Seferberlik tatbikatlarımız çok iyi sonuç veriyordu. O dönemlerde yokluklar ve çeşitli güçlükler içinde görev yapan arkadaşlarımızın inançla sarıldığı görevlerindeki başarıları ve Türk Mukavemet Teşkilatı’nda görülen gelişmeler, bizleri mutlu ediyordu. İstihbarat ağımız gelişmiş, telsiz muhabere ağımız genişlemişti. Her gün mutlaka planlı, değişken ve gizli bir buluşma yapıyor ve sistemi her an göreve hazır tutuyorduk.

TMT’nin artan  imkan kabiliyetlerine göre yeniliklerin de yer aldığı bir dönemde Amerika’nın o zamanki Dışişleri bakanı Henry Kissinger’in basında yer alan bir konuşması, çok dikkat çekici bulunmuştur.

Yıl 1973’tür. Kissinger diyordu ki:

“Benim uzun zaman sürüncemede kalmış ve kronikleşmiş sorunları halletmek için uyguladığım ve ‘sıcağı sıcağına tanzim teorisi’ diye isimlendirdiğim bir politikam vardır. Bu tür  sorunları önce yerinde ısıtır, daha sonra ona istediğim şekli veririm”

Burada kısaca özetlediğim teori açıklanıyor ve örnekler gösteriliyordu. ABD’nin Kıbrıs’la ilgisini biliyor, bu teorinin içinde olabileceğini değerlendiriyorduk.

Ben o zaman bu teoriyi bir bilgi arzı olarak, büyük harflerle bu kağıda aktarmış, altına da kırmızı kalemle “Kıbrıs’a dikkat!” ifadesini ekleyerek o günkü Genelkurmay başkanı rahmetli Orgeneral Semih Sancar’ın önüne koymuştum. Kıbrıs’ta yeni bir emare olup olmadığını sordular. Bu sıcaklığa dair Kıbıs’ta müşahade edilen bazı hususları da arz etmiştim. Bunun en önemlisi de Kıbrıs’ta görevli Yunan subay ve erleri ile Kıbrıslı Rum subay ve erleri arasındaki kavgaların çoğalmasıydı.

O zaman mutalli olduğumuz ve hemen Kıbrıs’la ilişkisini kurduğumuz bu teorinin sahibi, o zamanki ABD Dışişleri bakanı Henry Kissinger’in 1991-2000 yıllarında yeni yayınlanan Yenileme Yılları ve Anıların Son Hali kitabında, bu olayla ilgisini kurabildiğim bir iki husus da sunmak istiyorum.

Kissinger 1974 yılı öncesinde Kıbrıs’taki krizin başlamasının Nixon’ın ayrılışı ile Gerald Ford’un başkanlığa gelişindeki karışık ortama rastladığını belirttikten sonra, “Başpiskopos Makarios’a karşı güdülen kan davasının takibi amacıyla Nixon ve ben krizi tesbit etmiş ve belirlenmiş jeopolitik görevler için Türkiye’yle bir tuzak kurmuştuk. Bu tür oluşumlar etnik tutkuların ciddi düşünceleri nasıl etkileyebileceğini yansıtmaktadır” diyor. Ben şahsen bu tuzağın ne olduğunu bilmiyorum.

Kissinger anılarında, daha sonra şöyle bir tesbitte bulunuyor:

“Rum cuntası NATO içinde ayaktakımıydı. Türk hükümeti güçsüz (MSP’yle ortaklığı kastediyor), ordu sabırsızdı. Türkiye tarafından silahlandırılmış Türk azınlığın oluşturduğu ‘de facto’ bölgelerde, Kıbrıs kaynadığında Türkiye müdahalesi kaçınılmazdı”.

Buradaki “Kazan kaynadığında Türkiye müdahalesi kaçınılmazdı” sözüne dikkatinizi çekiyorum.

Yine anılardan bir pasaj sunuyorum:

“1974 krizine kadar, Kıbrıs buharlı tenceresi hafifçe pişmeye ama yüzeyde sükuneti muhafaza etmeye devam etti”.

Anılarında Kissinger işte böyle diyor. Bilmem “yerinde ısıtma”, “kazan kaynatma”, “buharlı tencerede pişme” ifadeleri “sıcağına tanzim teorisi” içinde yer alarak Kıbrıs’a yönelmiş olabileceği algılaması ve “Kıbrıs’a dikkat” vurgulamasıyla örtüşüyor mu?

İşte böyle bir ortam ve gelişmeler içinde 15 Temmuz 1974’te Rumlar, Makarios’a karşı darbe girişimiyle Kıbrıs’ı Yunanistan’a fiilen bağlayıp Enosis’i gerçekleştirmek için geçmişti Bu nedenlerle Türkleri yok etmeye yönelik tehlikelerin  artması üzerine 1974 Barış Harekatı bir garantörlük hakkının kullanılarak, sorumluluğun yerine getirilmesi için yapılmıştır” (Yamak, 2006, 314-316).

ÖZEL HARP DAİRESİ DARBEYİ BİLİYOR MUYDU?

“TMT’nin ikmali, özellikle silah ve mühimmat ikmali, en çok önem taşıyan ve önceliğe sahip bulunan husustu. Hemen özel görevlerde kullanabileceğimiz bir deniz motoruna (yük) sahip olabilmek için teşebbüslere başladık. İlk teşebbüsümüzde maalesef başarılı olamadık ve destek de bulamadık ama peşini de bırakmayacaktık. Kıbrıs’ta TMT’nin seferberlik hazırlıklarıyla ilgili olarak, İsrail örneğini esas alıp bir planlama ve bununla ilgili bazı  bazı ön demeleri yapmış, alınan  müspet sonuçtan sonra planımızı tamamlamıştık. Her yıl mevzii veya bölgesel denemelerle geliştirip ayakta tuttuğumuz bu sistemli çalışmalarla, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın arifesinde, verilen bazı işaret ve emirlerle, üç saat içinde beş bin mücahit mevcudunu, on üç bin kişinin üstüne çıkarıp kalan birkaç din kişiyi de kısa sürede bunlara katarak, tüm bölgelerde sefer kuruluşuna geçmiş olacaktır. Tabii ki bütün bunların gerçekleştirilmesinde, Türkiye’de  seçerek aldığımız, yetiştirerek Kıbrıs’ta görevlendirdiğimiz, bayraktar, sancaktar ve yardımcıları ile TMT karargahında ve bölgelerde görev yapan subaylarımızın, çok hassas ve fedakarlık isteyen çalışmaları yer alıyor ve karşılıklı güven, bu çalışmaları genelleştiriyordu.

Gücü çok sınırlı olan Kıbrıs Bayrak Radyosu’nun güçlendirilmesi, ayrıca kontrolümüzde bulunan “Kıbrıs’ın sesi Radyosu’yla yayınlarının takviyesi çok önem taşıyordu. Birbirinden kopuk, büyüklü küçüklü birçok ayrı bölgede yaşayan halkın, yegane haber ve bilgi kaynağı, bu yayınlardan oluşuyordu. Bu radyoların geliştirilmesi için, o zamanki fedakar kadrolarının nelere katlandığını yakından biliyor, göze aldıkları riskten, yaşadıkları heyecanları ve başarılarıyla sağladıkları sonuçların davaya olan katkılarını, hiç unutmuyorum. Bu gelişmeleri sağlayacak ve bunları bize karşı yürütülen amansız psikolojik savaşa karşı bir de “psikolojik bir silah” olarak kullanacaktık. Bu güçlükler aşıldı, çok çalışmalar yapıldı, fakat sonuç da sağlanmıştı”(Yamak, ,2006,260).

 

ÖZEL HARP DAİRESİ KIBRIS HAREKATINDA TÜRK ORDUSUNA FAYDALI OLMADI İDDİASI

Özel Harp İstihbaratı Çöküyor

Başbakanlık koltuğunda Bülent Ecevit var.

Türk silahlı Kuvvetleri 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a çıktı. Kıbrıs Harekatı’nın hazırlıklarında aktif görev alan birimlerden biri de Özel Harp Dairesi oldu.

Türk Mukavemet Teşkilatı’nın varlığı nedeniyle harekatla ilgili istihbarat faaliyetlerinin yürütülmesi görevi diraye verildi.

Ancak hareket için son günlerde  yaklaşılmasına karşın daireden Genelkurmay Başkanlığı’na ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na herhangi bir bilgi gelmiyordu.

Sonunda Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Kayacan bizzat Özel Harp Dairesi Başkanı Kemal Yamak’tan  adadaki askeri tesis ve hedefler, Rum birliklerinin sayıları ve gücü, kıyı ve planlar hakkında yeniden bilgi istedi.

Yine bilgi gelmedi.

Sonunda bu görevi Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı üstlendi ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na istihbarat sağlandı. Dışişleri Bakanlığı İstihbarat Şubesi’nin sağladığı bilgilerden de yararlanıldı.

Yamak’a göre ise Kemal Kayacan istediği tüm bu bilgilerle ilgili detaylı çalışma yapıldı ve bunlar Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na iletilmesi için bilgi kartı ve albüm haline getirildi. Ancak bu bilgiler çok gizli damgalı olduğu için askerler tarafından, ilgili komutanlıklara gönderilmek yerine arşive kaldırılmıştı.

Özel Harp Dairesi’nin istihbarat toplamaması nedeniyle harekatın başladığı ilk gece Genelkurmay ile adaya çıkmaya çalışan ve çıkan birlikler arasında hiçbir irtibat sağlanamadı. Ankara’daki Genelkurmay Karargahı’nda gergin bir bekleyiş vardı. Genelkurmay Başkanı dahil herkes adeta elleri kolları bağlı bir şekilde adadan gelecek haberi bekliyordu.

Bir taraftan da yıllardır  adada gizli örgüt kuran ve onlarca subayı bulunan Özel Harp Dairesi’nin bilgi getirmesini bekliyorlardı. Bunun için Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, İkinci Başkan Adnan Ersöz ve Hava Kuvvetleri Komutanı Emin Alpkaya, Genelkurmay’ın ilgili başkanlıklarının başındaki generallerin bulunduğu ekip, Özel Harp Dairesi  Başkanı Kemal Yamak’ı Genelkurmay’a çağırdı.

Ancak Kemal Yamak eli boş geldi.

Dışişleri Bakanlığı istihbaratının sağladığı ilk bilgiler,haberler vardı. Bu bilgileri değerlendirip daha sağlam bir irtibat kurmaları için bir heyet gece yarısı Özel Harp Dairesi’ne gitti. Ekipte Onur Öymen de vardı. Adaya çıkan Türk birlikleriyle ancak bir sonraki gün irtibat sağlanabildi.

Ecevit’in Pişmanlığı

Harekatın birinci aşamasının sonunda barış görüşmeleri başladı.

Cenevre’de yapılan barış görüşmelerinde Dışişleri Bakanı Turan Güneş başkanlığındaki bir heyet Türkiye’yi temsil etti.

Heyette Dışişleri Balkanlığı bürokratları, Ercüment Yavuzalp, Ümit Bayülken, Ecmel Barutçu ve Coşkun Kırca’nın yanı sıra üç de asker vardı. Harekat Daire Başkanı Tümgeneral Süreyya Yüksel ve bir de Özel Harp Dairesi Başkanı Kemal Yamak.

İkinci Cenevre Konferansı’na da aynı heyet gitti ama bir farkla; heyette üç asker değil iki asker vardı: Süreyya Yüksel ve Kemal Yamak.

Konferans devam ederken “Rumların oyalama taktiğiyle zaman kazanmaya çalıştıkları”gerekçesiyle 14 Ağustos’ta adadaki Türk birlikleri yeniden ilerlemeye başladı. Adanın üçte birlik bir bölümünü kontrol altına aldılar. Kıbrıs’ın bugüne kadar  gelen durumu o gün oluştu.

Özel Harp Dairtesi’nin harekat sırasında hiçbir istihbarat sağlamaması dairenin üzerine Kıbrıs nedeniyle gitmeyen Ecevit’e pişmanlık yarattı.;

“Diyorlardı ki, Rum tarafında Özel Harp Dairesi’nin adamları varmış, onlardan bilgi almıyormuş. Oysa bunlarla harekat sırasında telsiz irtibatı bile kuramadık”(Kılıç,2008,193-195).

Aslında yalan da söylemeyeyim, Güney Kıbrıs’ta, burada Ecevit’in iddiasını doğrular nitelikte bir emekli subay, savaş anılarını anlatırken bana buna benzer bilgiler de vermiş ve her iki Özel Harp Dairesi’nin birbirleriyle temasları olduğunu iddia etmişti. Aşağıda Türkiye’nin en kıdemli gazetecilerinden merhum Cüneyt Arcayürek de benzer bir konuya parmak basıyordu:

 

Kıbrıs Harekatlarında Özel Harp Dairesi’nin İşlevi Ne oldu ?

Cüneyt Arcayürek’in “Darbeler ve Gizli Sevisler”(1989)  adlı kitabında bazı bilgiler aslında çok ilgi çekicidir:

“Kıbrıs harekatında MİT’in bir yararı dokundu mu?”

“Oralara gitmezdi” dedi Ecevit: “Ama Özel Harp Dairesi Kıbrıs’ta her yere adamlar yerleştirmişti”.

İlgimi çektiğini görünce, acı bir gülümseyişin ardından ekledi:

“Harekat boyunca, Özel Harp Dairesinin adamlarından ‘tek bilgi gelmedi’ dedi.

Kıbrıs harekatı “açık istihbaratla” başarıya ulaşmıştı. Soru üzerine kesik kesik bilgiler…Ya MİT’in casusluk faaliyeti?

“Vardır herhalde.” Dudakları soru işareti gibi kıvrıldı.

“Ama ne kadar?”

Mahir Kaynak?… Ecevit, MİT’e buyruk veriyor, kışkırtıcı eleman istemem, diyor. Oysa kışkırtıcı ajanların “hası” o sırada MİT’te görevli…”(Arcayürek,1989,202).

Özel Harp Dairesi ile Ecevit’in sorunları aslında Kıbrıs Harekatı başlamadan da olacaktı. Nitekim Özel Harp Dairesi uzmanlarından Kemal Yamak’ın “Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler” adlı kitabında (2006) bu konuda yer yer değinmeler de vardır.

 

KAYNAKÇA

Arcayürek,C. (1989) Darbeler ve Gizli Servisler, Bilgi Yayınevi, İstanbul.

Yamak,K (2006) Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler, Doğan Kitap, İstanbul.

Kılıç,E.(2008) Özel Harp Dairesi-Türkiye’nin Gizli Tarihi, Güncel Yayıncılık, İstanbul.

 

-DEVAM EDECEK-