YKP Genel Sekreteri Murat Kanatlı kitap bulundurmaktan hakkında soruşturma açılan kişi ile ilgili süreci değerlendirdi. Açıklama şöyle:

Bir süredir özellikle Kürt öğrenciler kitap, CD bulundurduklarından dolayı tutuklanmakta, haklarında davalar açılmaktaydı. Son yaşanan olayla beraber, bu tür ayrımcı uygulamaların vatandaşlara da uygulanması kaygılarımız daha da arttırdı.

Ancak bizi esas endişelendiren İçişleri Bakanın açıklamalarıdır.

İçişleri Bakanın açıklamaları yönünde süreç ilerlemesi halinde bu ülkedeki herkesin, bir sabah kapıları kırılarak içeri girilmesi, evlerinin talan edilip, “terör” iddiası ile tutuklanıp mahkemeye çıkarılmaları gerçek bir risk olarak karşımızdadır. Bunun nasıl bir şey olacağını öğrenmek isteyen yüzünü Türkiye’ye dönebilir… İçişleri Bakanı açıklamaları bunların izini barındırmaktadır.

2017’de yasak yayın bulundurmaktan tutuklanan ve mahkemeye çıkarılan bir Kürt öğrenci 10 gün önce Mağusa’daki davasında beraat ettiğini hatırlatırız. Mahkeme Avukat Öncel Polili’nin savunmasını kabül etmiş ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesi olan ifade özgürlüğüne dayanarak beraat kararı verilmişti. Özellikle de mahkemenin böyle bir kararına rağmen İçişleri Bakanın açıklamaları endişe vericidir.

Eminiz ki İçişleri Bakanı yasalar arasındaki hiyerarşiyi bilmektedir! Mevzuatımız gereği anayasadaki haklar ve özgürlük ile usulüne göre yürürlüğe konan uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yasalar yorumlanır, yorumlanması gerekir. Polis ceza yasasındaki kimi maddeleri gerekçe gösterip tutuklama talep edebilir ama özellikle Türkiye’nin son dönemde ardı ardına AİHM’de kaybettiği davalara baktığımızda, terör suçlaması ile hak ve özgürlükleri kısıtlamanın ne kadar sınırlı olduğu açıkça görülmektedir.

Buna rağmen İçişleri Bakanı açıklamasında “terör” soruşturması iddiasına sığınmıştır. Eğer İçişleri Bakanı AİHM’deki dava sonuçlarının farkında olmasına rağmen, bu kadar basit “terör” soruşturması iddiasına sığınıyorsa farkında olalım, felakete sürüklenmekteyiz!

Dönemin sömürge koşulları içinde bağımsızlık hareketlerini engellemek için çıkarılmış 1955’lerin yasa maddelerini ileri sürüp, “merak etmeyin, ceza yasasını değiştireceğiz” şeklindeki açıklamalar da benzer şekilde tehlikelidir. Verilen açıklamanın anlamı ‘yasayı değiştirene kadar birileri tutuklanacak ne yapalım’dır. Bu Mağusa’daki mahkemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine dayanarak verdiği karara aykırıdır. Böylesi koşullarda yürütmenin yapması gereken ceza yasası bahanesine sığınacağına, polisin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM içtihadına uygun soruşturma açmasını ve yürütmesini sağlamaktır.

Ancak belli oluyor ki tüm bunlar Türkiye ile yapılan güvenlik protokolü ile de ilgilidir, bu da tehlikelidir.

YKP, tüm kesimleri insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkmaya çağırır, çünkü yakında herkesin kapısı belli iddialarla çalınacak, insan haklarını talep etmek için o gün geç olabilir…