yaklaşımlarÖzkan YıkıcıTürkiye ne yana, Fransa ne yana düşer! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Türkiye ne yana, Fransa ne yana düşer! – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Meydy etkinliği ve algı esirliği sonucu, cahilce de olsa mutlaka son günlerde Türkiye Fransa kıyası şu veya bu şejkilde kahvelerden sokağa konuşulduğuna da tanık oluyoruz. Özellikle TC medya izleyenleri ve bunların uzantılı medya şov dövüşkenlerin yazdıklarıyla bilinmese de Fransız olayları ile Türkiye kıyaslı konuşmalar veya yazışmalar da oluyor. Bilinsiz ama keskin tutuculukla da duruşların de gerçekleştiğine zaman zaman tanık oluyoruz. Fransadaki sokak eylemleri ile Erdoğanın karşılıklı benzetme algı operasyonları, resmi duruşlarda başka bir “övünç” kaynağı da oluşuyor. Fransız Sarı Yelekli eylemlerle yeniden ısınan sokaklar, sonuçta benzerlerinden oldukça korkan Türkiye yönetimi, hemen kendinen has bakışla ve insanların bağlılık duygularını kulanıp, olayı yeniden Türkiye Fransa kıyasına dek taşıdı. Burada çok önemli bir acizliğin, bile bile yapılan yanlış haberciliğin tutsaklık meymvesine gelindiğinin kanıtına ulaşıyoruz. Hele de tümn dünya Fransadaki salt eylemi değil, sonuçlarını da konuşurken, Erdoğanın kendi medya yandaşlığına dayanarak “Dünya bizim Gezi eylemlerini gündem yaparken, Fransadakilere neden önem vermiyor” haykırışı da önemli mesajın işaretidir. İşte, bu habercdilik kısırlığı ve algı operasyonlu gündem yaratmanın sonuçlarıyla Fransa Türkiye yörüngesine medya etkisiyle dokunmak amacına soyundum….

Konunun en net resmi yine Pazar günü medyada dolaşan, birçok bağımsız organda haberleşen olay adeta birçok sorunun yanıtını taşımaktadır. Fransada yapılmakta olan Sokak eylemlerini, TRT de çekiyordu. Bir yurtaş şu tepkiyi veriyordu: “Bakın arkadaşlar,n TRT Eylemi çekiyor… Türkiyedeki eylemleri haber yapıp çekimini yapmayan TRT, Fransaya gelip Buradaki gösterileri çekiyor* Erdoğanın baskısını haberleştirmekten kaçınan TRT burada çekim yapıyor. Bu eylemlern hem Makronu hem de Erdoğanı bitirecektir”… Şanlı TRT ise olayın özü yerine, klasik resmi algı operasyon haberciliğine sarıldı: “Fransada PKK lı, PYD li, Fetocu olan bir kişi bizim haber yapmamıza saldırdı”! Buyrun………

Başka bir pencereden de K. Kıbrıs kahvelerinden birisinden açalım: Sabahleyin Lefkoşaya gelecek ken araba beklerken kahvenin birine oturdum. GNNTÜRK izleniyordu. Konu yine Fransadaki Sarı Yelekli eylem oluyordu. Tabi, Erdoğanın yükselen sesiyle de ayni eleştiri de ekleniyordu. Birkaç vatandaş hemen konuyu “Türkiyeyi çekemezliğe” çektiler. Gelişen Türkiye kıskanması ve Fransadaki polis zülmüne eleştirili küfürler yağdırmaya başladılar. Olayın özünü anlatmaya çalışmak istedim. Baktım ki zaten ne Fransadaki yaşananı bilmek istiyorlar, nede öyle Türkiyenin politikasına dokunma peşindedir. Nitekim, öylesine şahlandılar ki onlara takılanalrla “Türkiyenin uçak yaptığını, kanseri çözecek ilacı bulduğunu” söylediler. Birçok fantezili geçmişlerle de dışı suçlayıp, Fransaya da lanetler okudurlar…. Böylesi insanlara brakın gerçekleri, kurgulayıp başlarına soktukalrı ve çıkarla ördükleri düşünceleri değiştirmek de zor. Gezi falan dediğinizde de hemen Erdoğan ezberli “dış güçler” laflarıyla da karşınıza dikilirler….

Aslında Fransada yaşananlar ile Türkiyede bakış sergilenmesi, bize ahalinin nerede olduğunun renkli taplosunun da şeklini işaretliyor. Burada neden medya yandaşlamanın önemli olduğunu yeniden anımsatıyor. Göbelsin zamanında Almanyada neden bu denli etkin olduğunu da gösteriyor. Bile bile yalanların tekrarla nasıl kabulendiğini, habercilikle kitlelerin nasıl kulanıma hazır hale geldiğini son olaylarla yeniden ekrarlanıp üretildi. Fransadaki olayı bilmeden, Gezi veya belki hiç duymadığı Cumartesi Analarına yapılanları bilmeyen insanlar, dış güç veya düşman bildiği Fransadaki görünümlelle kendilerine has düşman idolojisine önemli bir katgı da sağlanmış oluyor….

Zaten pek haber yapılmayan Diyanet açıklamaları veya insan hakları günündeki bilinmekten ısrarla kaçınılan raporlar bize nasıl bir Türkiye ile neden Fransaya böyle bakışın yanıtını veriyor. Sosyal muhalefet eylemlerinin zaten denokratiklikten uzaklaştırılınca hep terör veya anarşist denilip damgalandığı hep yaşamın kendi dersidir. Habercilikte olayın özü ve bilinmeyen yönleriyle sunma yerine, yandaşlama ve kendi kendine sansürle yapılıp resmi idolojikleşmesi sonucu, dibinizdeki olayı dahi bilmeden yaşamanıza dek sizi taşır. Dünya Fransız eylemlerini konuşma bir yana tartışıp sonuçlarla tahmin yaparken, kendilerine etkilerini sorgularken, birisi çıkıp da “Dünya neden ses çıkarmıyor” deyince, buna inanacak epey yandaş buluyorsa, doğru ve gerçeklerin nedenli uzaklaştırma yayınının kötü sonuçlarını da bulmuş oluyoruz.

Televizyonlar, bunları Fransız düşmanlığı ve polis baskısı diye sunarken, hele sabahleyin GNNTÜRK haberiyle coşan insanların nedense dünyayı haber yapmamakla suçlarken, ayni kanalın milyonların sokağa döküldüğü Gezi Parkı olayında nasıl habercilik yaptığını da çoktan unutular. Penguen yayıncılığı ile kendi sorunlarını irdelemeyen kanalar, Fransa düşmanlığı ile dar ulusalcılık yapıp baskıcı rejimi haklı çıkarma algı operasyonuna çoktan soyundu. Bu kanal la habercilik şovu yapıp kendilerinin iyi ötekilerinin düşman olma duruşlar sonuçta ulusal gericileştirme idolojisinin önemli bir aygıtıdır.

Ben yazıyı yazarken, örneğin Fransa haberciliğini eleştirenlerin Türkiyedeki basın baskısına hiç değinmeme duruşlarına adeta bir haber akıyor: Emin Çölaşan ve Necati Doğru hakında dava açıldı. Neden mi: klasik Fetocu olma! Herhalde Çöaşanın veya Doğrunun Fetoculukla alakaları konusu oldukça komik ama hukuka girince de yargılanma sonucuyla ibretliktir. Yine, benim de severek okuduğum Ayşe Düzgünün hapse girme nedeniyle yazılarına ara verme bilgisi de şöylesine geçti. Neymiş, Özgür Gündem gazetesinde nöbet tutmak… Dahasını mı istiyorsunuz: Diyanet den bir fıkralık fetvaya bakaın: Bunu Diyanet başkanı söyledi: “Kuran okumayan çocuklar şeytanın yanında olacak”! Buyrun buradan yakın. Nasıl bir Türkiye ve övenlerin göklere çıkaramadığı imajlar. Ama, konu Fransa olunca ve oradaki halkın gerçekten zamla bardağın taşması sonucu olanlar, demokratiklik ve halkın yurtaş olma bilincinin yansıtıcısıdır. Peki, daha fazlası zamla burada olmasına rağmen tepkisizlik ve kbulenme kıyası da neden yapılmıyor!

Fransa olayında şunu hiç unutmayalım: Makron deneği, Fransada tıkanan ve merkez partielrin giderek erozyona uğramasıyla sermaye tarafından yeni seçenek olarak getirildi. Aldığı birçok karar vardır. Aynen çoğu burada da oldu. Bunların birikimi son vergilendirme mazotundan patladı. Peki, ayni zamlara karşın eğer Türkiyede eylem olsaydı ne olurdu? Fetocudan dış güçlere hepsine dava okunurdu. Ama, acıdır haber verişlerin durumu ile ahalideki oluşan çıakrsal yandaşlama bu tip basit ayracın dahi oluşmaması üzerile şekileniyor.Makronun ağzından hiç “alçaklar, satılmışlar, şerefsizler, dış işbirlikçiler” gibi kelimeleri duydunuz mu? Bunlar hepsi yaratılan kültürdeki medya haberciliğin sonuçlarıdır. Bunların karşıtını söyleyince, iyi niyetliler dahi “bakın bu gazete veya şu teelvizyonda ne dendi” gibi karşılıklar alınıyor. Böylesi gerçeklik de vardır….

Bugün “yazıyı yazdığım gün” insan hakları günü. Bol bol günümüzde Fransız Türkiye kıyası yapanlara genel belgelere bir baksın. Gerçekten Türkiye bazı konularda lider! İşçi cinayetlerinde yılın lideri aAvrupada lider* Türkiye, özgürlük katagorilerinde kısmen özgürlüklerden özgürlüklerin olmadığı kriterine düştü. Tutuklu gazetecilik listesinde de yine lider! Basın özgürlüğünde 157 rakamına düştü. Böylesi bir başarılı listede elbet haberciliğin de doğruluğu nasıl konuma geldiğini de siz kıyaslayın…..Kendine telefon açıldı diye suçlanıp hapis yatılan Türkiye medya gerçeği elbet Fraansa ile kıyaslanamaz. Fransız basını Sarı yelekli eylemleri hem de sokakta takip ederek birçok yorumla yazdılar. Tabi TRT bunları haberleştirmediği için de kendine has haberciliği de oluşturdu. Şimdi anladınız mı neden bu konuyu işlerken, ilk bölüme TRT temsilcileri ile sokaktaki yurtaş tepkisini yazdım….

Son olarak, madem insan hakları gününden de söz ettim: K. Kıbrısta da insan hakları örgütler de vardır. Bol bol fonlananlar da biliniyor. Hiç burayla alakalı bir rapor duydunuz mu? Afrika linç hareketi, karikatür, Erdoğan şikayetnameli dava, vijdani ret davası, evinde kitap olduğu için yargılanan öğrenci, Suriyeli kadının burada eylem yapmamasına karşın yargılanması gibi birçok ilkler burada da yaşanırken, şöylesine gün amaçlı bir bildiri falan duydunuz mu? Burası da bizim memleket. Hava alanında sorgulanan Kıbrısta öğretim görevilisi olayını sorgulamıyorum bile.

Demek ki; Fransa ne yana, Türkiye ne yana diye sorgularsak, tıkanan Neoliebralizim ile krizler ve gericilik tırmanıyor. İnsanlar bunu ancak örgütlenerek engeler. Duyarsızlık ve bilgisizlik kurtarıcı olamaz. Sadece, tek yanlaı ve Göbels tipi yayınla cahil bilgisiz ama sisgtemi savunan idolojik insanlar yetiştirilip gerçekler karşısında bizim karşımıza da dikilmelerini sağladılar. Bu gerçekten kaçamıyoruz. lsdloc

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
218AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin