yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYakın tarih ile günümüz karışım sentezi – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yakın tarih ile günümüz karışım sentezi – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Senenin sonuna doğru az birkaç gün kaldı. Yarışırcasına yılımız olaylarını hızla sürüme koyarken, yakın tarih buluşmalı günler de sıkışılan zamana yeni ağır yükler eklemektedir. Onca gelişme ile geçmişten gelen dokunulması gereken anımsatmalar karışınca, seçki yapmak da zorlaşıyor. Unutmamak gerekir; günümüzde yhaşananları geçmişten gelen birikimin de sonucudur. Bunlar geçmişten yaşanarak, günümüze dek gelindi. Nitekim, her sorunda çoğu defa geçmişten gelen yükün de ağırlığını hep görmekteğiz. Şimdi ise bugün yaşananlar, oluşturulanlar yarınlarda yeni neslin de karşısına dünün mirası olarak gelecektir. Bugün nasıl ki geçmişten gelenin sonucunu yaşarken, yarınlar da şimdi bizim oluşturduklarımızın yarına taşınanlarıyla yaşamak zorunda kalacaklar. Yılın sonuna gelirken, şimdi yaşananlar ile geçmişte olanların üstelik hem güncel yaşanırken, yakın tarihtekiler de anma terkisine eklenince, yakın tarihsiz günü anlamanın da zor olduğu gerçeği haykırmaktadır. Üstelik, yıl tamamlenıp, yarın artık bugün yaşadıklarımız tarih olup yeniden ayni yıl damgasını vuramayacağımız gibi, dönüp yeniden telafi etmek de pek mümkün olamayacak. İyisimi, Yakın tarih ile güncel karışımlı bir yazı yazmak galiba tamamlayıcı yönleriyle iyi gelecektir.*****

Yaşaadığımızın Ayın Aralık imgesini alıp günümüzde değil de 63 yılına taşıyınca, şimdi sorun diye tartışıp hala diplomasi maskaralığına dek inen Kıbrıs sorunundaki kavşağa geliriz. İki toplum çatışma günlerine ulaşırız. Hamaset ve yalanla yükselen politikanın çatışmaya geçiş dönemi olarak yaşandı. Öylesine eksiklerle ve karşıt düşmanlıklarla oluşan zeminde, nasıl çatışma başladığı ve burada özellikle iki taraflı paranoyal politik unsuların da boluğuna tanık olduk. Zaten, geçici sıçrama ara dönemi olarak kurdurtulan Kıbrıs Cumhuriyetinin yeniden bozulması kuralları ile örüldüğü, garantörlük “yasalığı” ile de dış müdahalenin oluşturduğu gerçekleri peşpeşe eklendi. Zaten, en basitiyle, Makariyos Vergi reforumunu isterken, başta Gaarantörler onay verir gibi olurken, sonradan nasıl politik oyunla buna ters tavırlarlar çatışma oluştuğu süreç,kısa ve hızla yaşandı. Hat ta, Kıbrıslı Türkler özellikle Vergi reforum önerilerini Türkiyenin hem de Ratyo kanalıyla ret ediş politik tavrı da hiç de sorgulanmadı. Çünkü, Türkiye yetkilileri özellikle Doktor Küçüğün, Kıbrısın NATOYA değil de Bloksuzlara girme tercihi daha canlı olarak karşılarında duruyordu. Nedense onca Kıbrıslı şanlı tarihçi, KIbrısın istenilmesine karşın NATO değil de Bloksuzları seçmesinin de çatışmalarda dış etkeni fitilendirdiğini pek yazmıyor. Tıpkı olaylardaki başlangıç bölümündeki tüm ölenleri veya ingilterenin direk müdahale ile Türk yetkililere “Davanızı kazanmak isterseniz, çekileceksiniz” telkinleri de unuturuldu. Daha çok tartışılacak olaylar hepsi unuturulup, sadece “iki toplum çatışması, güvensizlik” gibi kelimelere dek daraltılarak tarihi günde daha da şovenist duruşlarla olay anımsatma eksenine konuldu.

Kıbrıslı Türkler için, bu yıl başka bir anlamı da şu: Ayni dönemde kayıp diye kabulendirilen Hüseyin Ruso gibi insanların hem de Tekke bahçesinde bulunması da gerçekleşti. Israrla Rumlar var dneiltip açılmayan mezarlık gerçekleri de ilgili başlangıçla birlikte yine tartışma ve yüzleşme oluşturulamadı! Sonuçta, onca yıl sonra, hala dış yetkililer gezip Kıbrıs sorununa çözüm denilen diplomasi oynuna devam ediyor. Tabi artık atmışların veya daha eskinin Kıbrısı da kalmadı. Sadece, Kuzeydeki değişime bakarak koşulların nereye gelinip yeni sorunlar yüklenip eskinin görünmez kılındığının da resmi karşımızda duruyor.****

Yine ayni Aralık ayı ile 78 dönemine gelelim: Korkunç Maraş Katliyamı ile karşılaşıyoruz. Öyle toplumsal fark veya devletler değil, bir ülke halkı kendiyle yaşayan ayni ulusal kökenli halkı nasıl politik hesapla, din inançla katletiği Maraş katliyamından söz ediyoruz. Devletin ordusu vahşice katledilen kadından çocuğa insanların kurtarılması için de “sıkıyönetim” talebiyle müdahale etmemesi gerçeğinin de nasıl uygulandığının tarihi sayfasıdır. Naraş katliyamı politik nedenlerle ve özellikle mezhepsel dinin kulanımıyla “Tanrı adıyla” ötekinin hem de birlikte yaşanılan insanların siyasal olarak nasıl katledildiğinin belgesidir. Bir Maraşlının dediği gibi: “8 Saat de Beşparmakları aşan Türk ordusu, maraşta katledilen kendi yurtaşlarını kurtarmak için günlerce seyirci kaldı” diyordu. Aslında, Maraş katliyamı özde günümüz Türkiyesinin de geçmişten gelen birikiminin önemli kavşağıdır. Maraş Katliyamı ile başta sol ve mezhepsel olarak Aleviler katledilirken, yeni TÜRK İSLAM sentezli ve dışa bağımlı Türkiye yapısının da önemli başlangıç pratiği oldu. 12 Eylül darbesinin mesajı buradan alınırken, uygulanan askerin istediği sıkıyönetim ile demokratik tüm olgular kaldırılmaya başlandı. Hala, Türkiyede böylesi kanlı katliyamın yıldönümü Maraşta anılmasına izin verilmiyor. Zaten, bu tip katliyamlar sonrası, saldırıya uğrayan önemli sayıda insan göç ederek nifus yapısı da değişti.***

Yine Türkiyede Aralık ayı sonları ile Doksanlar sonunda bizat Ecevitin emriyle “Hayata dönüş” adıyla ceza evlerindeki solcular kimisi yakılarak katledildiler. Böylelikle sol eksene bizat Ecevit emriyle büyük bir militan kıyımı darbe vuruldu. Zaten, gerek Maraş, gerek Hayata dönüş operasyonlarında Ecevitin rol alması birilerini düşündürtmesi de gerekmez mi?********

Yakan Tarihimiz böylesine yüklü anımsamalarla doluyken, bunun sonuçları günümüzde de direk yansıyor. Özellikle baskıların hem de din eksenli kulanım etkilerle kulanımı artık doğalaştı. Dış ülke saldırıları daha bir normaleşti. Örnek mi; şu tuhaflığa bakmak gereklidir! Biliyorsunuz Suriye diye bir devlet var. Fakat, uluslar arası anlaşmalara bakarsanız ülke toprağı bütünken, 3 ülke Suriye için Anayasa hazırlayacakmış, Suriye Doğu Fırat için ABD ve Türkiye kimin hegemonyacı olacağı tartışmaları yapılıyor. Hem de Suriyeye rağmen, Yine, Suriyenin Kuzey bölümünde hangi işkalcinin hakim olacağı hesapları yapılıyor. Fakat ilk dediğime bakın:Gelecek Suriye için “Türkiye, Rusya ve iran” Anayasa komisyonu kurup geleceği tartışacaklarmış! Suriyenin geleceği…..

İki sorgu kuralı şu: Hangi anayasa temel alınacak! Türkiyenin kimi, Rusyamı yoksa iranın ki! Üstelik her üç ülkenin de anayasaları antidemokratik olduğunu herkes söylüyor. Kendileri için öngörmedikleri demokratik kuralları Suriyeyemi dayatacaklar? Dahası; özellikle Türkiye son döneme ısrarla işkal etiği yerlerde yeni nifus taşımalarla veya başka uygulamalarla kalıcılaşma hamleleri yaparken, Doğu Fıratı da vurma tehtitlerini aBD ile tartışma masasına koydu. Hem Suriyeye demokratiklik, hem ülkeyi her yönüyle ele geçirme siyasal askeri hesaplar ve en düşündürücüsü, Suriyede yaşayan Kürtlere yurtaşlık hakları dahi verilmeme kuralına sahip olma gibi duruşların da olduğu sert ifadelerle söylendiği ortamda….

Başka açıdan, Suriyeye müdahale ederek, ıŞİD gibi örgütlerle yıktırmak istenilen devlete, şimdi geleceği için anayasa hazırlama süreci başlatılıyor. Tabi ABD gerçeği, nasıl işin içine damıtılacak,belli değil. Üstelik, Suriye krizi başta amerikanın BOP projesi gereği savaşa sürüklendi. Rusya Suriyenin sıkışması ile davetiyle geldi. Türkiye ise fırsatı kulanarak şam Halep olmasa da belirli yerleri ele geçirdi. Ele geçirirken de Suriye talebi veya dış düşmanı engeleme değil, fırsatı kulanıp özellikle cihatcıların yok olmasını engeleme ve Kürtlerin hak almasını köstekleme oldu. Bunalr hep yaşandı. Örneğin, hafta başı almonitör veya Sendika ORG sitesinde Fehim Taştekinin afrinle alakalı makaleyi okursanız, nedemek istediğimi çok çarpıcı şekilde anlarsınız….

Sene sonu listeleri de yayınlanıyor. Bizim kahvedekiler veya sokaktaki hamasetciler hep birağızdan Türkiyedeki muhteşem gelişmeleri TC medya kaynaklı sırarlarken, işçi katliyamlarında, tutuklu gazetecilikte Türkiyenin lider oluşunumu söylüyorlar pek anlayamazsınız! Muhteşem devaşanlaı yolların nasıl ihmal insan ölümleri mezarlığına dönüşünü de bilmek istemezler. Hele son Erdoğanın sözleriyle bir gazeteciye hitap etmesini” Fatih Portakala” gayet normal karşılıyorlar. Yüksek binalar veya yollar edebiyatıyla bunların dolu dolu cenaze gerçeklerini hep görmezden getirdiler. Tabi K. KIbrısta politikacıların nasıl işbirlikci şerbet içme sonucu hiçeleştiğini de odenli normaleşmesi nedeniyle farkında olan bile yok.

Aralık ayına da günler kala elveda diyeceğiz. Sonra dönüp tarih olarak ifade etmek zorunda kalacağız. Ama olaylar durmuyor. Yıl gibi sıçrayıp kalmıyor. Devam ediyor.Kalınan yerden müdahale edenin istediği rotaya gieriyor. Bunlar birikerek de tarih haline yazılıma sokuluyor.Ama kesin olan, bölgemiz başta olmak üzere tarihin çizgileri zorlanıyor. Yeniden olumlu veya olumsuz şekilde yaşam değişiyor. Çizgiler oynuyor ve en korkuncu onca teknolojik gelişmelere karşın yobazlık ve faşizim yükseliyor. IŞİD demokrasiyi getirecek, Kürtlerin halk olarak olmaması gereken, en gerici sudi rejimi bölge politikasında parasıyla rol alıyor,vatansız brakılan Filistin halkı yeni acılarla katledilirken de unuturuluyor. Ezilenler ve katledilenlerle ilgili ulusararası karar veya hukuk artık yok derecek dereceye gerildi. Alah uğruna insan yakıp çocuk kesenlerin iktidarı için destek veren sermaye kesiminin kurallarıyla oynuyoruz. Bunları öylesine alıştık ki medyalar yazmayarak veya insanlar tam aksini savunacak noktaya dek geldik. Boşuna değil kocaman profesörler IŞİD veya Elnusraya demokrasi getirecek probagandasına çanak tutmadılar.

Sonrası mı: yıkılan veya kana doyrulan dünyamızda olanları tanrıya veya karşıt gördükleri kişilere yıkıp işin içinden de çıkma kültürünü de oluşturdular. Peki gerçek nerdemi? Bunu da ancak yine insanlar mücadele ederek ortaya çıkaracaktır. Dünya öylesine korkunç kültürleşmelere çekildi ki katliyamcının söyletilmediği, daha kötüsü katlinin kahraman yapıldığı dönemde yaşamaktayız. Boşuna değil Trumplar, Orbanlar,IŞİD, Elkayde gibi yapılar veya Erdoğan, Bilsanero liderler seçimle veya desteklerle iktidar veya öneri hale gelmediler! Tarih bunları yaşatarak yoluna devam ederken, varsın insanlar bunu yazmayarak tarih yaptıkalrına da inansınlar. Böylesi gerçeklerle, kapitalizmin Neoliberal dönemi krizle debelenirken, ufukta bunu değiştireceklerin görülmesinin olmasıyla çıkılacağı da kesin. Bunları iyi önce bilmekle başlamalı.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin