yaklaşımlarÖzkan YıkıcıABD üzerine birkaç söz de benden – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

ABD üzerine birkaç söz de benden – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Son ABD Suriye ilişjkileri ile birlikte, yeniden karışık ve yanlış ABD gerçeği karşımıza dimdik gelip yerleşti. Hem kavram karışımı, hem yandaşlık karşıt ilişkileri ve en önemlisi, neyin doğru neyin güçlü ayrımının da net yapılmadığına tanık olduk. ABD Doğu Fırattan çekilme hamlesi aslında Amerikadan çok Suriye ve daha da net Kürt ekseninde yoğunlaşması gerekiyordu. Doğrusu önemli hamleler de öyle oldu. Fakat, aBD çekilirken, Amerikan siyasetinin yandaş etkileri ve konunun genel stratejik yönleri nedense ötelendi. Hat ta, şu net gerçek de gözden kaçırılıyor: Amerikancı olup da sırf politik algı operasyonu nedeniyle karşıt görülen ABD ve Türkiye ekseni, bu defa kurgulanan yanlışlarla devamında birlikte tartışılmaya çalışılınıyor. Bundandır ki temelde Türkiyenin Antikürt hamle beklentisi, Doğu Fırat şekilenmesi, Suriye tanpon kontrolu bölge olguları değil de konulan IŞİD ile mücadelenin nasıl yapılacağı gündemine yoğunlaştırılmak isteniyor. Üstelik, tüm bu olayların Suriye topraklarında olacağı, IŞİD yapısını başta ABD ve gidrek Türkiyenin oluşturup Esatı devirmek için oluşturdukları da sanki olmamış gibi yuturulmakla meşkul olunmaktadır. Geneli ise Trumpla birlikte ABD politikasındaki değişim veya staatejik farklılaşma ile Amerikan egemen bloku içindeki kırılmalar da hesaba katılmıyor. En acısı, Suriye gerçeğinde dahi ülke egemenlerinin varlığı öteki güçler hesaba konulmadan ve Türkiyenin ABD ile ortak gerçekleri unuturularak devamı konuşturulup gündem yaptırılmaya çalışılınıyor. Tüm bu güncel gelişmeler ve gündemleşmeyenler yanında, kuram saptırmalarını da düşünerek, bir ABD makalesi yazmaya görev gereği aklıma geldi. Hele de etrafımızda dahi çelişkilerle yüklü ABD gündemi dolaşırken, KIbrısa gelen ve ünvanı ne isterse olsun hesapta Amerikan yetkilisinin “barış bulma” aldatmacası da kolayca kandırmaca koşulu bulurken, ilgili makalenin biraz olsun düşündürteceğine de inanıyorum….

Konuyu çok yönlü ele alacak değilim. Örnek, zaman zaman Amerikayı tartışırken, cahil veya yandaş ötesi, bazı aydın ve sol kesimler de küçümseme veya kaçırma amacıyla bulgular hep kulandılar. CİA yazılarını veya diplomatların gaflarını gösterip, aslında ABD olayının odenli denildiği gibi olmadığını anlatmaya uğraştılar. Ayni şekilde, Birçok çevre ABD gücü gerçeği ile devamında aynen gerçek doğrunun da özdeşleştirip, güç ile doğruyu birlikte kulanmaktadırlar. Amerikanın gücüyle oluşturduğu siyasetin, sanki dünyada tek ulaşılacak doğru gerçekmiş gibi de politik tekleştirmektedir. Dikat edin, örneğin, Neoliberalizmin ve daha da somutu Reygın ve BUşun dediklerinin aynen kabulenip tek gerçek olduğu ve mutluluğun, özgürlüğün hedefi haline söylendi. CİA saçma belgelerini ise kimisi küçümseyip, aslında denilen derecede önemli olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Her ikisi de yanlış… Çünkü, ilgili saçma denecek görüşler, oluşan evrensel kurumsalaşma nedeniyle güçle yaşama konulup siyasal darbeden, yönetim değişimine varan gelişmeler sağlanmaktadır. İikinci yanlış ise şu: ABD gücünü kulanarak işkalden öteki askeri sonuçlara ulaşırken, ekonomik tekelerin gücüyle ekonomide sarsıntılar yaratırken, bunlar yaşamda doğru olarak oluşsa da gerçekte bunların doğru olup yaşamla ileriye yönelik olduğu veya demokratik sonuçlar oluşturduğuna da kanıt olamıyor. Burada, başarı veya öteki uygulama sonuçlarını, ABD gücünün politik, askeri ve ekonomik yaptırım gücünden kaynaklanmaktadır. Yoksa, Her ABD müdahalesi ekonomide daha eşitlikci, özgür toplum veya demokratik yapılar getireceği sonucu nerede ise son dönemlerde hiç örneği oluşmadı. Ama, tek gerçek, ABD ikinci paylaşım savaşı sonrası, sistemin en güçlü ve hegemonyacı ülkesi olma doğrusuyla konuları ele almamız gerektiğini göstermektedir….

Gelelim günümüz ABD gerçeğine: nerede ise önemli ülkeler Amerikanın dediği ile hareket ederken, şimdi bazıları bunu eleştirmeğe başladı. Bunun basit sonucu şu: ABD eskisi gibi sistemin ağırlıklı tek gücü halinden çıkıyor. Öteki ülkeler de pay istiyor veya azalan ve gerileyen aBD hegemonyası yerini doldurmak istiyorlar. Ortadoğudaki projede bölgesel ABD merkezli ülkeler dahi kendi çıkarlarına taleperlerle fırsatı doldurmaya çalışıyorlar. Türkiye, Sudi Arabistan ve israili izlerseniz, Amerikan yörüngeli olmalarına karşın değişik esrumanlarla da bölgesel boşalan hegemonyayı ele geçirme girişimleri vardır. Bunu Suriye işkalinde başta birlikte iken, işkal girişiminin başarısız olması ile itifak kayışlar ve hat ta Türkiye Rusya ile de flört yapıp Suriyeden pay alma peşine dahi düştü. Bunlar iki ABD gerçeğine bağlıdır. Amerikan hegemonyası gerilemektedir, doğan boşluklar veya yetersizlikler oluyor. İkinci nokta, genel Emperyalisst yapı gösterdi ki hem yaşanmakta olan Kapitalist finans krizini yönetemiyor, hem de alternatifini de işaret edemiyor. Ayrıca, bu parçalanma adeta savaş alanlarında da istenilenin yapılamamasıyla da devletleri kendi çıkarlarına da odaklanmasına yönelmelerine yol açtı….

Bunlar dış politik eksende yansırken, hat ta temel olanda brakın devletler arasını, ABD içi dahi “Rusya veya Çin” ikilemleri oluştururken, ABD etkisini de azaltıp dengesizlik yaratılmaktadır. Öyle ki son Suriyeden çekilme olayına Trumpun kabinesinde dahi istifalarla ikilemler oluştu.Hatırlarsanız, ABD Suriyeden de önce hem de ağır yenilgiler aldı. Bizimn ekran hatırlar: Viyetnam yenilgisi oldukça Amerikaya ağır geldi. Fakat, gerek siyasal iç yapı gerek se Dünya hegemonyasındaki gücü nedeniyle bazı taktik değişimlerle ve yeniden oluşturma süreçleriyle Amerika yine de sistemin en güçlü ülke olma koşulundan çıkmadı. Mütefik kırılmaları veya farklılaşmaları oluşmadı. Yenilgiye rağmen hem de ağır bedellere karşın Amerika yenilgiyi dahi yöneterek Emperyalist yapıda en güçlü kalıp Neoliebral sürece geçilme dönemini de kendine göre “başarıyla” gerçekleştirdi. Yenilgi ile sonrasının günümüzle farkının ince olgusu burada yatıyor….

Konuyu biraz daha çeşitlendirip zenginleştirelim! Öyle uzun uzun analiz veya derinlere dalmadan, bu benim alanımla aktaralım. Hatırlarsınız, çok geçmedi: Trump seçilirken gerek yazı köşelerimde, gerek se prokram yaptığım medya stütyolarında kimilerine şu basit soruyu sordum: “Trumpla ABD de değişim bekliyormusunuz? Trump seçimi kazanma şansına sahip olur mu” basit sorular sordum. Nedense hep klasik yanıtlar aldım: “Amerika kurumları öylesine yerleşti ki kim kazanırsa kazansın değişmez* Trump deli gibi görülüyor; Ancak eğer kazanırsa değişir” gibi yanıtlar aldım. Özellikle çok yakın bir Akademisyen olan arkadaşım “ki Amerika üzerine de tez yapıyordu” ayni yanıtı verip “Trumpun yerleşen kurumsal yapıyı değiştiremeyeceğini” söyledi. Ben de ona “Unutma, şu anda sistem kriz içinde ve Amerikayı da vurdu* Çelişkiler ve yönetememe vardır, Trump eğer seçki oluyorsa, bazı taşlar oynayacak veya çelişkiler yaşanacak” dedim. Arkadaşım adeta bozulup, beni “konuşmamı kesiyorsun la” eleştirdi. Sonuç ortada…..

Nitekim konu adeta karmaşa ve çelişkilerle başlayıp devam ediyor. Önümüzdeki yıl, Trumpun işinin devlet içinde pek de kolay olduğu söylenemez. Şu örnek çok gerçek anlatır: Trump Amerikan başkanı olduktan sonra son bilgiye göre, bakan, birokrat ve danışman istifa veya görevden alma rakamı tam 55 kişiye ulaştı. Öyle basit bakan ve birokrrat değil: Ulusal danışmadan Adalet bakanına, Dışişleri bakanından kendi savunucu yardımcılarına varan ekip hepsi görevden ya alındı veya istifa yaptı. Son, başta Savunma bakanı olmak üzere bazı askeri ve sivil yetkililer de ayni kervana katıldı. Bu kısa zamanda onca istifa elbet normal değildir. Hele de Trumpun bizat seçtiği ekipten de olurken… Ayni şekilde, Trump konusunda birçok soruşturma hala devam ediyor. Birkaç savcı ile Adalet bakanının da kelesi alındı.Uyguladığı vergi politikasıyla da oldukça ekonomik dokunuşlar vardır. Ama, rakamlar ve hele istatislik rakamları da Trumpun lehinde!

Dış politikada ise U Dönüşleri bol. Örnek, kaçınız şimdi Kore krizini ve heran saldırı nükler savaş gündeminde olduğunuzu anımsarsınız. Oysa, bu K. Kore krizi söylemlerle nükler savaşa dek gelindi. Benzerleri dolu dolu. Ama, Trump şunu hep söyledi: “Suriye ve Afkanistandan Askerleri çekecek”. Bunu da dikate alan pek olmadı. Olmadığı için de gerçekleşince de şaşkınlık ve hazırlıksız yakalanmış gibi de olundu. Ayni şekilde Trumpun daha çok Çin ile ticari savaş önceliği olup Rusya ile yakınlaşma istediği de biliniyordu. Ancak, karşıtları devlet içinde öylesine güçlü haldeydi ki Rusya Trump ekseninde soruşturma dahi açıp onu daha çok Çin ile yakınlaşmaya itmeye çalıştılar. Sonuçta şu taplo çıktı: yargı Trump için birçok konuda Rusya ile alakalı soruşturma açarken, Trump da Çine karşı ticaret savaşı açtı. Sanırım bu örnek, ikili Amerikayı anlatmaya yeter ve artar…

İşler bukadarla kalmadı: Amerikan sermayesini içe çekip yatırıma zorladı. Amerikan sermayesi içte yatırım yaparken, Trump ezilenlerin sağlık sigortasını da kaldırıp yoksulara önemli darbe vurdu.Birçok uluslar arası karardan çekildi. İklimden tutun nükler ve öteki anlaşmalar amerikaya taviz verilmesine karşın, Trump bunalrdan çekildi.Yapılan birçok yardımı kaldırdı. Sermayeye vergi azatlı.iranla hem de B.M. gözetiminde yapılan anlaşmayı da fes ederek irana yönelik straeejik saldırganlığa geri döndü. Koyduğu dış vergilerle de öteki sermaye kesimlerine adeta meydan okudu. AB ile dahi sorunları yaşanır hale geldi. Ama, dünyadaki kriz ve yönetememe gerçeğine, halk tepkileri de eklenince, Trump tipi liderleri de dünya sermayesi seçmeğe devam ediyordu. “Brezilya gibi”…. Tabi Trump denip de Meksika sınırı duvarı veya öteki komşu Kanadayla oluşan ayrışma izleri eklenmeden olmaz.

Tüm bunlar bize şu basit gerçekleri değişken şekilde işaret ediyor. Amerika sadece dünya hegemonyasında değil, kendi iç çelişkilerini de yönetemiyor. Hegemonyada gerileme yaşarken, içte direk devlet içi kırılmalar da gerçekleşiyor. Yarın için temel strateji oluşamadı. Bundandır ki seneyi kaparken, bazı ABD bakanlıkları resmen geçmeyen bütçe nedeniyle harcama yapamayıp kapandı. Bunlar basit yaşanan değildir. Resmen genel kapitalizmin krizi kadar, dünyada dilediğini yapma lüksü olan ABD için de tehlikeli çanlar çalmaktadır.Zaten, daha seçilmeden en yakın dostum Akademisyene de dediğim gibi: “Amerikan sermayesi karar alıyorsa, halkın önemli kısmı oy veriyorsa, sonuçta Trump gibi adamın seçimesine trilyonlar yatırılırken, alternatifi Bayan Klinton gibi daha şahin olan biri oluyorsa, ozaman bildik Amerikayı biraz deşip değişmeleri yakalamak gerekir” dedim! Fakat, ilgili dostum da “Beni konuşturmuyorsun la” suçlayıp resmen bakalım böylesi kağosta Amerikayı okumak da nasıl olacak. Belli olan, hala Amerikancıların Amerikayı suçlyıp Amerikancılık oynadığı günlerimiz devam edecektir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
216AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin