Kuzey Kıbrıs çevre sorunlarıyla kıvranırken – Ulus Irkad

466

Kuzey Kıbrıs’ta maalesef büyük oranda çevre sorunları artık hayatı da çekilmez duruma getirdi. Mesela bugün artık Girne’ye girilemiyor. Bir sene önce büyük bir heyecanla içine girdiğim Girne’den nasıl dışarıya çıkacağımı bilemedim. Adeta bir inşaat alanına dönmüştü Girne. Eskiden bir kırk sene önce bildiğim sokaklardan az daha çıkamayacaktım. Sokaklarla avlular birbirine karışmıştı ve bir inşaattan başka bir inşaata girmek de o kadar zor değildi. Çatalköy’den Lapta’ya gitmek maalesef şehir içinden saatleri buluyordu. Bu haldeki Girne’de söylenenlere göre artık Girne içinde denize girmek imkansızdı. Vatandaş denize giremiyordu. Plajlar, kumsallar yeni yapılan oteller tarafından işgal edilmişti. Vatandaşlar istedikleri yerden denize giremiyorlardı. Beşparmakların üzeri de taş ocakları tarafından  işgal edilmişti. Oyuldukça oyulmaktaydı Girne Dağları, hatta bir iddiaya gore yakında Lefkoşa’dan Girne’ye bakanlar artık dağlar eridiğinden ötürü Girne denizini daha kolay göreceklermiş. Bu arada dağlar üzerindeki ormanlık alanları da birşekilde mahvetmiştik. Devamlı orman yangınları çıkıyordu. Bu yangınları önleyecek helikopteri de alamamıştı ilgililer. Çıkan yangınlar sırasında yangınları önleyecek tedbirler alınamıyor, yangınları önleyemiyorduk ve uzun senelerdir bu konuşulmasına rağmen gene bir helikopter alınamamıştı. Kuzey Kıbrıs’ta maalesef şu anda heryerde çevre pek korunamıyordu.Deniz kıyıları içler acısıydı. Hala daha bugün oldu bilhassa hafta sonlarında meydana gelen deniz kenalarlarındaki mkirlilikten ötürü, bilhassa pazartesi günleri, halkın deniz kıyılarına uğramasından sonra deniz kıyılarına bırakılan çöpleri toplamak oldukça sorundu. Gerçi turizm mevsimi olan bugünlerde de maalesef deniz kıyılarının  hafta arasında da temizliği ve kirlenmesi sorundu. Geçenlerde bizzat ben Mağusa Belediyesi’ne bir rapor vermiştim. Bu gibi sorunların çözülmesi üzerinde önerilerim de vardır.

Kuzey Kıbrıs’ta aslında tüm bölgelerde bir çevre sorunu ve kirlenme mevzubahistir. Doğa çok düşüncesizce harcanmaktadır. Son zamanlarda Mağusa Göl Bölgesi üzerinde de birçok izinsiz inşaatlar mevcuttur ve bu inşaatların alt yapıları da hala daha sorun olma durumundadır. Mesela bu yapılan inşaatların lağım kuyuları nereye ve nasıl akıtılmaktadır. Bu inşaatlar yapılırken onlarca ağaç maalesef heba edilmiştir. Yani belli bazı şahıslar para kazanacak diye ülkenin ciğerleri maalesef heba edilmiş, ada bir çöle dönüştürülme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Peki doğada yaşayan hayvanlara karşı saygı ve sevgi ne durumdadır? Bu hayvanları koruyor muyuz? Evlere alınan köpek veya kedileri, daha sonra sokaklara terkeden birçok vatandaş veya kişiye de rastlamaktayız. Geçen hafta Hayvan Barınağı konusunda bazı hayvansever arkadaşlarla görüştüm. Hayvan Barınakları için oldukça titiz yaklaşımlar gösterdiler. Konuştuğum arkadaşlardan bazıları hayvan barınağının yetersizliğinden bahsetti ve muhakkak bir kiliniğinin olmasından söz ederken, buradaki hayvanların daha akılcı ve sağlıklı korunması konusunda düşüncelerini açıkladılar. Bazıları Barınağın kullanılır duruma getirilerek koruyucu olmasını isterken, buradaki hayvanların muhakkak çiplenerek isteyen vatandaşlara verilemesini veya özgür bırakılarak belli bölgelerde sahiplenilmelerini savunanlar da oldu. İki hayvansever arkadaşımız, hayvan barınaklarının sadece geçici bir istasyon olmasını, ya hayvanların sahiplenilmelerini veya belli bölgelerde halkın koruyuculuğuna bırakılmalarını ve o bölge insanları tarafından sahiplenilmelerini istediler. Eksikliklerine rağmen DAÜ’deki hayvanların durumunu örnek gösterdiler. Yine veteriner bir arkadaşımız da bunların çiplenmelerini ve kaybolmaları halinde tekrar sahiplerine verilmelerini veya evlerinden atılmaları durumunda bunu yapanların cezalandırılmasını da istediler. Bunun yanında belediyelerin veya devletin çiplerle hayvanları güvenliğe alırken bu konuda vergilendirme yaparak hem para kazanmasını veya bu konularda hayvanların gıda ve sağlık ihtiyaçlarının da görülmesini istediler.

Doğada da avcılığın son zamanlarda çok fazla yaygınlaşmasından ötürü, doğadaki hayvanlar için de birtakım koruyucu önlemler alınmasını savunanlar vardır. Şu anda sadece Kuzey Kıbrıs’ta elli binden fazla av tüfeğinin bulunduğu da söylenmektedir. Av zamanlarında, av hayvanlarının da büyük oranda heba olduğu biliniyor. Doğada 1960’lı yıllarda gördüğümüz kartal ve doğan gibi hatta baykuş gibi hayvanların da artık görülmediği bilinmektedir. Bunların tarımsal ilaçlarla tüketildiği de çok konuşulmaktadır.

Kuzey Kıbrıs’ta doğanın, çevre temizliğinin ne kadar önemli olduğunu, hayvan haklarıyla, hayvanların korunmasının ne kadar önemli olduğunu, herkesin ilgi göstererek bir farkındalık yaratılmasını savunmalıyız. Aksi takdirde, ülkemiz sadece politik olarak değil, çevre, doğa ve yaşam alanı olarak da yaşanılmaz hale gelip,daha da sorunlarla karşılaşacak.