Ekonominin çöküşü aslında yanlış siyasetten ötürüdür – Ulus Irkad

463

Aslında Türkiye’de TL’nin çöküşünün geri zemini daha en başından beri devam etmekte olan ve demokrasi, adalet ve eşitlik kavramlarından uzak, farklılıkları içermeyip oradaki farklılıklara ters tek bir gömlek giydirmeye çalışmaktan kaynaklanıyor. Bilhassa 1980 sonrası Türkiye’de gayrı hukuki olarak devam etmekte olan rejim, önceleri AKP’nin demokrat görünmesi ve AB’ye göz kırpan, daha liberal politikalar sergilemesiyle, tesadüf eseri ekonomik alanda da bazı ilerlemeler yaptı fakat, 2014 sonrası, güvenlik yasaları, terör veya stratejik derinlik denilen politikalar, egemenler tarafından Türkiye’deki tek adam rejimini de ortaya atınca, Türk ekonomisi gerilemeye başladı. Artık yürütme, yargı ve yasama tek adama bağlıydı. O ne derse o olacaktı. Nitekim son seçimlerden sonra da bunu elde etti. Fakat görülmek istenmeyen şuydu: Siyaset ekonomi ile birlikte yürüyordu ve bunlardan birinde başarısızlık diğerini de etkiliyordu. Bunun yanında CHP gibi zayıf bir muhalefetin karşısında olması da işlerini daha da kolaylaştırdı. Hele hele CHP, başından beri resmi ideolojiye ve Türkiye’deki ırkçı ve şövenist politikalara yer vermekle maalesef kapıyı tek adam rejimine daha da araladı. Gerek bir kurgu olduğu artık belli olan ve tek Adam Rejimine açık kapı bırakan darbe olayı ve gerekse keskin muhalefette halkı uyandırma yerine boyun bükme politikaları takip eden CHP, maalesef şu anda seçimlerde de görüldüğü gibi, gerçek bir muhalif parti olarak sert eylemler ortaya koyamadı ve belirleyici olamadı.

Şu andaki TL’nin diğer paralar karşısındaki değer yitirişi aslında belki de 50 yıldan fazladır, daha fazla devam eden kötü yönetim ve politikaların da bir birikimi. Türkiye’deki rejim işe maalesef hakları budayarak ve başından itibaren emeğe karşı baskılarla başladı. İnsan haklarına saygı ise hiç olmadı. Rejim yerini Anadolu’daki etnik grupları tasfiye ile korudu. Cumhuriyetin ilk yıllarında artık Misak-ı Milli denilen sınırları korumak ve ona sahip olmak için her olay baskıyla kapatıldı. İnsan hakları ve özgürlükten yana olan demokrat ve aydınlar devamlı baskı altına alındılar. Etnik problemler hep askeri çözümlerle kapatılmaya çalışıldı. Eleştiri yapanlara pek iyi gözle bakılmadı. Solun emekten yana olan hakçı bir çözüm getirmeye çalışan duruşu, hoşgörüyle karşılanmadı ve bilhassa Sol, 1940’lı yıllardan sonra hep baskıya alındı. Yazanlar sansüre uğradı ve farklı görüşlerin halka yayılması hep önlendi. Türkiye Cumhuriyeti’ne daha fazla ırkçı, İslamcı ve baskıya şiddete dayalı , aydınları hep baskı altına almayı düşünen zihniyetler sahip çıktı. İnsan Hakları, adalet , özgürlük düşünceleri ve uygulamaları pek yer almadı. Bu yüzden de Türkiye’deki hapishaneler hep düşünce suçlularıyla doldu. 12 Mart 1971, 1968 gençliğinin özgürlükçü siyasetini ve düşüncelerini bertaraf etti. Hareketin liderleri karşı terör (Kontrgerilla) unsurlarıyla ortadan kaldırıldı, o dönemin gençliği bir şekilde tüketildi. Hoşgörü pek gösterilmedi, oysa 1990’lı yılların başlarında artık Batı’daki yönetimlere hep onlar geldi ve bir dönemin ileri ülkelerini hep 1968’liler yönetti. Türkiye ise ortadan kaldırdığı 68’li kuşakları ve seksenli kuşaklarının ezilmesi ve yok edilmesinden dolayı bu şansını da yitirdi.12 Eylül 1980 sonrası ise daha fazla faşist kurumsallaşmanın hakim olduğu bir dönem oldu. Kuzey Kıbrıs’ta ve Türkiye’de adeta solun kökü kazındı. Solun bir daha kafa kaldırmasına izin verilmedi.

2002’de dinci-şeriatçı unsurların ortaya çıkıp devleti ve hükümeti ele alması ve yayılmaya başlaması böyle oldu. Belli bir süre sessiz kalan bağnaz- şeriatçı unsurlar veya gerici İslamcılar son beş altı yıldır 12 Eylül Anayasası’ndan da güç alarak, şu anda devleti ellerine geçirdiler. Hukuk, yargı, yürütme Tek adam rejimiyle etkin durumda. Burjuva Hukukunda bile yeri olmayan baskıcı yasalar, Güvenlik önlemleri ve bu tip yasalar Türkiye’yi bir kargaşa ülkesi haline getirdi. Son zamanlarda yeni rejimin Suriye ve Irak’la çatışması, Suriye’deki hareketlilikler ve Afrin olayı işin tuzu biberi oldu. Özgürlükleri budayan rejim artık hem içte hem de dışta halklarla da kendi halkıyla da çarpışmakta. Gittik sonra dış imaj olarak da pek  iyi bir güven telkin etmiyor. Sermaye istikrar olan ülkelere gider. Türkiye’nin istikrarla oluşacak bir imajı kalmadı. Dışta da, içte de ekonomide de bir imaj kirlenmesi mevcut. Gerçekten denildiği gibi 2002’den sonra Türkiye’nin tek adamı hiçbir yere saldırmadan sessiz kalsa ve Türkiye’nin rejimini değişmese şu anda olanlar olmayacak, Türkiye bir istikrar kaynağı ülke olacaktı. Maalesef Türkiye Suudi veya Sudan gibi ülkeleri izlemeye onları taklit etmeye başlayınca, dünyada üçüncü liglere düştü. Hukuk, adalet, yasama ve yargı olarak tüm imajlarını kaybetti, demokrasisi ise artık çoktan yerlerde sürünür oldu. Kalite düştü, üretim yok oldu ve şu anda dirayetsiz ve güven telkin etmeyen bir ülke oldu. TL birkaç gündür değer yitirmeye devam ediyor.

Hem Siyaset hem de ekonomi kaybetti Türkiye’de. Birkaç senedir yaptığı ve kendisinin intiharı olan siyasetler ve ekonomik düzenlemeler, Türkiye’yi de ekonomisini de mahvetti. Türkiye çoğulcu demokrasiyi uygulayan, meclis demokratik yapısıyla istikrarlı bir ülke olmaya çalışmazsa bu gerici zihniyet Türkiye’yi mahvedecek. Türkiye maalesef sonları oynuyor. Bu yoldan dönerse tamam, dönmezse intihara devam…