yaklaşımlarÖzkan YıkıcıTürkiye Fransa görünümünden özneler – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Türkiye Fransa görünümünden özneler – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yeni Mayıs haftasına girdik. Sanki hesapta olmayanlarla geçecek günlere doğru gidiyormuşuz gibi geldi. Hafta sonu Ankarada duyduğumuz yağış olayı Lefkoşa semalarında da gerçekleşti. Aslında, hafta sonu tatil matil dinlemeden, önemli taplolar da yeni güncel tetiklemelere sokuldu. İki ülke resimlerinden bunu çıkarıyoruz. Türkiye ve Fraansa. Türkiyede seçimler artık adaylarla ısınırken, yeni altüstlerle sarsıntıları yaşanırken, Fransada makron dünya işkalerine heveslenirken ve batılı medya bunu yeni lider olarak yutururken, Fransa sokakları da yüzbinlerle ısınmaktaydı! Bunlar bize bir çıkarımn yapmaya yetiyordu. Fakat, aslında Hafta sonu için söylenecek iki önemli tarihi olayda vardı. Türkiyenin önemli Devrimcilerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin inanın idam edilmelerinin yıl dönümü oluyordu. Ayni zamanda, önemli Felsefecilikten Ekonomiye, siyasetden sosyolojiye varan bilimsel kuram yaratıcısı ve Sınıfsal eksenli tarihin kuramlaştırıcısı Marksın da ikiyüzüncü doğum günü olmaktaydı… Bu önemli konu için, öncelikle konumuza girmeden birkaç söz etmek de zorunluluktur….

Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı 6 Mayıs 1972 yılında idam edildiler. Aydın olmanın, Sosyalist amaçla mücadele etmenin, Emperyalizme karşı duruşlarıyla sonuçta bunları Türkiye cuntası kendi hukukuna dahi uymayan kararla, idam eder. Aradan geçen onca yıla rağmen, Deniz Gezmişler hep anımsanmakta ve görüşleriyle yol göstermeğe devam ediyorlar. Denizler anılırken, onları idam eden yargıçlar isimleri dahi unutulup, o günün rejimi nefretle anımsanmaktadır. Öylesi etki yapıp Denizler senpati oluşturdu ki doğan birçok çocuğa Deniz ismi verildi. Denizler sadece mücadeleleriyle değil, Devrimci kimlikleri ve sosyalist görüşleriyle değil, isimlerinin de çocukalra verilip yaşatılmaya devam ediliyor. Bundandır ki onları unuturamayanlar, sıkılmadan idolojilerini ve mücadelerlini boşaltarak, soyut Deniz, Yusuf ve Hüseyin isimleriyle kabulendirme saplantısına da sarıldılar. Çünkü, hem unuturamıyorlar, hem de kötüleyerek yeremedilkleri için, onların adını kulanıp boşaltarak saptırma davranışlarına girdiler. İşte bir 6 Mayısn daha Denizlerin idamı anılarak lanetlenip, gelecek mücadele ışığı olarak sosyalistler ve devrimciler yeniden anısına haykırdılar…..

Karl Marks ise 5 Maayıs ikiyüz yıl önce doğdu. Tarihi yeri kapitalizme karşı Sosyalist düşünceleri yayıp Komonist kuramı geliştirdi. Kapitalizmi inceleyerek onun işleyiş şeklini çok yönlü yazdı. Tarihi dinamik olarak sınıflar mücadelesini kondurtu. Marksın görüşleri sosyalist kuramlaşıp, örgütlenerek önemli mücadelerlerde ezilenlerin idolojileri oldu. Kapitalist yıkım veya ulusal kurtuluş olaylarında Marksis felsefenin mücadele yansıyıcı gerçeklerini hep yaşadık. Kapitalizmin “bitmiştir” dediği dönemde dahi, başlayan yeni Kapitalist krizle resmen kapitalist kesimlere “Marksın hayaleti dolaşıyor” söylemini söyletmeği başardı. Hala Kapitalis boyutda oluşan sorunlar ve sistem değişiminde Marksis klavuzluk hala devam ediyor. Tabi şu saplantığı da belirltelim: bazı Ortodoks Marksisler ezbere saplanarak belki de Marksizmin daralmasına en önemli rolu da oynadı.

Günümüz Ekonomisinde veya sosyolojik analizlerde Marksis bilimcilerin doğru öngörüleri hep kanıtlanıyor. Eksik olan, siyasal olarak örgütlenip yeniden iktidarı ele geçirme deneğimlerinin Neolibral Kapitalist dönemde gerilemesidir. Sanırım, Marksizmi günümüzde konuşurken, kuramsal olarak sorgulamak değil, onca doğru analiz ve öngörü yapan Marksislerin eskiden iktidar elde ederken, Neoliebral Kapitalist süreçte bunu pek başaramadıkları siyasal yeni ayağını tartışmalıdırlar!****

Gelelim konumuza: Türkiyede CHP inceği ve HDP Demirtaşı aday göstermesi ile artık meydanlarda seçim rüzgarları esmeğe başladı. Yalnız; Türkiyenin Olağanüstü koşulları ve havuz medya gerçeği daha baştan sırıtmaya başladı. Muharem incenin Yalova mitingini Ana Akım ile TRT yayınlamayarak daha ilk baştan probaganda eşitsizliğinin golu atıldı. Ayni zamanda, seçim yasakları ile istifalar veya kamu araçlarını kulanmama yasaklarının en tepedeki kişiye kulanılmaması da probaganda ve fırsat eşitsizliğinin yansıması oldu… Artık, bu koşullarla ve adayın birinin hapisaneden girme gerçeği ile Türkiye meydanlarda başkanlık ve meclis seçim sürecine Olağanüstü koşullarda ve fırsat eşitsizliğine dayanarak girdi….

Oluşan itifaklar ve kulanılan seçim mavzemeleri elbet gelcek Türkiye devlet biçimini de belirleme ağırlığı nedeniyle önemlidir. Artık, 24 Haziran seçim sonuçları ile resmen ezberlediğimiz Türkiye dışında yeni bir Türkiye bulacağımız kesindir. Zaten, bloklar dahi artık ayni Türkiye değil, farklı Türkiyeleri konuşuyor. Öylesi bir keskinleşme oldu ki medya duruşu, yargı bakışı ve hala yaşanmakta olan olaylar bize gereken işareti veriyor.

Bir önemli uyarıyı ikibinlerden beri yapıyorum. Özellikle AKP iktidar yolu ile öteki Devlet içi güçler arasında devlet hegemonyalı bir keskin çatışmanın olduğunu ve bunun ötekilerden farklı olarak resmen yapısal değişimle birlikte ilerlediğini hep yazdım. İster AKP iktidarı başlangıcında, ister Türkiye Kıbrıs eksenli ikilemli Türkiye görünümünde, daha sonraki Cumhur seçiminden yeni anayasa olayında ve en son 16 Nisan referandumunda konunun muhalefet veya ezilen devlet eksenli değil devlet içi mücadele olarak yakalanması zorunluluğuna parmak bastım. Şimdi, bu mücadele gelinen noktada tüm olumsuz koşullarla yapılan ve daha baştan demokratik olmayan tüm olgularla gerçekleşecek süreç de gelecek Türkiye ikileminin de işaretlerini kurumsal olarak verecektir.

İktidar blokları itifakları ile başta hDP ve sosyalistlerin dıştalanmasının da temel siyasal nedeni budur. Ekonomik kriz dalgaları, baskılar ve dolu dolu hapisanelerle, yalanın birisi bin paraya döndüğü zeminde, Türkiye yeni seçim sürecine girdi. Ne acıdır ki Türkiyede yaşanan seçimle, başkanlığın tek adam anlayışının nerelere doğru gitiği malumken, Kuzey Kıbrısta birielri buranın gerçekleri yerine başkanlık önerileri yapmaları da gerçekten çok tarihi derslere açıktır! Üstelik, Kuzey kIbrısta da nifusun yaklaşık Y.65 cıvarında Türkiye seçimlerine oy kulanacaktır. Kimisi kıvırsa da “orjin Kıbrıslı” lafazanlarından bazıları dahi, orada diktatörlük ve anti demokratik kazanımla Kıbrısta çözüm gelecek saflsatalarını söylemeleri de başka bir ironidir. Çünkü, doğruları konuşmayan, kendine göre çıkarla gerektiğinde yobaz ve faşist olan kesimler, en gerici yapıyı da savunmaları gayet münasip hale sokulmaktadır..***

Hatırlarmısınız bilmem: geçen yıl Fransa seçimleri de yapıldı. Makron diye bir kişi, Sosyalist yönetimde ekonomi bakanı olup Neoliebral uygulamalar yapıp, sonra partisini terk edip, alışılmamış bir Fransa tarihi yazdı. Sermaye yoğun desteği ile önce başkan seçildi. Sonra, kısa zamanda kurdurtuğu parti ile “ki hala parti adı dillere yerleşemedi” parlemento seçimini de kazanarak, tüm eski partileri geride braktı! Herkes Makronu yeni Fransa kurtarıcısı olarak lansederken: Benim gibilerin köşelerinde yeni uyarılarla isimler takılıyordu. Bazısı “popilist veya posmoderincilik” derken, ben Doğu Avrupa modeli deyip Macaristan Polonya ve şimdi Fransa örneklemi olarak sundum. Tabi, adamızdaki Kutret deneğimini de katmayı unutmadım.

İşte bu Makron için haftalardır Fransız sokakları kaynıyor. Yüzbinlerin gösteriler yaptığı yeni Fransa ile karşılaşıyoruz. Oysa, Makron ezerek seçimi aldı ve aldıktan sonra Fransız emperyalizmin işkal sömürge işdahını kabartıyordu! Öyle köpürtüyordu ki Suriye müdahalesine veya başka ülkelerin içişlerine karışma politikaları izliyordu. Ama, Fransızların da gururlarını okşuyor, sermaye yeni sömürgecilikle de işdahı kabarıyordu. Nitekim, olmayan ilk, Suriye füze yağdırmasını Fransa parlementosuna dahi bildirmeden trumpun peşine takıldı…

Makron yüzünü kısa zamanda gösterdi. Onu bu güce ulaştıran sermayeni dış salgdırganlığına yanıt verirken, iç politikada da ezilenlerin kazandığı hakları hızla geri almaya girişdi. İşte Fransız sokakları, emekçilerin protestolarıyla haklarını savunma eylemleri olarak yükseliyor. Önümüzdeki günlerde sürekli genel eylemlerin artacağının da kararları geliyor. Oysa, bu emekçiler de uydurulan “yeni” kelimesinin peşine takılıp Bonapartist tipi Makronu seçmişlerdir. Peruk kısa zamanda düşüp kel göründü! Belli ki Fransa dış saldırganlıkları yoğunlaştırırken, içte yoğunlaştırdığı hak geri almalar nedeniyle de eylemlerle sarsılacaktır.

Yine medya dersine de geliyorum: Yüzbinler Fransız hafta sonu eylemleri nedense haberlerde pek yer verilmiyor. Buda, emek eksenli çıkışların da medyasal otosansüre takılmalarının kanıtıdır. Karl Marks ikiyüzüncü doğum günü kutlanırken, onun kuramlaştırdığı sınıf mücadelesinin de yansıyışı Fransada onca yıl sonra anılarak haykırılmaktadır. Zaten, Marksın tüm kötülenmesine ve iftiralarla hiçleşeştirilmesine karşın, hala ezilenlerin mücadelesinde yaşamanın nedeni budur. Fransız emekçileri bunu mücadelerlerle yaşatarak bize tarihten günümüze öğretiler.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
215AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin