Türkiye Ve Kıbrıs bağlamında Doğu Akdeniz’in durumu – Ulus Irkad

455

Seçimler sonrasında Kuzey Kıbrıs’ta durum bayağı hareketli geçerken, aynı şekilde Güney Kıbrıs’ta da seçimlerden sonra hidro karbonların tekrar kazılmasının başlamasıyla, Türk gemilerinin bu girişimlere karşı müdahaleye başlaması, aslında suların da kaynamasını getirdi. Türkiye Kuzey Kıbrıs bağlamında seçimlerle durumunu garantiye almış hatta kendine bağlı, kilit de  olabilecek iki Ülkücü-dinci ve milliyetçi militanı da meclise sokarak, artık sorunlara ve eylemlere fiziki müdahalelerle de kaos ortamı yaratmıştır. Seçimler öncesinde Lefkoşa’da açılan AKP merkezi de bayağı, hem meclis içindeki partilere hem de cumhurbaşkanına TV  kanallarında seslenişler yaparak, linç olayından sonra tutuklanan Ülkücü AKP’li militanların da, serbest bırakılmaması durumunda, gene değneğin ucunu göstermiş, bu arada seçilen TC’li Bozkurtçu da, mecliste konuşma yaparak, mahkemenin aleyhe karar vermesi durumunda, bunun hem Recep Tayyip Erdoğan’ı, hem de Kuzey Kıbrıs’ta yaşamakta olan 1975 göçmeni TC’lileri kızdıracağını ima etmiştir. Bu arada gene yargıçlar ve birçok vatandaş da tehditler yemişler, hatta linç girişiminin yargıcı da polis tarafından korunmaya alınmıştır. Bir anda iki Ülkücü’nün meclise girmesi ile Kuzey Kıbrıs adeta bir şiddet ve kaos sarmalına girmiştir. Belli ki Türkiye’deki Sultan emrettiği anda, Kuzey Kıbrıs hep aynı tehlike ve kaos içinde kalacak, bir türlü kaos ve kargaşalık da  maalesef sona ermeyecektir. Kuzey’de yaşayan Kıbrıslıtürkler şimdiye kadar alışamadıkları bir kriz ve kabus içine girmiştir ki, aslında Türkiye’nin son 16 senesine bakanlar, eğer 2013 yılından sonraki dönemi göze alırlarsa, Türkiye’nin gerek içte ve gerekse dışta dış ülkelerle yaşadığı krizlerde aynı izleri de görecektir. Türkiye’nin başındaki yapı veya tek adam iktidarı, maalesef devamlı bu krizlere oynamış,  arada Türkiye Batı’yla tüm temaslarını koparırken, komşu olan tüm ülkelerle de aynı krizler içinde girmiş, ta uzaktaki ABD ile bile Türkiye, tüm iyi ilişkilerini koparırken, hemen  hemen kendisiyle bir dostu kalmamıştır. Şu anda bir kayalık yığını olan Kardak adasından dolayı, Türkiye’nin Yunanistan’la adeta bir savaş eşiğine geldiğini görmek de pek sürpriz değil.

Türkiye orta Doğu’daki komşularıyla da iyi ilişkiler içinde değildir. Suriye ile ve orada yaşayan Kürtlerle de ilişkileri kriz içindedir. Son zamanlarda Afrin’den dolayı Kuzey Suriye’deki Kürtlerin savaş örgütleri YPG ve HPG ile savaş halindedir. Bir ayı geçmesine rağmen belli ki Türkiye Afrin’e girememiştir. Belli ki çok sağlam bir müdafaa ve gerilla savaşı ile karşılaşmıştır. Savaşın başlaması sırasında Afrin’in aslında çok ormanlık, engebeli, erişilmez ve de dağlık olduğunu yazmış ve buradaki savaşın çok uzayacağını, bunun da yavaş yavaş gerek Türkiye ekonomisi gerekse iç politikasına menfi yönde etki edeceğini söylemiştik. Nitekim şu anda olanlar da bunlar… Gerçi medya tekelinden dolayı belki Türkiye’nin kayıpları verilmiyor ama saldıran bir ülke ne kadar isterse olsun, güçlü olmasına rağmen kayıp vermesin olmaz. YPG ve HPG tarafları ise gerek araziyi biliyor ve gerekse zaten yapıları gereği düzenli olmadıkları için daha hızlı, daha hareketli ve stratejik yerlere hakim olduklarından dolayı elbette düzenli ordudan daha da etkili olabiliyorlar.  Bu konuda askeri literatürü yakından bilenler ne demek istediğimi anlayacaklardır. Gerçi sivil insanlar yerleşim yerlerinde uçakların ve askerlerin füzelerinden etkilenecekler ve etkilenmektedirler. Sivil kayıplar da denildiği gibi büyük olabilir ama Afrin şehrine girecek olan Türk birlikleri, orada şehir harplerinde Isid ordularına karşı çok büyük tecrübe kazanmış YPG ile karşılaşacaklardır. Türk Ordusu’nun kayıpları da oldukça büyük olabilir.

Türkiye son zamanlarda demokrasi alanında da dünyaya kötü mesajlar vermektedir. AKP yöneticileri hukuk ve sosyal devlet olduklarının savunmasını yapmaktadırlar ama Türkiye şu anda demokratik,hukuk ve adalet bağlamında artık Afrika ülkeleri ile yarışır durumlara düşmüştür. Demokrasisi, adaleti ve hukuku en kötü ülkelerin bile gerisine düşmüştür. Türkiye’nin adı son on senenin içinde en kötü ülkeler arasına girmiştir. Zambiya ve Zimbabwe ülkeleriyle aynı sıralarda olduğu söylenmektedir. Son hukuk kararlarında Mehmet ve Ahmet Altan kardeşlerle Nazlı Ilıcak’a karşı sergilenen hukuksuzluk ve elde delil olmasa bu aydınlara karşı ömür boyu hapis cezası verilmesi, Türkiye’nin prestijini bir o kadar daha sarsmıştır. Mehmet ve Ahmet Altan kardeşler, Askeri Vesayet Rejimi’ne karşı bir savaş vermişler, ama son on senede  askeri vesayet ve Özel Harp Dairesi ile birleşen AKP ve Recep Tayyip Erdoğan, artık bayağı sertlik ve baskı sergilemeye başlamıştır. Yasama ve yargıyı hatta yürütmeyi, yani kuvvetler ayrımını ortadan kaldıran Recep Tayyip Erdoğan, tek adam diktatörlüğü kurmuş, şu anda devlet dahil herşeyin başı olurken, demokratik mekanizma ortadan kalktığı için hataları da artmıştır. Eleştiri kurumunun ortadan kalktığı yerde yanlışların görülemeyeceği açıktır.

Kıbrıs bağlamında şimdiye kadar alışıla gelen, herşeyi alaşağı edip Kuzey Kıbrıs’a artık bir ilçe muamelesi yapıp, burada kurduğu parti şubesiyle, meclise ve muhalafete, buradaki şube başkanının bile adeta otoriter bir sesle, emir verir gibi tavsiyelerde bulunduran Türkiye yöneticileri veya yönetimi, Türkiye’nin içinde de, dışında da yalnız bir ülke yaratmışlardır. Son zamanlarda Suudilerle Katar arasında bile taraf olan, artık Afrika ülkelerinde bile stratejik noktalar hesaplayan Türkiye hükümeti ve devleti, dünyada da, Kuzey Kıbrıs’ta da, etrafında da gittikçe yalnızlaşmakta, tüm ilişkileri gün geçtikçe kötüleşmekte, Doğu Akdeniz’de de hidro karbonlardan ötürü kavga etmedik ülke bırakmamıştır.Son linç olayında, Türkiye TC vatandaşlarıyla Kıbrıslıtürklerin arasını bozmuş, onulmaz yaralar açmıştır. Bu olaylarla Türkiye hükümeti ve devletinin sergilediği davranış dolayısıyla, Türkiye’nin garantörlüğü de artık Kıbrıslıtürklerin kafalarında sorgulanır olmuştur. Aynı algı ve akıl merkezlerinin Türkiye’de etkili olmaları durumunda Türkiye çok daha büyük felaketler içinde olabilir diye uyarmak bir dost görevidir. Ne yazık ki baştaki akıl grubu bu yazılanları bile aleyhte diye niteleyerek, eleştiren yazıların bile cezalandırılması mantığını ısrarla sürdürmektedir.

Allah akıl izan versin, ne diyelim ki başka…