Doğu Akdeniz’de ulusal ve uluslararası insan güvenliği – Ulus Irkad

485

16 Kasım 2017 günü, Lefkoşa Ara Bölgede, Ledra Palace karşısındaki Diyalog Merkezi’nde düzenlenen “Doğu Akdenizde Ulusal ve Uluslararası İnsan Güvenliği” konulu panele katıldım. Çeşitli ülkelerden panele katılan katılımcılar panel sırasında bu konuda yaptıkları araştırmaalrı ve kendi görüşlerini katılanlara sundular. Panelde yapılan konuşma ve yorumları makaleme alıyorum:

Panele katılan İsrail’in eski Kıbrıs Büyükelçisi Hariri, Işid’in etkisini yitirdiğini ama ideolojisinin yaşadığını belirtiği konuşmasında,Suriye’deki iç savaştan sonra şu anda Rusya ile İran’ın etkili güç haline geldiklerini,ABD’nin çok az bir etkisinin olduğunu, Rusya’nın bu durumdan avantaj çıkardığını belirtti. Bu arada bu ilişkilerde Rusya’nın Irak ‘ta İran’a etkili olma fırsatı tanıyıp tanımayacağı da belli değil diye konuştu.Bu durum ABD için bayağı tehdit konusudur. İran kartlarını çok fena oynamıyor. Bu arada Suudi Arabistan’ın, Yemen konusunda bayağı saldırgan ve hareketleri gözlemlenmekte.. Suudi Arabişstan’ın politikası büyük bir soru işaretidir. Israil bu sorunlarda yer almayarak başarı kazandı. İran’ın açıkça bir meydan okuması olmasına rağmen, İsrail ciddi görünüşünü bozmadı.Bu arada İran Suriye’de kalmak istemiyor, diye konuşmasını sonlandırdı.

Rusya’dan gelen Jakob Godziminski ise Rusya’nın stratejik dizaynları üzerinde durdu. Rus Birliği’nin sağlanması gerektiği üzerinde fikirlerini açıkladı.Rusya bu yeni vizyonuyla, Orta Doğu’ya döndü. Putin’in Rusya’nın Global Stratejilere geri dönmesi gerektiğini söylediğine değindi. Rusya’nın stratejik menfaati ülkenin savunması, yakın ülkelerin etkisi,Rusya’nın büyük bir güç vizyonu, İçişlere müdahale olmaması, Politik ve ekonomik menfaatlere dayanıyor…İtalyan Sylvia Kolombo ise Isid’in Orta Doğu’daki pozisyonundan, ve Kollektif kimliklerden bahsetti. Bu arada çoğulcu kimliklerin de olduğundan, kollektif kimliklerin de çok önemli olduğunu söyledi.

Türkiye’den Serhat Güven ise, yaptığı konuşmasında Soğuk Savaş sonrasında Deniz Gücü’nün bayağı önem kazandığını belirtti. Türkiye’nin Ege Denizi’nde NATO etkinliklerinden pek de memnun olmadığını belirtti. Ankara’nın Yunanistan ile yarış içinde olduğunu, Orta Doğu’da ve dünyada Çin’in ise yeni bir aktör olarak ortaya çıktığını konuşmasına ekledi.

Omer Fisher, Güvenlik sorununun Doğu Akdeniz’deki güvenlik programını değiştirdiğini belirtti konuşmasında. Isa Blumi ise büyük güçlerin dünyadaki sorunlarla ilgilendiklerini, bu arada Suudi Arabistan’da da sorunlar olduğunu belirtti.Şii mezhebinin Suudi Arabistan’ı endişelendirdiğini konuşmasına ekledi. Yemen ile sorunlarda, bu ilişkinin olduğunu da konuşmasına ekledi.Nora Lafi, konuşmasına Osmanlıların Bölgeden çekilmesiyle hala daha dengesizliklerin devam ettiğini söyledi. Farklı kimliklerin bölgede devamlı olduğunu söylerken, Militer grupların ideolojik olarak yapılandırıldıklarını söyledi. Dışardan da askeri ihlallerin varlığından bahsetti. Bu arada Libya’daki Cihadcı grupların oluşturulduğunu, Kaddafi Rejimi’nin dağıtılmasında NATO ve CIA’nın bayağı etkili olduklarını konuşmasına ekledi.Gene bu güçler tarafından ithal edilen Cihadçı grupların ve kommandoların Suriye’yi tamamıyla tahrip ettiklerini söyledi. Bugün Suriye’den göçün fazla olmasına sebep olan da bu grupların varlığı olduğunu konuşmasında yaptığı araştırmalara göre açıkladı.

Daha sonraki oturumda ise AB ve AB politikaları eleştirildi. Olumlu yanları yanında olumsuzluklar da beirtildi.

Oturumların sonlarında devamlı tartışmalar oldu ve yorumlar belirtildi. Sorular soruldu. Yapılan değerlendirmelerin daha fazla Türkiye, Rusya , İran, ABD gibi ülkelerin stratejik menfaatleri çerçevesinde işlendiği belirtilirken, gene yapılan bir yorumda, bölgenin bir istikrara gitmesi için Sovyetler Birliği ve İran’ın hatta diğer ülkelerin bölge içerisindeki yayılmacı politiklarını bırakıp insanı da gözeten bir genel politikaya dönmeleri, bölgedeki devletlerin acil olarak demokratikleşerek, kendi içlerindeki ihtilafları demokratik olarak çözerek, kendi içleriyle de barışarak, mesela Türkiye’nin acil olarak Atatürk’ün “Yurt’ta sulh, cihanda sulh” politikasına dönerken, Rusya’nın da 1917 Devrimi sonrasından 1926 yılına kadar, Stalin Dönemine kadar, hem kendi içinde hem de dışta çizdiği politkaları tercih etmesi istenirken, aksi olup da insanal önlem alınmayıp, hep stratejik menfaatler çerçevesinden çizilecek olan politkaların, aynen bugün Irak ve Suriye’de olduğu gibi acılara, ızdıraplara ve de göçlere sebep olacağı katılımcılar tarafından yorumlandı…