YKP Sekretarya üyesi Alpay Durduran üçlü kararname konusunu değerlendirdi. Açıklama şöyle:

Üçlü kararnameyi anayasaya koyan 1975 anayasasını yapan meclis, devamını getirmeyip hukuksal denetimi hakkında usulü belirlemeyerek krallıklardan demokratik hukuka geçiş döneminin gerisinde bir uygulamayı da alışkanlık haline getirmiş oldu çünkü Türkiye’de öyle uygulanıyordu!

Son atamaların işin çığırından çıktığını göstermesi üzerine artık halkımızın tepkisini gösterme olanağı ortaya çıktı.

Akıncı itirazlarıyla durumu iyileştirme yoluna girmek istiyorsa konunun peşini bırakmamalı ve kendisinin Başbakanlık denetleme kuruluna ataması konusunu da düşünüp yanlışını düzeltme fırsatını kullanmalıdır.

Üçlü kararname adı üstünde cumhurbaşkanı, başbakan ve ilgili bakan imzasıyla atama ve görevden alma yetkisi üzerinedir. Ancak hiçbir yetki hukuksal denetimden uzak olamaz. Hukuksal denetim de bir kamu makamının her kararının mahkemeye götürülebileceği ve kamu yararına alınmış olması gerektiği kuralıdır. Bu kural anayasaldır ve Yüksek Mahkeme tarafından davalarla ilgili olarak incelenip açıklanmıştır.

Nitekim basında birbirlerine laf dokunduranlar yaptıkları işlerin kapsamını anladıklarını vurgulayacak şekilde göstermektedirler. Sayıştay başkanı yaptığını şöyle savundu: “Akıncı’nın kendi müzakerecisinin eşini Başbakanlık Denetleme Kurulu’na atarken denetim fonksiyonun zafiyete düşeceğini öngörmemiş olması şu anda yapılan açıklamaları ile çelişki göstermektedir” yani o aynı hatayı yaptı ben de yaptıysam ne olur dedi. Çünkü biliyordu ki hata ve hukukun tecellisi yetmez tecelli ettiğinin görülmesi de gerekir. Akıncı da tecellinin görülmesi için yaptığının denetlenmesi gerektiğini anlamış olmalıdır.

Onlar ortada bir sakatlığın olduğunu ve üçlü kararname yetkisinin hukuk denetiminden uzak tutulamayacağını anlamalıdırlar. Yoksa biz bunu anlamamış yetkililerin uyanıklılığıyla baş başa kalırız.

Umarız bu yanlış ortadan kaldırılır ve hukuk devletinin gereği yapılır.

Ne yazık ki bir yasada bir yetki verilir ve hemen sınırları konmazsa karara gerekçe yazmak ve kamu yararının öngörüldüğünü bir yargıcın anlayacağı açıklıkta yazmak akıllarına gelmez. Mağdurlardan hatayı fark edenler az, mahkemeye başvurup kazanlar az ama yargı denetimi işlemektedir. Bu sakatlık aynen Yüksek Mahkeme kararında da işaret edilmiştir. Mahkeme “bir yargıcın anlayacağı ve değerlendirebileceği açıklıkta gerekçe şarttır” cümlesini kurmuştur.

Üçlü kararnamelerin gerekçe göstermeden görevden alabileceği ifadesi de gerekçe yazılmayacak anlamında değildir. Üçlü kararnameyi hazırlayanlar isterlerse gösterirler demektir. Mahkeme isterse talep eder ve inceler yoksa anayasanın yargı denetimi ilgili katı kuralları sakatlanmış olur.

Akıncı, görüşmecisinin başbakanlık denetleme kuruluna atanmasının sakınca doğurmayacağını görmüşse bunu atama gerekçesinde yazmalı idi. Umarım yazmıştır. Yazmamışsa şimdi yazmış olması gerektiğini kabul edip hukuk devletine aykırı uygulamalara dur demelidir. Dinletemezse yargı desteğini almalıdır. Şimdiye kadar üçlü kararnameler anayasaya aykırı uygulanmıştır, son vermeye katkı yapmalıdır.

Yargı denetim fonksiyonlarının da görevin tarafsız ve liyakate uygun yerine getirilmesine de zafiyet olmaması için işlemesine olanak kazanmalıdır.