Devlet eğitmeyi iyi becerdi – Alpay Durduran

833

Ünlü tarihçi ve en güvenilir irdeleyici İlber Ortaylı dört yüz yıllık Osmanlı barışı olduğunu pek içten olmasa da arka arkaya birkaç kez kabul etti. Ancak tarih o barışın nasıl barış olduğunu da anlatır ve İlber de bunlardan haberdar olduğunu gizlemiyor. Osmanlı devri bir ucundan diğerine sürekli çatışmaların olduğu bir ülkedir ve onun için Cumhuriyet dönemi Anadolu’nun en uzun barış dönemi sayılır. İç çatışma ve halkı değiştirme uğraşları gerginlikler yaşatsa da yerel silahlı güçlerin isyanları diye kayda geçen ve devlet güçleri ve birbirleriyle çatışan çok az olay oldu.

Ancak gene de cumhuriyet dönemi insanları kendi belirlediği gibi yetiştirmek için tüm olanaklarını seferber etti ve toplum mühendisliği yapıldığını resmen benimsedi. Özgür insana dayanan demokratik devlet olmayı da amaçları arasında saydı ama esas olarak milliyetçi siyasi ideolojiyi aşılamaya çalıştı.

Atatürkçü eğitim dedikleri ideoloji hem demokratik hukuk devletini ve laikliği dayattı hem de milliyetçiliği…

İlk milli devletler olarak tanıtılan İngiltere ve Fransa en ileri ülkeler olarak sürekli örnek alındı ama ilerleyen uygarlığın milliyetçiliğe dayandığı gibi görüşü de katı olarak benimsedi. İlk okuldan başlayarak vatanı için ölmeye hazır olmayı öğretmek için her şey yapıldı. Yetmedi asker gibi emire boyun eğme, topyekun savaş tanımlamaları da eklenerek lise boyunca da ayni yanlış bir tarihe ve her şeyi barış yerine istirdat yani kaybedilen yerleri geri kazanma hakkına dayandıran kültür verildi. Atatürkçülüğün çağdaşlaşma, akıl ve en hakiki mürşit olarak bilim anlayışı arada sıkıştı kaldı. Sonunda kafatası ölçümleri yapan bir devletin eğitimi gözleri çekik olmadığı için üzülen kuşaklar yetiştirdi.

Demokrasi Osmanlı devletinin tam zıddı bir devlet yönetimidir ama cumhuriyet devleti genç nesillere öyle bir Osmanlı tarihi öğretti ki Osmanlı istilalarının başarılı olduğu döneme ait düzenin demokrasiden çok daha adil ve hatta ideal bir düzen olduğuna inandılar.

Sanayi dünyada loncalar (Ahi teşkilatı) yıkılmadan gelişemedi ancak Atatürkçü eğitim Ahi şeyhinin çakşırını bile hayranlıkla anan kuşaklar yetiştirdi.

Osmanlı giderken gericiler tarih-i kadim diye ağlarlar ve geriye gidiş isterlerdi, olmadı. Şimdi cumhuriyet rejimi eğitimi sosyal koşullardan bağımsız bir etmen olarak gören anlayışı ile Osmanlı düzeni arayıp bulamazsa ileri değil geri gidip şeriattan medet arıyor. Yurdu mülk (padişahın mülkü) olarak gören Osmanlı anlayışı ile yurttaşı yani insanı hiçe sayan ve devletin kulu ve askeri gören kafasıyla sürekliliği ve çoğulculuğu yok eden yola geri döndü. Atatürkçülükten ayrıldı ama şeriatçı ve gerici yani eski düzene tarih-kadime dönüşü gözlemeye başladı.

Devlet diye biri olmaz ama eski devlet bir kişinin (padişahın) mülkü idi. İnsanlar ondan ne kadar üterlerse o kadar iyi olur deyip yasaları eğip bükerek yolunu bulurlar anlayışının dibinde yatan budur. Bir gecede kuşaklar boyu çocuğu öğrenimin nasıl yapacağını bilmez hale getiren emri verip uçup giden bir tekadam! Yani bu cesaret istemez mi? Perva istemez mi? Merhamet istemez mi?

Ahlak bozuluyor deyip dualarla çare arayacak insanlar nasıl olur da seçmen kafayı yer ve seçilirler? Fettullah gibi bir ayağını öbür dünyaya kaptırdığını iddia edip koca bir ülkenin yönetimini yasadışı yoldan ele geçirmeye cesaret eder ve ordusunu silahlarıyla diğer kısmı tarafından susturacağını düşünebilir?

Yirmi birinci yılda yaşayacaksın ama en ideal rejim Osmanlı devri rejimidir diye inanacaksın ve bu inancı sana anayasasında demokratik laik sosyal hukuk devleti yazan devletin eğitim kurumu verecek? Nasıl şaşkın olmayasın!

Çoğulcu demokraside özgür insanların görüşleri ortada özgürce dolaşacak ve o görüşleri paylaşanların çoğunluk olmasına gerek olmadan etkileri görülecek. Seçimi kazanamayan partilerin gündem dışı konuşmak veya görüşlerini sonunda çoğunluk oyu tarafından reddedilecek öneriler yapmak dışında bilgi alma hakkı bile olmayacak ama adına demokrasi denilecek; olamaz. Orada çoğunluk diktatörlüğü olur demokrasi değil. Eğitime havale etmek alışkanlık olduğu için değiniyorum, eğitimi abartıp devlete emanet etmek Türk geleneği oldu çünkü o devrin iktidarına toplum mühendisliği gerekli idi. Laiklik dediler, demokrasi de dediler ama bu kadar yoğun bir mühendisliğin demokraside olabileceğini düşünüyorlardı. Onun içindir ki anayasasında değiştirilmesinin bile yasak olduğu maddeler vardır. Demokrasi ise olamadı.

Şimdi demokratik Türkiye’nin yetiştirdiği yabancı düşmanı, devleti her şeyin üstünde gören, milli birlik ve beraberlik peşinde sürüklenen ve demokrasinin zaaflarını şikâyet etmek içim katılmaya davet edildiği Avrupa Konseyi ve Avrupa(lı) Birliğine üyelik diye tuttururken ülkesindeki diktatörlüğe sürüklenen rejimi savunmaya hazır insan ve muhalefet partileri sahibi oldu.

Bizde de durum ayni meclis Avrupa Konseyi’nin kriterlerinden çok uzak ve muhalefet düşman gözle baktığı için hiçbir olanak vermeyen bir sözde meclis iken muhalefet vekilleri bile gider gelir milli davayı savunurlar. Yazıklar olsun.

İçtüzük ile milletvekillerinin parti emrinde olması için içtüzüğü değiştirerek son umudu da yok etmeye çalışırlar. Yasayla vekilleri terbiye edeceklerini sanırlar.

Halkın milletvekili değil emir kulu vekil, yeniden seçilmeme korkusuyla pısan vekil yaratmaya önem veriyorlar ama ne yaptığını bilmesi için, yasaların akıbetini izleyebilmesi için ve hesap sorabilmesi için bilgi akışının sağlanması için ve açıkça AKPM kararında olduğu gibi istihbarat örgütlerini bile izleme hakkı elde etmek için çaba göstermeye hatta istemeye bile niyet etmiyorlar. Çünkü anavatanına bağlı, birlik ve beraberlik fikrine yapışmış seçmen ve vekilleri insanlarımızın seçimidir.

Bu kültürle demokrat kuşak yetişmez. Meğer ki kültürün sakatlığını eğitimin dışında insan kendi kazansın. Onun içindir ki Türkiye’de birbirinin ardından yabancı kültür almış insanların Türkiye’de hain olduklarını ve yabancı çıkarlara hizmet ettiklerini söyleyenler en yüksek makamlara otururlar. Kendi çocuklarına bakmazlar! Yabancıların okullarının Türkleri devşirmek için özel dersler ve çalıştaylar hazırlamalarının saçmalığını dahi düşünemezler.

Namık Kemal da onlardan biri idi, padişah parasıyla Paris’te eğitim gördü ve Vatan Yahut Silistre’yi yarattı!